Yine Cuma Camisinde

Bu hafta Cuma namazını (2-8-2019 da) Sıhhiye Kavşağında Celal Bayar Bulvarının altındaki Osmanlı Camisinde namaz kılmak istedim. Köprünün altına doğru camiye

Bu hafta Cuma namazını (2-8-2019 da)  Sıhhiye Kavşağında Celal Bayar Bulvarının altındaki Osmanlı Camisinde namaz kılmak istedim. Köprünün altına doğru camiye yaklaşırken, hoparlörden dışarıya da verilen sesten vaaz veren cami imamının kendi sesinden şu cümlesini duydum:
“-Alnı secdeye değmemiş adam İlahiyat Fakültesine profesör olmuş,”. Bu sözü duyunca biraz irkildim. Hem de aklıma neler geldi, bilemezsiniz; bu ilkokul mezunu imam, (belki de ortaokul mezunu) ilahiyat profesörlerini suçlamaya kalkıyor, “alnı secdeye değmemiş” derken onun namaz kılmadığını diline dolayarak dinsizliğini mi ima ediyor ki, ne kadar da çirkin ve tehlikeli bir söz. İşte imamın bu sözü beni nerelere götürdü. Adam ibadetini yaparken sana bana mı gösterecekti ki…
İlkokul mezunu bile olmayan imamlar, imam hatip mezunlarını küçümserdi.
Gerek köyde ilkokulda okurken, gerekse ilk kez öğretmen olduğum yıllarda, (1955-1960 lı larda) ilkokul mezunu bile olmayan köyün imamı, imam hatip mezunu imam adaylarını beğenmez, kötülerdi, ne ki köydeki öğretmenleri bile “komünist” falan diyerek suçlarlar aşağılarlardı, tıpkı aydınlıkla karanlığın kavgası gibi idi bu dışlanmışlık. Açık anlatımla bilgisiz imamlar, kendilerine göre, kendi itibarları için bilgili yetişen imam hatip mezunlarından korkuyor onları kötülüyorlardı, bağnazca bir düşünceyle enstitülü öğretmenlerin aleyhinde durmadan dedikodu üretiyorlardı. Nice enstitü mezunu öğretmenler saldırılara maruz kalmışlardı.  Bu “komünist” suçlaması ile kapatılan köy enstitülü öğretmenlerin köyde çalışmaları sırasında daha yoğundu. Bu biraz da okumamışların, okumuşları hor görmesinden kaynaklanmaktadır.  Eğer okumamışlar çoğunlukta, okumuşlar azınlıkta ise, okumuşlar aleyhinde söylenti dedikodudan başlayarak okumuşlar dışlanır. Ne demişti gerici AKP iktidarının dinci bir vakıf profesörü, “biz cahillerin ferasetine güveniyoruz.” Cahillerden medet uman bir toplum çağdaş olabilir mi?
Bu Rus köylerinde de aynı idi; köy papazı köyün öğretmenini küçümserdi, onu hemen hemen dinsiz olarak görürlerdi.
Ya Osmanlı’da; Osmanlının son yıllarına doğru, ordu içinde “mektepli” ve  “okullu” ayırımcılığı vardı. Yeni askeri okullar açıldıkça verdikleri mezunlar da azınlıkta olduğu için, eski ve çoğunlukta olan “alaylı subaylar” tarafından mektepli subaylar” beğenilmez, küçümsenirdi. Oysa okullu (yani okuldan- “harbiyeden mezun”) subaylar, alaylı subaylardan çok daha aydın ve bilgili idiler.  Alaylı subaylardan Yedi Sekiz Hasan Paşa, okuma yazma bilmediği halde sadrazam bile olmuştu. Aynı liyakate uymama şimdiki AKP-RTE hükümetlerinde bile görülmekte.
Onun için 31 Mart Vakasında, alaylı subayların kışkırtması ile mektepliler subaylara saldırılar olmuş, “mektepli subaylar” katledilmişlerdi, gericilerin baskısı yüzünden katledilen mektepli subayların cesetleri günlerce alınamamıştı.
Sizi bilmem ama o cami imamının Cuma vaazındaki, ilahiyat profesörünü küçümsemesi beni işte buralara götürdü.
Neyse biz camideki cemaate dönelim. Ayakkabımı çift katlı 98 numaralı ayakkabı dolabına koydum, alt salonda, gerilerde askılıklara çantamı şapkamı astım, yakın bir yere oturdum. İmam Cuma vaazında kurban kesmenin şart olduğundan, namaz kılmaktan bahsediyordu. (Oysa kurban ne farz, ne sünnet, vaciptir)
Takma ayaklı adam:

Yine Cuma Camisinde
Oturduğum safın (sıranın) yanımda bağdaş kurup oturan orta yaşlı bir adamın ayaklarına baktım, ayağının biri bir çeşit, öteki bir çeşitti. Aman Tanrım çok şaşırdım, bu nasıl bir ayaktı. Dikkatle baktım, diz kapağından beri, pantolonun altında inceli kalınlı, budaklı falan sezilen yumrular vardı. Anladım ki adamın diz kapağından başlayarak, alt kısmı-kaval kemiği ve ayak takma idi. Ama takma ayak öteki ayaktan daha kirli idi. İlk defa öyle bir takma ayak görmüştüm.
Baktım birçok kişi telefonu ile oynuyor, ben de tam sırası diyerek, telefonumla oynuyormuş gibi yaptım, ayaklarının üç kez fotoğrafını çektim, sizin için.

Şimdi imamın vaazını dinlemeye devam ediyorum. Aklımda kalanı anlatıyorum. İmam namaz kılmanın önemini anlatırken şöyle bir örnek veriyor: “komşu çocuğu okula gidiyor. Okulda namaz konuşuluyor, öğrenci öğretmenlerine soruyor “kim namaz kılıyor, kim kılmıyor” bayan öğretmen namaz kılıyor, erkek öğretmen namaz kılmıyormuş.  Çocuk eve geliyor, anne namaz kılıyor baba kılmıyor. Bu erkek çocuğun kafasına yerleşiyor. Okulda öğretmen çocuğa namaz kılıp kılmadığını soruyor, öğrenci, “erkekler namaz kılmaz” diyor. İmamın böyle konuşmaları vardı, bu aklımda kaldı.


Yine Cuma Camisinde
Hutbede imam, “namazdan sonra filan yerdeki cami ve 4-6 yaşındaki çocuklar için yapılan Kuran Kursu adına yardım toplanacaktır, yardım etmeleri” isteniyordu. Birçok camide buna rastladım. 4-6 yaşındaki çocukları bir araya toplayıp dinsel bilgiler verilmesi çocuk hakları sözleşmesi ile bağdaşmaz, Batı’nın hiçbir ülkesinde bu yaştaki çocuklara zorla dini telkin ve bilgi verilmez.
Pantolonu düşmek üzere olan adam
Neyse o camiden çıktım, asansörle üst kata-caddeye geçtim. Kaldırıma çıkıp yürümeye başladım. Önümde yürüyen orta yaşlı bir adamın pantolonunun paçası ayakkabısının üstüne yığılmış, kemer kayışı olduğu halde, pantolon kemeri kalçasından aşağı düştü düşecek, arada bir yukarı çeker gibi yapıyor yani pantolonu düşmek üzere. Bu neyin nesi diye merak ettim, fotoğrafını arkadan çektim, hızlanarak adamın yanında yürümeye başladım, adamın yüzü ölü yüzü mü desem, mumya gibi mi desem öyle garip bir hali vardı ürperdim, “hemşerim pantolonun düşmek üzere dedim,  o “he ya” dedi. Anladım ki adamın psikolojik sorunu var, hızlanıp yürüdüm.

Cevat Kulaksız

Cevat Kulaksız 

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget