Türkiye’deki genellikle MHP yanlısı eski komandoların devamı olan ülkücüler muhaliflere özellikle gazetecilere karşı yıllardan beri yaptıkları baskılar ve saldırılardan sonra, şimdi de Avrupa’daki muhalif gazetecilere karşı baskı ve saldırılara başlamışlar. Bu saldırılar üzerine Almanya ve ABD gibi ülkeler, ülkücülerin terör bağlantıları konusunda araştırma başlatıyorlar.
Türkiye’deki Ülkücülerin (Bozkurtların) ta öteden beri muhaliflere, muhalif gazetecilere saldırganlığı, basından tanık olduğumuz öldüresiye saldırı ve yaralama olayları biliniyordu. Bu konuda Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer’in açıklamalarına göre, son iki yılda 2019 yılında en az 34, 2020 yılında en az 17 gazeteci saldırıya uğradı. 2019 yılından bu tarafa saldırıya uğrayan gazetecilerden bazıları Sabahattin Önkibar, Ahmet Takan, Yavuz Selim Demirağ, Murat İde, Levent Gültekin, Orhan Uğuroğlu, Hakan Bayrakçı, İzzet Tınmaz, Murat Uçkaç, Kıymet Sarıyıldız, Afşin Hatiboğlu, Selçuk Özbağ (siyasetçi). Daha adlarını anımsayamadığımız siyasi muhalifler, günlük medyada ve yerel gazetelerde çalışan gazeteciler, çoğunluğu Ülkücü militanlarca saldırıya uğramışlardı.
Bu saldırıları AKP- MHP Cumhur ittifakının başkanları tarafından açıkça kınanmamış, kulak arkasına atılıp susulmuş, üstelik özellikle Ülkücülerin (Bozkurtların) tarafı olan MHP li bazı siyasilerce saldırıya uğrayan basın mensupları eleştirilerin hedefi olmuş. Hele parti başkanları saldırıya uğrarken, T.C. nin Cumhurbaşkanı R.T. Erdoğan “dur bakalım daha neler göreceksiniz” diye tehdit etmesi ne kadar olumsuz bir ibretlik belgedir. Onun tehditli sözüne göre demek ki Avşar Türkmenlerinin atasözünde olduğu gibi “turpun büyüğü heybede “olsa gerek.
Ayrıca saldırganlar doğru düzgün araştırılmamış, yakalananlar ise yargılanmamış bile. Bu saldırganların çoğunluğu, eskiden “Komando” diye anılan MHP yanlısı ülkücülerdi. İşin garibi, bu saldırılar polisin yakınında bir yerlerde oluyor, polis çok uzun zaman sonra ancak saldırganları gözaltına alıyor, çoğunlukla da serbest bırakılıyordu.
Ayrıca muhalif partililer de saldırıya uğradığına tanık oluyoruz. Türkiye İşçi Partisi (TİP) Milletvekili Barış Atay da 31 Ağustos 2020’de İstanbul Kadıköy’de dört kişilik bir grubun saldırısına uğramış, Gelecek Partisi’nden Ayhan Sefer Üstün ‘ün ise Sakarya’daki evi kurşunlanmıştı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da iki yıl önce, 21 Nisan 2019’da Ankara-Çubuk’ta katıldığı bir askerin cenaze töreninde bir grubun yumruklu saldırısına uğramıştı.
Acarer, "Bu İslamcı ve faşist AKP, MHP iktidarına karşı söylediğimiz ve yazdığımız her şeyin doğru olduğunun bir ispatıdır, sağlamasıdır".
İşte bu satırları yazdığım gün, bir yandan da fırsat buldukça Uğur Mumcu’nun Suçlular ve Güçlüler kitabını okuyordum. Ülkücü komandoların (Bozkurtların) o zamanki ve bu günkü saldırıları denk gelip örtüştüğü için buraya alma gereğini duydum. Yıllar önce Ülkücü komandoların saldırı ve cinayetlerini Mumcu, kitabının 253254 ncü sayfasında şunları yazıyordu: (O zamanda da ülkücü komandoların saldırıları, Uğur Mumcu’nun yazısında belirttiği gibi, polis göz ardı ediyormuş):
“…Ankara’da Ortadoğu Teknik Üniversitesi, sabahın altısında üç otobüs dolusu (ülkücü) “komando” tarafından basılmış ve öğrenciler komandolarca kullanılan tabancalarla yaralanmışlardır. Ankara Savcılığı bu gerekçe ile Ülkü Ocakları Genel Başkanını “adam öldürmeye tam teşebbüs” suçundan tutuklanmasını istemiş, fakat sanık kaçmıştır.
Dr. Necdet Güçlü, Hacettepe Üniversitesi’nde sağa sola kurşun sıkarak gösteri yapan Ülkü Ocakları Genel Başkanı tarafından vurularak öldürülmüştü”.
O zamanda da şimdi de Ülkücüler siyasal bir partinin silahlı, saldırgan bir örgütü gibi faaliyet gösterdiği görülmektedir.
“3 Nisan 1970'te, Hacettepe Tıp Fakültesi öğretim üyesi ve asteğmen Dr. Necdet Güçlü'nün öldürülmesinden dolayı 24 yıl hapis cezasına çarptırılan dönemin Ülkü Ocakları Genel Başkanı Dr. İbrahim Doğan, AKP ve MHP’nin desteklediği listeden Ankara Tabip Odası Onur Kurulu üyeliği için aday gösterildi. Bir siyasal parti, katil bir kişiyi nasıl böyle onurlandırılabiliyor.
Ankara Tabip Odası’nın hafta sonu yapılacak seçimlerinde “Türk Hekimleri Birliği”nin listesinde Dr. Necdet Güçlü’nün katili olarak 24 yıl hüküm giyip, 1974 affıyla tahliye edilen Dr. İbrahim Doğan da yer aldı.
Ankara’da 13 Nisan 1970’te aralarında daha sonra Sağlık Bakanı olan MHP’li Osman Durmuş’un da bulunduğu 12 ülkücü ile Hacettepe Üniversitesi’nin Sıhhiye'deki merkez binasını bastı. Baskında Hacettepe Tıp Fakültesi öğretim üyesi ve asteğmen Dr. Necdet Güçlü öldürüldü. Cinayette kullanılan silahın sahibi olduğu belirlenen İbrahim Doğan, Ankara Birinci Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandı ve adam öldürmekten hüküm giydi. 4 yıl süreyle cezaevinde yattıktan sonra, 1974 affında serbest kalan Doğan, Tıp Fakültesi’ne döndü ve mezun oldu”. ( )
Yine Uğur Mumcu aynı kitabının 258 ve 259 ncu sayfalarında çoğunluğu öğrenci olanlardan olup öldürülenleri şöyle sıralıyor: Taylan Özgür (polis memuru tarafından), Nail Karaçam, Hıdır Altınay, Mehmet Cantekin, Battal Mehetoğlu (polisin gözü önünde), Mehmet Büyüksevinç, Mehmet Ali Aytaç, Duran Erdoğan, İlker Mansuroğlu, Necmettin Giritlioğlu, Hüseyin Çapkın, Şerif Aygün gibi daha başka öğrenci ve muhalifler katlediliyor, doğru düzgün soruşturma bile yapılamıyor.
Türkiye’deki bu estirdikleri terör olayları ve saldırılar yetmiyormuş gibi, bu kez de Batı ülkelerindeki yurdunu terk etmek zorunda kalan muhalif gazetecilere karşı ülkücüler tarafından saldırılar görülmeye başlamış.
Almanya'da yaşayan gazeteci Erk Acarer, Berlin'deki evinde bıçaklı ve yumruklu saldırıya uğramıştı. Acarer, “saldırganlardan birinin "Yazmayacaksın lan" diye bağırdığını söyledi.
Acarer, "Bu İslamcı ve faşist AKP, MHP iktidarına karşı söylediğimiz ve yazdığımız her şeyin doğru olduğunun bir ispatıdır, sağlamasıdır" demişti
Tıpkı saldırıya uğrayan Erk Acarer gibi Artı TV Genel Yayın Yönetmeni Celal Başlangıç, Can Dündar gibi onlarca gazeteci baskı ve saldırılar yüzünden Türkiye’de özgürce gazetecilik görevlerini yapamadıkları için başta Almanya olmak üzere Batı’nın bazı ülkelerine kaçmak zorunda kalmışlardı. Almanya’da polisin araştırmasına göre, böyle 43 gazetecinin ve aydının (50-55 de söyleniyor) saldırı ve infaz listesi olduğu söylenmekte.
Gazeteci Can Dündar da Acarer'e saldırıyla ilgili olarak açıklamasında "son günlerde yazdıklarına bakın, silahlı üç adamı evine kimin yolladığını anlarsınız. Sadece Türkiye’nin değil, dünyanın başına bela oldular" söyledi. ( )
Bu saldırılara AKP-MHP iktidarı ilgisiz kalmasıyla, ABD ve Almanya’da Türk kökenli ülkücülerin terörle ilişkileri güvenlik güçlerince araştırılmaya karar verilmesi istendi.
ABD Temsilciler Meclisi'nin Kurallar Komitesinden iki üye, Ülkü ocaklarının terör örgütü olup olmadığı konusunda araştırma yapılmasını istemişler.
Fransa, ülkede faaliyet gösteren Ülkücü Hareketi'ni Cumhurbaşkanı kararnamesiyle hali hazırda resmen yasaklandı. Kararnamede Ülkücü hareketin kuruluşundan bu yana şiddet olaylarına karıştığı, Türkiye'de birçok kez mahkûm edilen Abdullah Çatlı ile bağlantılı olduğu, Kürt ve Ermenilere karşı şiddet eylemlerine başvurduğu belirtildi.
Avusturya'da Bozkurt işareti yasaklanmıştı
1 Mart'ta yürürlüğe giren Sembol Yasası kapsamında IŞİD, El Kaide, PKK, Müslüman Avusturya'da Kardeşler, HAMAS, Hizbullah, USTAŞA gibi terör örgütü, parti ya da diğer oluşumlara ait aralarında 'Bozkurt işaretinin' de bulunduğu 13 sembol ve işaret yasaklanmıştı.
Almanya'da da yasaklama çabaları var
Fransa'nın ardından Almanya'da da ülkücü derneklerinin kapatılması ve yasaklanmasına ilişkin girişimler mevcut. Alman Yeşiller Partisi'nin bu yönde adım atması için hükümete çağrı yapıyor. Almanya da Ülkücü Dernekleri Yasaklama Yolunda. Fransa'nın ardından Almanya'da da ülkücü dernek ve örgütlerin kapatılması ve yasaklanması gündeme geldi. Muhalefetteki Yeşiller Partisi ve Sol Parti’nin konuyla ilgili talebi bugün Federal Meclis’te görüşülecek. Sol Parti Milletvekili Sevim Dağdelen ve Yeşiller Partisi'nden Cem Özdemir’le diğer iki milletvekilinin ortaklaşa hazırladıkları yasaklama önergesi, öteki partilerce de destek buluyor.
Ülkemizde nice aydınların öldürülmesinde rolü ve katkısı olan ülkücüler, polis ve yönetim tarafından ya göz yumulmuş ya bir biçimde korunmuşlardı. Gazeteci Uğur Mumcu, Prof. Dr. Ahmet Taner Kışları, Doç. Bahriye Üçok, Doç. Dr. Necip Haplemitoğlu gibi katledilen nice aydınların soruşturmaları doğru düzgün yapılamamıştır. Ülkemizde böylesine saldırı ve cinayetlerde rolü olan önce komandolar, sonra ülkücüler veya bozkurtlar, kendi yurdumuzda yarattıkları terör, baskı, saldırıları yetmezmiş gibi, şimdi de Avrupa’da yaşayan Türk aydınlara, gazetecilere karşı aynı saldırı eylemlerine başlamışlar.
Öteden beri, AB ülkelerince Türkiye’deki aydınlara, gazetecilere karşı yapılan saldırıları eleştirilirken, Türk yetkililer, özellikle ülkücülere sahip çıkan MHP lilerce ve paydaşı olan AKP tarafından bu saldırılar ret ediliyordu. Türkiye’den kaçıp Avrupa’da çalışmak zorunda kalan gazetecilere, ülkücülerce evleri basılarak darp edilmeleri görülünce, Avrupa’daki bazı ülkelerin güvenlik teşkilatlarınca ülkücülerin terör bağlantıları incelenmeye başlandı.
Anayasada açık olarak korunması yönünde açık hükümler olmasına karşın, fikir, ifade ve basın hürriyetinin engellendiği, bu konuda fikrini söyleyen, yazan kişilere bu denli saldırıların olduğu, faşist baskıların kurulduğu bir ülke nasıl çağdaş olabilir. Eleştiren, fikrini söyleyen en sade vatandaştan Genel Kurmay Başkanına (İlker Başbuğ) kadar, binlerce on binlerce kişi hakkında uyduruk hakaret savı ile davalar açılması faşizan bir uygulamadan başka bir şey değildir. Yukarıda değindiğimiz saldırı ve baskılar yüzünden yurdunu terk edip başka çağdaş ülkelerde çalışmak zorunda kalan gazeteci ve aydınlara oralarda bile baskı ve saldırılar oluyorsa vay halimize. Özgür düşüncenin, özgür ifadenin, özgür basının olmadığı bir ülkede hukuk adalet de düzgün olmaz, o ülkeye yatırım bile olmaz, ülke geride kalır. Son yıllarda işte bunun hazin sonucunu yaşıyoruz. Unutmayalım özgür fikir, özgür düşünce yaratıcılığı doğurur.
Cevat Kulaksız
Cevat Kulaksız.
Sonnotlar
(1) https://www.birgun.net/haber/cinayetten-hukumlu-doktor-onur-kurulu-adayi-210566
(2) https://www.dw.com/tr/gazeteci-erk-acarere-berlindeki-evinde-sald%C4%B1r%C4%B1/a-58198149