Devlet vatandaşına karşı intikamcı olamaz.
Çağdaş bir hukuk devletinde, yöneticiler vatandaşına karşı kin ve intikamcı bir tavır içinde olamaz. Aksi halde o devlet hukuk devleti olmaz, faşist devlet olur.Hepimiz “Mit tırları” diye anılan tırlarla “Bayır Bucak Türkmenlerine yardım gönderiyoruz” adı altında El Nusra gibi cihatçı dinci terör örgütlerine gizlice silah sevk edildiğini, önce aydınlık sonra Cumhuriyet gazetesinin yazdıklarından öğrenmiştik. Devletin gizli sırlarını yazdı diye Cumhuriyet Gazetesi Yönetmeni Can Dündar yargılanmış ceza almıştı, bir fırsatını bulan Can Dündar kaçarak Almanya’ya sığınmıştı. AKP İktidarı kırmızı bültenle arayıp Almanya’dan istediği Can Dündar’ı, ciddi bir suç işlediğine inanmayan, basın hürriyetini gerekçe göstererek Almanya Dündar’ı iade etmemişti.
Bu gazete haberi ile bir dinci terör grubuna silah gönderdiği ortaya çıkan, uluslararası mahkemelerde yargılama korkusu ile telaşa kapılan iktidar, Cumhuriyet Gazetesi Yönetmeni Can Dündar, Mit tırlarını inceleyen savcı, kolluk kuvvetlerini yargılayıp cezalandırmıştı. Bu gizli silah sevkiyatını Sedat Peker’in açıklanan son videosundan öğrendiğimize göre, ülkemizden silahlar hükümetin gözetimindeki SADAT eliyle gönderildiğini öğreniyoruz.
Şimdilerde Almanya’da yaşayan Gazeteci Can Dündar’ı böylece hapse tıkamayan AKP iktidarı, Dündar ailesine karşı öylesine kin ve intikamcı bir tavır içine giriyor ki, onların mal varlığına el hakkında hiçbir şikâyet olmayan, yargılanmayan Can Dündar’ın eşi ekonomist Dilek Dündar’ı haksız, hukuksuz olarak rehin tutuyor, tapulu evini bile satışını engelliyor. Bu durum ileride görülecek ki, AİHM tarafından Türkiye’nin tazminat mahkumiyetine neden olacaktır.
Cep telefonuma gelen bir videoda Can Dündar-Dilek Dündar ailesine yapılan hukuksuzlukları, adaletsizlikleri ayırımcılıkları Dilek Dündar şöyle anlatılıyor:
“-Adım Dilek Dündar. Siz beni Can Dündar’ın eşi olarak tanıyorsunuz ama, ama bunun ötesinde kimliklerim var, Ankara Koleji ODTÜ mezunu bir ekonomistim. Belgesel yapımcısıyım, bir Cumhuriyet kadınıyım, bu ülkenin bir yurttaşıyım, anneyim. Yurttaş olarak haklarım, anne olarak sorumluluklarım Cumhuriyet kadını olarak yükümlülüklerim var. Bugüne den bizden daha kötü durumda olanlara saygı gereğe yaşadığım haksızlıkları hukuksuzlukları dile getirmedim, sustum. Yargının vicdanları harekete geçmesini bekledim. Bunun olmayacağını görünce de bize yaşatılanları sizlerle paylaşmak istedim.
İktidar partisinin genel başka yardımcısı, geçen günlerde bir basın toplantısında “Türkiye’de insan hakları ihlali olmadığını iddia ederken aksini söyleyenler bir tek somut bir olay gösteremiyorlar” dedi. Madem öyle işte size açık bir insan hakları ihlali.
2016 tarihinde yurt dışına çıkarken hava alanında pasaportuma el kondu. Hakkımda hiçbir suçlama, yargılama yoktur. Önce elimde olan pasaportun kayıp olduğu söylendi, sonra seyahat özgürlüğümün kısıtlanmasına gerekçe olarak yurt dışına çıkmamın ülke güvenliği açısından sakıncalı olduğuna dair bir yasa maddesini öne sürdüler. Benim yurt dışına çıkmam ülke güvenliğini niçin tehdit edecek ki. Madem öyle bir tehdit vardı, eşime kurşun sıkan tetikçi neden ceza almadan salıverilmiş ve pasaportu iade edilmişti. Tamamen hukuksuz, keyfi bir bir siyasi kararla iki buçuk yıl yurt dışına çıkmam oğlumla, eşimle buluşmam engelleniyor. Tam anlamıyla eşime karşı rehin tutuluyorum. Oğlumun bütün ömrümce hayalini kurduğum mezuniyet törenine gidememem sıkıntılı ya da sevinçli günlerinde annesi olarak yanında olamamam, iki buçuk yıldır hiçbir suçlamaya muhatap olmadan hukuksuzluğa maruz kalmam, hiçbir mahkemeden bir sonuç alamam yeterince somut bir örnek değil midir?
İnsana insan haklarını ihlalini göstermeye yeter mi, yetmez mi? Ve devam edeyim.
Eşim ve ben ömrümüzce çalışarak kendimize bir yazlık ev aldık, sonra paramızın yeteceği zannıyla İstanbul’da banka kredisiyle bir ev almaya kalkıştık. İkimiz de işsiz kalınca krediyi geri ödemeyeceğimi anladım, yazlık evimizi satıp bankaya borcumuzu ödemek istedim. Ancak tapu müdürü “bu satışı Ankara’ya sormak zorunda olduğunu” söyledi. Bunu tamamen hukuksuz olduğunu hatırlattığımda da “nereye şikâyet ederseniz edin” dedi. O satışı yapamadığımız için borcumuzu ödeyemediğimiz için de geçenlerde haciz geldi ve icra takibi başladı. Banka hesaplarımıza el kondu. Ülkemde çıkamıyorum ama yalnız yaşamaya zorlandığım evimden çıkmak zorunda kalacağım. Türkiye’de yatırım yapacak, ortaklık yapacak olanlar bu risklerin farkında mı bilmiyorum. Ama biz daima hukuka inanmanın bedelini ödüyoruz bugün. Buna rağmen hala o inancı sürdürüyor, başvurduğum mahkemelerden adalet bekliyoruz. İki buçuk yıldır eşimden oğlumdan uzaktayım. Çoklarının yaptığı ya da önerdiği gibi illegal yollardan ülkemi terk etmek istemedim. Yargıya güvendim, sabırla bekledim. Benimle benim gibi aile bağları nedeni ile gerekçesiz cezalandırılan binlerce işin örneğinde hukuk kadar eski bir kavramın suçun şahsiliği ilkesinde açıkça çiğnendiğine tanık oluyoruz. Sadece o da değil, Anayasa ile bize verilmiş olan hak ve özgürlüklerimiz, seyahat özgürlüğümüz, kanunlar önünde eşitlik hakkımız, haberleşme hürriyetimiz, hak arama hürriyetimiz ve tabi aile bütünlüğümüz çiğnenmiş durumda. Acaba daha ne kadar somut bir örnek verebiliriz. Hayatı boyunca sadece kendisi, için değil, ülkesi için demokrasi mücadelesi vermiş bir kadın olarak son bir umutla ve benim gibi keyfi kararlarla ailesinden uzak tutulanlar adına burada haykırmak istiyorum, bu hukuksuzluğa son verin”.
Dilek Dündar’ın bu açıklamaları için suçun şahsiliğini teyit eden, AYM sinin aşağıdaki hükmüne bir göz atalım.
Anayasa Mahkemesi Başkanlığından: Esas Sayısı: 2003/97 Karar Sayısı: 2006/115 Karar Günü: 21.12.2006 günlü kararına göre:
“…Anayasanın 38/7 madde ve fıkrası açıkça ceza sorumluluğunun şahsî olduğunu belirtmiştir. Ceza sorumluluğunun şahsi olması; suçu işleyen failin/faillerin cezadan bizzat sorumlu olması, failin/faillerin dışındaki kişilere doğrudan doğruya bu sorumluluğun yüklenmemesi ve cezalandırılmaması demektir.
Evrensel bir ceza hukuku normu olan şahsilik ilkesinin korunması için kanun koyucu suçludan başkasına ceza öngören kanun yapmamak ya da bu tür düzenlemeleri kanunlardan çıkartmakla görevlidir.
Anayasa’nın 38. maddesinin yedinci fıkrasında, ceza sorumluluğunun şahsi olduğu belirtilmiştir. Cezaların şahsiliğinden amaç, bir kimsenin işlemediği bir fiilden dolayı cezalandırılmamasıdır. Başka bir anlatımla kimsenin başkasının fiilinden sorumlu tutulmamasıdır.
463. madde ile hiç kimse, başkasının fiilinden sorumlu tutulmamaktadır.
Yasal hükümler bu denli açık iken, neden Can Dündar’ın eşi Dilek Dündar’a bu adaletsizlikler, hukuksuzluklar yapılıyor. T.C. kanun ve hukuk devleti ise, yöneticiler böylesine vatandaşına karşı kin ve intikamcı tavır içinde olamaz. Kaldı ki, Can Dündar basın hürriyeti gereği gazetecilik görevini yapmıştır, ileride bu uygulamalar AİHM tarafından karar hukuksuz sayılıp, ret edileceği açıktır. Şimdi de Can Dündar’ın şu ilginç anlatımlarına bakalım:
CAN DÜNDAR ANLATIYOR
Dilek Dündar’ın eşi Can Dündar neden yargılanmıştı, neden hapse atılmış ve de neden yurdunu terk etmişti? Şimdilerde eşi Dilek Hanım’dan ayrı ve oğlu ile Almanya’ya sığınan Can Dündar, başına gelen olayları bir videodan şöyle dile getiriyordu:
“Gerçeklerin bir gün ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardır sözü boşuna söylenmemiş. Sedat Peker’in son videosu, son altı yıldır bana, gazeteme, meslektaşlarıma, aileme arkadaşlarıma yaşatılanların asıl nedenini ortaya koydu. Suçun ortaya çıkmasını ve suçluların yargılanmasını önlemek.
Tarih 29 Mayıs 2015’ti tamı tamına altı yıl önce. Ne demiştik, iddia ettiğiniz gibi bu silahlar Türkmenlere değil, Suriye’deki cihatçı örgütlere gidiyor. Ne dediler, “yalan o silahlar Türkmen kardeşlerimize gidiyordu”. Ne diyor şimdi Sedat Peker, “benim Türkmenlere yolladığım tırların arasına SADAT kendi tırlarını ekledi, benim üzerimden “el Nusra’ya silah gönderdiler. Biz bunu yazdık diye başımıza gelmedik kalmadı. Sorgulandık, yargılandık, hapsedildik, kurşunlandık, ailemizden ayrı kaldık sürgüne geldik. Bütün mal varlığımıza el kondu ne vatan hainliğimiz kaldı ne cemaatçiliğimiz. İnfaza da az kalmıştı. Cezaevinde iken gelen bir yazılı mesajı hiç unutmuyorum. “Sen vatana ihanet ettin, asılmayı hak ettin” diyordu. Kimdi bunu yazan biliyor musunuz, Sedat Peker. Sonunda o haberden dolayı 27 buçuk yıl hapis cezasına çarpıtıldım. Bugün doğruluğu birinci ağızdan tescillenen haberin bedelini sadece ben değil, o tırları yakalayan savcılar, yargıçlar ödedi, araştıran milletvekilleri de haberi yayınlayan Cumhuriyet gazetesinin bütün yöneticileri de.
Gerçek ortaya çıktı ama gerçeğin tamamı ortaya çıkmadı henüz. Herkesin bildiği finale doğru adım adım yaklaşıyoruz. Kim organize ediyormuş bu organize silah ticaretini, SADAT, SADAT içinde bir ekip, diyor Sedat Peker. SADAT ne? Erdoğan’ın saraya başdanışman olarak atadığı başdanışman tarafından kurulan bir milis teşkilatı. Karşılığında ne alınıyormuş. Kaçak ham petrol diyor Sedat Peker. Peki bu ticaretin iznini kim veriyormuş, isim veriyor Peker, Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanı Metin Kıratlı. Paralar nereye gidiyormuş, Berat’ın ekibine” diyor, Sedat Peker. Şimdi Peker’in ima ettiği ama henüz söylemediği şeyi biz söyleyelim. Silahı gönderen sarayın başdanışmanı, parayı tahsil eden sarayın idari işler başkanı. Paranın girdiği kasanın sahibi sarayın damadı. Sedat Peker, sözlerini videoda seninle konuşacağız, Tayip Abi diye bağladı. Tayyip Abi için uykusuz bir hafta başlıyor, ben hiç olmadığı kadar huzurla uyuyacağım. Sonunda alnımız açık döneceğiz ülkemize. Siz yargılanacaksınız, vallahi yargılanacaksınız”.
Anlaşıldı, Can Dündar şöyle yazdı böyle yazdı, haklı haksız yargılandı, haklı haksız 27 yıl cezaya çarptırıldı, hapse atıldı ve Almanya’ya kaçmak zorunda kaldı. Ama Türkiye’de engellenilerek (pasaportu elinden alınarak) kalan Can Dündar’ın eşi Dilek Dündar’a, yukarıda kendinin açıkladığı gibi neden bu haksız, adaletsiz, hukuksuz uygulama reva görülüyor. Bir kişinin eşi ceza aldı, diye hiç adli işi olmamış yargılanmamış eşine neden bu işkence yapılıyor. Aldıkları evlerini bile sattırmıyorlar, kin intikam tavrı ile yurt dışına eşinin yanına gitmesini engelliyorlar. Devlet vatandaşına karşı böylesine kin ve intikamcı tavrı içinde olur mu? Yukarıda AYM nin suçun kişiselliğini açıklayan hükmünü kanun maddesi ile verdik. Nerede suçun kişiselliği.
Unutmayın adaletli bir yönetimle, hukuka saygı ile çağdaşlığa ulaşabiliriz.
Ben de ayrımcılığa uğradım
Fırsat buldukça zaman zaman AKP-RTE nin bazı uygulamalarını eleştiren, dinsel bağnazlık vb konularda yazılar yazıyorum. Ayrıca facebook ve twitter giibi sosyal paylaşım sitelerinde bu doğrultuda fotoğraf, karikatür yazıları da paylaşıyordum. Bu sitelerdeki paylaşımlarımın üzerinde sansür anlamında asma kilit simgesi vardı. Meğer bu sosyal paylaşım sitelerindeki paylaşımlarım sansürleniyormuş, nedenini soruştururken, paylaşımlarım için, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığının filan tarih ve sayısı ile engellendiğim bildiren yazı pencereleri görülüyordu. Meğer iletişim Başkanlığınca izleniyor ve sansürleniyormuşum. Paylaşımlarımın üstünde, “bu paylaşımları sadece sen görebilirsin”, notları da görülüyordu.
Bu böyle devam ederken, bir gün bu sosyal paylaşım sitesinde isteğim dışında benim adına açık saçık porno fotoğraflarının yüklendiğini gördüm. Altlarına, bunları ben koymadım kimler koydu yakınan notlar düşüyordum.
Sayfama eleştirel anlamda bir karikatür, video falan ne yaptımsa yükleyemiyordum.
Yine bir gün sosyal paylaşım sayfama benim için yazılmış şöyle bir not düştü:
“-İyicene CHP’nin köpeği olmuşsun, eskiden köylerde daha sadık olsun diye köpeklerin kulaklarını keserlerdi, CHP liler de senin kulağını kesmişler”. (Soyadım Kulaksız ya öyle diyor).
Aman Tanrım bu da neyin nesi şunun fotoğrafını çekeyim diye uğraşırken, o hakaret yazı notu kayboldu. Demek ki birileri beni adamakıllı izliyor, sansürlüyor diye düşünmeye başladım.
Ayrıca, covid 19 salgınının başladığı aylarda, Cumhurbaşkanlığı vatandaşlara kuryeler eliyle kolonya ve maske dağıtıyordu. Bizim oturduğumuz 1710 Cadde boyunca Cumhurbaşkanlığından gelen kurye, sağdaki soldaki komşulara maske ve kolonya dağıtırken, 70 yaşındaki eşime, 76 yaşındaki bana bunlardan vermedi. Dağıtım yapan kurye herhalde bizi unutmuştur diye arkasından varıp bize neden bunlardan verilmediğini sorduğumda, kurye elindeki listeye baktı, “abi listeye göre dağıtıyorum, listede Adınız yok” deyince çok bozuldum ve üzüldüm. Bizim, milletin parası ile alınan bu basit şeyleri bile halka dağıtırken, nasıl bir ön yargı ile seç kat yaptıklarını, ayırım yaptıklarını size de sunmak istedim.
Kısaca devlet adamı, devlet vatandaşlarına karşı kin ve intikam içinde davranamaz, ayırım yapamaz. Can Dündar’ın eşi Dilek Dündar’ın kendilerine yapılan insafsız haksız, adaletsiz, hukuksuz uygulamaları anlattığı gibi, bana yapılan bu basit ayırımcı tavır da gösteriyor ki, Saray vatandaşlarına karşı, ayırımcı, haksız, adaletsiz, kinci, intikamcı tavır içindedir. Unutmayın ki baştaki yönetici de yaptığı zulüm de baki değildir.
Yorum Gönder