“Yunanlılar, 15 Mayıs 1919’da İzmir’e asker çıkardıklarından 26 Ağustos 1922 Büyük Taarruz’a kadar Batı Anadolu’nun büyük bir bölümünü işgal altında tuttular ve burayı Helenleştirmek için birçok girişimde bulundular. İşgalin somlarına doğru bölgede “İyonya Devleti” adı altında bir yönetim de kurdular. Amaçları bir süre sonra bu özerk devleti Yunanistan’a katarak Büyük Yunanistan hedefine yaklaşmaktı”.(1)
Burada denk düştüğü için Falih Rıfkı Atay’ın Çankaya adlı kitabının 167. Sayfasına yazılanlara bir göz atalarım.(2)
“-1918 Aralık’ında bütün ekonomi, bütün iç ve dış ticaret, bakkallara kadar çarşılarımız, kadrolarında bir tek Türk bulunmayan banka ve imtiyazlar, şirketler, hepsi Hıristiyan, Yahudi veya ecnebiydi. Su, ışık, gaz, her türlü ulaştırma, telefon, rıhtımlar ve limanlar, fenerler hepsi yabancıların elindeydi. Türk halkı yığınları medrese eğitimi altında, vicdan ve kafa karanlığı içindeydi. Sivil eğitim pek küçük bir azınlıkça benimsenmişti. Amerika şüphesiz Ermenilerin yurtlarına dönmelerine engel olmayacaktı. Türklere Hıristiyanlardan farklı davranmasa bile, onun idaresi altındaki bir Türkiye’nin 1919+25=1944 deki durumunu göz önüne getiri misiniz? Türkiye Türklerinin bugünkü Bulgaristan veya Yunanistan yahut Yugoslavya Türk ve Müslümanlardan ne farkı kalacaktı? Acaba Amerika Türkiye’yi kaç otonomiden kurulma bir federasyon olarak bırakacaktı?”
Şimdi “Fesli Deli Kadir” namıyla meşhur, sözde gazeteci yazar ne demişti?
Güya tarihçi geçinen, tarihi tersinden okuyan, tersinden yazan Kadir Mısıroğlu, Türk dünyasının onurlu Kurtuluş Savaşımız için neler demişti?
Kadir Mısıroğlu: Shakespeare gizli Müslüman’dır, adı Şeyh Pir’dir
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Saray'da ağırladığı Cumhuriyet aleyhine söylemleriyle bilinen Kadir Mısıroğlu (1933-2019) 28 Mayıs'ta “Cumartesi Sohbetleri” adlı programında “Bizim gâvurumuz elin gâvurundan daha şiddetli” dediği konuşmasında,"Beni tefe koyarlar ama keşke Yunan galip gelseydi. Ne hilafet yıkılırdı. Ne şeriat yıkılırdı. Ne medreseler lağvedilirdi. Ne hocalar asılırdı. Hiç biri olmazdı" ifadelerini kullanıyor.
Böylesine haince söylem ve davranış içinde olan bir Fesli Kadir’i, hastanede laiklik ve Atatürk düşmanlarının sıra sıra ziyaret ettiklerini bir hatırlayınız. İstikbalimizin timsali İstiklal Savaşımıza, onun kahramanı Atatürk’e böylesine haince laf eden bir Fesli Kadir’in öldükten sonra, sanki ulusal bir kahramanmış gibi tabutuna Türk bayrağı sarılması, irtica bataklığını yaratan bir etken değil midir? Demek ki bu bataklıkta Gaziantep’teki zehirli haşere gibi çok hain haşerelerle karşılaşacağız demektir. Ne ki, bu Cumhuriyet ve Atatürk düşmanı Deli Kadir adına, PTT pulu bile bastırılmıştır.
Yine onu müritlerinden Gaziantep’ten Gaziantep’in İyinacar Camisinde İmam F.Y. nin Bayram namazı vaazında söylediği “Kurtuluş Savaşı’nı keşke kaybetseydik” anlamında sözler söylemesi camideki vatandaşları şoke eder. Bu aşırı dinci, hilafetçi kafalı İmam F.Y. Bayram Namazı vaazında halka şunları söyler: “Kurtuluş mücadelesinde bizi kandırdılar. 1. İnönü’de şöyle zafer kazandılar, 2. İnönü’de şöyle zafer kazandılar. Sakarya’da şöyle zafer kazandılar. Şöyle kahramanlık yapılmış. Yunan’lıları denize döktüler. Nerede döktüler? Hepsi yalan, keşke o gün savaşı kaybetseydik. Belki Osmanlı’yı daha sonra yeniden kurabilirdik”.
“Atatürk’ün koynuna her gece bir bakire kız verilir”mış
Atatürk zamanında da Atatürk düşmanları vardı. Onun aleyhinde, şimdiki gibi “ayyaş”lıktan tutun da, din düşmanına kadar gerici çevreler Atatürk aleyhinde dedikodular yaparak gizliden gizliye düşmanlıklarını dışa vurmaya çalışırlardı. Günümüzün gerici basınında bile Atatürk için “oğlancı” diyenlere, “anası genelevde çalışıyormuş” diyenlere kadar, ahlaksızca dedikodulu söylem ve yazılara rastlıyorduk. İşte onlardan birini Falih Rıfkı Atay, Çankaya kitabında şöyle yazmakta:
“-Cumhuriyet’in ilk zamanlarında memlekette Atatürk düşmanlığını yaymak için bilhassa hususi hayatını ele alanlar pek çoktu. Bunlardan biri Kocaeli köylerinden birinde, Atatürk’ün koynuna her gece bir bakire verildiğini söyler. Bu söyleme karşı aksakallı bir ihtiyar der ki:
“-Haydi, canım, ölünceye kadar her gece bir kız verseler, Yunan askerlerinin bir gecede yaptığını yapmaya ömrü yetmez”. (Çankaya sf 15):
“Keşke Yunan kazansaydı diyenlere karşı bunlar ibret verici örneklerdir. Ne yazık ki, ne Ne “Fesli Kadir”, ne de Gaziantepli imam İstiklal Savaşımızı yeteri kadar okumamışlar, özümsememişler. Günümüzde bile vatanları işgal edilen toplumların çektikleri acıları, katliamları, tecavüzlere dehşetle tanık olmaktayız. Şimdilerde bile, “keşke Yunan galip gelse idi” diyenler, Yunanlıların, Rumların, Kıbrıs’ta, Ege’de, dünya siyasetinde Türkiye ve Türkler aleyhinde yaptıkları kumpasları, düşmanlıkları, her alanda Türkiye’ye karşı yaptıklarını görmekten acizler mi? Yunanlıların 1919 dan-1922 ye kadar işgal ettikleri Ege bölgemizdeki yaptıkları katliamları, vahşeti, yakılan yıkılan camileri hatırlamıyorlar mı?
Eğer Yunanlılar galip gelse idi, Polatlıya kadar işgal ettikleri Türk Yurdunda doğru dürüst Türk bırakırlar mıydı? Avrupa’nın bütün başkentlerinde Cami olduğu halde, günümüze kadar Atina’da cami yapılmasını karşı çıkıyorlardı. Yunanistan yüzyıllarca Osmanlı hâkimiyetinde kaldı, adalardan tutun da bütün Yunanistan kentleri camilerle dolu idi. Hele Selanik adeta bir Türk kenti idi, hangisinde hangi cami kaldı? Bizim meczupların, bağnazların dedikleri gibi Yunanistan’ın Ege işgali devam etse idi, Ege Bölgemiz İyonya, İzmir de Smirina olacaktı.
Olanı biteni böylece özetledikten sonra, tarihi hiç okumamış o Gaziantepli imama ve onun şeyhi Fesli Deli Kadir’e (Kadir Mısıroğlu’na) şu tarihi gerçekleri, işgal altındaki Türk ve Müslümanların durumlarına bir göz atalım. Yukarıda Falih Rıfkı Atay’ın kitabında vurgulandığı gibi, eğer Türkiye yukarıdaki meczupların istedikleri, arzu ettikleri işgal altında olsaydı, yani (Tanrı korusun, ağzımızdan yel alsın) Yunanlılar galip gelse idi, Türkiye’deki Türklerin, Yunanistan’da, Yugoslavya’da, Balkanlarda, Kırım’da, Bulgaristan’daki Türklerin feci kötü yaşantılarından farklı olamazdı, hem de bizi geldiğimiz yere Orta Asya’ya doğru sürerlerdi. Orta Asya’ya varınca da “yurdunuza sahip olamadınız siz ne biçim Türksünüz” diyerek daha beter ederlerdi.
Kırım, Tatarlarının yurdu idi; Rus işgalini görünce milyonlarca Tatar Türkü hayvan vagonları ile Sibirya ve Orta Asya bozkırlarına sürüldüler, katliamlara uğradılar.
Toprakları işgal edilen Çerkezler vatanlarından sürgün edildiler.
İşte işgal böyledir, Fesli Kadir de, o Gaziantepli imam da bunları düşünerek bu saçma sözleri neden söylerler.
Osmanlı zamanında 1912 Balkan Savaşlarına kadar Balkanlar’ın nice eyalet ve vilayetlerinde yaşayan milyonlarca Türk’ün, oralar işgal edildikten sonra nasıl yurtlarından edildiğini, İstanbul’a doğru göç ederken yollarda nasıl acılar çektiğini, binlercesinin yollarda can verdiğini düşünerek, “düşman gelip gelseydi” sözünü söylemeliler.
Daha yakın zamanlarda Yugoslavya Srebrenitsa’da 1991-1995 İç Savaşı (Hırvatistan Savaşı ve Bosna Savaşı)'nda Sırp Cumhuriyeti Ordusu'nun Müslümanlara karşı giriştiği Krivaya '95 Harekâtı esnasında en az 8.372 Boşnak'ın Bosna-Hersek civarında katliamlarını düşünün.
Uzatmak istemiyorum, daha nice işgallerin katliamlarını anlatabiliriz. “Keşke Yunan Galip gelseydi” diyenler, ya çok bilinçsiz cahil dünyadan habersizler, ya da Hilafet özlemi içinde olan dinsel sapkınlardır. Çünkü işgal yıkım, felaket getirir.
Bu şeriat ve hilafet özlemi içinde olan sapkınlar, bu acı gerçekleri görseler bile, “keşke Yunan galip gelse idi” söylemi ile uyuyan, sinen kendi kafasındaki yandaş hainlere işaret fişeği olmaktalar. Nasıl olsa yönetimde Cumhuriyet tarihinin en gerici dinci yönetimi varken, bu gerici bataklıktan zehirli bir haşere misali uç vermekteler, orada burada saklandıkları yerden ortamı uygun bulunca mısır patlağı gibi çıkıvermekteler. Batı’nın hiçbir çağdaş ülkeleri laiklik karşıtı dinci gerici siyasi partiler şöyle durusun, böylesine bir kişi eylemine asla ödün vermezler. Çünkü çağdaşlık, demokrasi, aydınlanma ancak laik düşünce, laik yönetim ortamda korunur, gelişir. Günümüz dünyasında, ne yazık ki 50 den fazla Müslüman ülkeleri, laiklik karşıtı dinci tek adam yönetimleri ile yönetilmekteler ve de çağın gerisinde kalmaktalar. Bilim dalında ilk kez Nobel ödülü alan Prof. Dr. Aziz Sancar’ın dediği gibi, “500 yıldır İslam dünyasının bilime hiçbir katkıları yoktur”. İçlerinde sadece bir tek Türkiye vardı demokrasi ile yönetilen; o da son referandumla tek adama dönüştürüldü; böylece demokrasi de gitti, adalet de gitti. Dünyanın en geri kalmış on ülkesi tek adamla yönetilmektedir.
Dinci devlet çağdaş devlet olamaz, ileri gidemez.
Ülkede, daha ilkokula bile başlamamış çocuklar, uluslararası çocuk hakları sözleşmesine aykırı olarak, dinsel baskı altında 3-6 yaşındaki çocuklar için Kuran Kursları inşa edilmekte. Cuma camilerinde “3-6 yaşındaki çocuklar için filan yerde yapılmakta olan Kuran kurslarına para toplanacak, yardım edilmesi” şeklinde anonsları üç-beş defa duymuşumdur. Şu anda AB kraterlerinden gittikçe çağdaşlaşmaktan uzaklaşmaktayız. Batı’da 12. Sınıf sonuna kadar çocuklara dinsel baskı ve öğretim yapılması sakıncalı bulunmaktadır. Batı’da öğrenci velileri ve öğrenciler din dersine katılıp katılmama konusunda serbesttir
Ülkemiz, ne yazık ki, oraya buraya lüks camiler yaparak, okulları imam okulu yaparak, “dinci kinci toplum yaratacağız” diyerek yönettiğini sanan çağ dışı ve ülkeyi geriye götüren bir yönetim anlayışı ile yönetilmektedir. O nedenle ülkemiz ekonomisi, kültür ve eğitimi, demokrasi yönünden geriye doğru gitmektedir. Tez elden ülkemiz gerçek bir demokrasiye, parlamenter sisteme dönüş yapmalıdır. Yoksa her alanda çağdaş dünyadan dışlanırız.
Cevat Kulaksız
Cevat Kulaksız
SONNOTLAR
(1) Zeki Sarıhan https://www.didimozgurses.com/yunanlilar-galip-gelince/
(2) Çankaya Falih Rıfkı Atay Pozitif Yayınları 2009
Yorum Gönder