“Basın, milletin müşterek sesidir. Bir milleti aydınlatma ve irşatta, bir millete muhtaç olduğu fikrî gıdayı vermekte, hulâsa bir milletin hedefi saadet olan müşterek bir istikamette yürümesini teminde, basın başlı başına bir kuvvet, bir mektep, bir rehberdir”
G. M. Kemal Atatürk (1922)
“Matbuat hiçbir sebeple tahakküm ve nüfuza tabi tutulamaz” G.M. Kemal Atatürk (1923)
Ülkemizde son 100 yıl içinde utanç verici gazeteci cinayetleri, gazetecilere saldırılar olmuştur.
Bir ülkede basın hürriyeti yoksa o ülkede demokrasi gelişmez, çağdaşlaşma da olamaz. Demokrasi olmayınca hür basın gelişemez, demokrasinin olmadığı ülkelerde gerçek bir adalet de yoktur. Çağın gerisinde kalmış ülkelerin hepsinde basın hürriyeti yoktur.
Bir ülkede ülkeyi yöneten baskıcı yöneticiyi basın organları sürekli övüyor, pohpohluyorsa, amiyane halk diliyle söylersek yalakalık yapıyorsa, dalkavukluk yapıyorsa, biliniz o ülkede faşizm vardır, gericilik vardır, sefalet vardır, pahalılık vardır, çağ dışılık vardır. Çünkü tek liderli yöneticiler, tek adam yöneticileri, totaliter faşist yöneticiler övülmek pohpohlanmak isterler, hep başta kalma arzuları nedeni ile asla hür basını sevmezler. Sadece gerçekleri anlatmaya çalışan, bağımsız medya organlarını baskıcı iktidarlar sevmez, dışlar, aşağılarlar, yandaşları şimdilerde yaptıkları gibi, muhalif görünen gazetecilere saldırtırlar, saldırganları korurlar.
Muhalif basın dışlanıyor
Örneğin, Cumhuriyet, Sözcü, Birgün, Yeniçağ vb muhalif görünen gazeteleri THY gibi kurumlara satın aldırmıyorlar, Cumhurbaşkanı RTE bile uluslar arası devlet tanıtım gezilerine bu gazetelerin muhabir ve temsilcilerini yanlarına aldırmıyorlar.
TRT nin, Devlet TV nun sabah haberlerinden gazete başlıkları sunarken Türkiye’deki yandaş gazetelerden örnek başlıklar alınıyor,, muhalif görülen Cumhuriyet, Sözcü, Birgün, Yeniçağ gibi muhalif sayılan gazetelerin hiçbir adı söylenmemekte.
Oysa hür basın, tüm sorunları, çareleri ile toplumun ve yöneticilerin önüne sererler, sorunlara çare aranmasına önayak olurlar, yöneticileri adeta denetlerken ülke yönetimini daha iyi yönlendirmeye çalışırlar. İşte onun için çağdaş devlet yönetimindeki üç erkten yasama, yürütme, yargıdan sonra medyanın dördüncü güç olduğu kabul edilir. Böylece medya devletin organlarında yapılan faaliyetleri halk adına denetleyerek, yine halka olumlu olumsuz yanları iletir. Bu bağlamda Türkiye’deki yanlı basın organları doğruları- gerçekleri halka anlatmamakla ülkeye zarar vermekteler. Basın halka doğruları yansıttıkça demokrasi, fikir ve düşünce hürriyeti gelişir. Hür basının olmadığı yerde-ülkede gerçek bir demokrasi olamaz.
Medyanın insanlar üzerindeki etkisinin anlaşılması üzerine, medya gerek devletlerin gerek ulus aşırı şirketlerin tekeline girmeye başlarken hükümetler medya organlarını yandaşlarına satılması için her türlü yardım ve hileye başvurmuşlardır. Halk üzerinde egemenlik kurmaya çalışan iktidar güçleri medyayı bir baskı aracı olarak kullanmaya başlamışlar, işte Türkiye bu baskılı sürecin içinde olumsuz yaşamı sürdürmektedir. Medyanın 4 ncü güç olduğunu fark eden siyasetçiler, kendi ideolojilerini halka benimsetmek amacıyla medyayı ele geçirmeye çalışmaktadır. Nitekim 17 yıldan beri yönetimde bulunan AKP-RTE iktidarı ATV ve Doğan grubunu satışa zorlamış, yandaşlarına da devletin parası ile bu iki medya grubunu satın aldırmıştır.
Türk basın organlarının yani TV ve gazetelerin yayınlarına bir bakınız yüzde doksanı hükümet-iktidar yanlısıdır. Öyle basın organları ülkeye hizmet etmez, iktidara yaranmanın her türlü cambazlığını yapar.
Basın hürriyeti, demokrasisi olmayan totaliter ülkelerde adalet de sakatlandığı için o ülkede uluslararası güven de yoktur. Böylesi ülkelere sermaye giremez, yabancılar yatırım da yapamaz. Ekonomi gittikçe bozulur.
Böylece medyası baskı altında bulunan ülkelerde, medya organları mutlaka iktidarları övmek zorunda kalmaktalar. Medyanın suskunluğu, tek yanlı yayınları, iktidarı sürekli öven tavrı nedeniyle gerçekleri halk da göremez, gerçek bir oy-seçim yapamaz. Demokrasi, yönetim, ekonomi gittikçe bozulur, gerçek anlamda refah ve çağdaşlaşma mümkün olamaz.
Bu girişten sonra basında bazı örneklemelerde bulunacağız.
Osmanlı padişahları zamanında devrin yazarçizerleri padişahı öven mersiyeler çeşitli yazılar yazarlar, padişaha sunarlarmış, tabi padişahtan da bahşiş alırlarmış. Çünkü ülkede matbaa gazeteler olmadığı için medya diye bir şey yoktu. İşte devrin aydınları yazdıkları övgü dolu mersiyeleri padişaha sunup ondan üç otuz para alırlar, böylece geçinmeye çalışırlarmış.
Ama muhalif görülen yazıp çizenleri de zindanlara veya daraçlarına gönderirlermiş.
Muhalif gazeteciler hapiste
Türkiye’de ne yazık ki, gerçek bir basın hürriyeti yok, o nedenle muhalif gazeteler, gazeteciler hakkında davalar açılıyor, gazeteciler ya hapsediliyor, ya da iktidar militanları tarafından muhalif gazeteciler saldırıya uğramaktalar, ya da katlediliyorlar. Yakın tarihimize bakın, Sabahattin Ali’den Uğur Mumcu’ya kadar katledilen, hapse atılan yüzlerce binlerce gazetecileri hatırlayın.
Devlet eliyle yandaş medya yaratılıyor. İktidarlar muhalif basına baskı yapa yapa yıldırıyor, (özellikle AKP-RTE) devlet bankalarının parasıyla da yıldırıp pes ettirdiği o medya grubunun yandaşlarına satılmasını sağlıyor. Örneğin ATV, Doğan grubunun medya organları devlet bankalarının parası ile yandaşlara satılmıştır, bu Batı ülkelerinde suçtur.
Şimdi ülkemizde, sadece iktidar tarafından kollanan, amiyane tabirle iktidarın yalakalığını yapan medya organları yüzde 90 ı geçmiştir. Ekonomi, adalet, toplumsal düzen ne kadar bozulursa bozulsun yanlı basın gerçekleri halka söylemiyor iktidarın rüzgârında yazı ve haberler oluşturuyor.
Son İki Haftada Beş Gazeteci Saldırıya Uğradı
Mayıs ayının son iki haftasında gazeteciler İdris Özyol, Ergin Çevik, Hakan Denizli, Yavuz Selim Demirağ, Sabahattin Önkibar saldırıya uğradı.(1)
İşin acı tarafı, yandaş olmayan ve saldırıya uğrayan bu gazeteciler için, ne İçişleri Bakanından, ne de Cumhurbaşkanı R.T.Erdoğan’dan hiçbir eleştiri ve kınama gelmemiştir. Üstelik cana kast edercesine, öldüresiye darp eden saldıranlar tespit edilip yakalandıkları halde tutuklanmamışlardır.
ll. Abdülhamid döneminde de yandaş basın halka doğruları yazamazdı.
Bu basın medya baskısı Osmanlıda da böyleydi. Şimdi size 2 nci Abdulhamid devrinde yaşamış, Meclisi Mebusanın son yıllarına doğru Ankara Milletvekili de olmuş Mehmet Said Pekmen’in (1980-1949) hatıralarından o zamanki basınla ilgili anlatımlarından bir örnek vermek istiyorum.
“-
…Matbuatın esas vazifesi irşat (doğru yol)
iken, bizimkiler mesela devr-i Hamidiyeyi (ll. Abdülhamid devri- konuda)
methederken dalkavukluğu Avrupa’ya faikımiyetimizi iddiaya kadar vardırdılar. Türklerin gözünü açacak, hayattaki muvaffakiyetleri için kendilerine rehberlik edecek bu unsurların gaflet ve cehaletlerinde saplanıp kalmaları, halkı fakr-u zarurete (yoksulluk fakirlik)
, yeis (üzüntü)
ve nev-midiye (hayal kırıklığı)
atmıştır”.
……
Kuvvet ve kudretlerini padişahtan alan ulema sınıfı ise padişahlara dini bir hüviyet izafe ederek onları halka lahuti(ruhani)
bir şekilde göstermekte kusur etmediler. Bu suretle padişahlar halk nazarında büyüdükçe büyüdüler.
Fakat bu indi büyüklük ne kadar olursa olsun, halkın akıbet düştüğü sıkıntılı hayatta gözünü açmasına mani olmaktı. Fıkra-yı ahali aciz ve sefalette puyan (koşan)
iken sarayın ve mensubinin (mensubu)
refahahati artıkı sıkıntılarına müsebbip (sebep)
addettiği yüksek makamlara karşı onda kin ve adavet (husumet düşmanlık)
uyandırdı.
“İhtilal her vakit böyle sebeplerden doğar”.(2)
ll. Abdülhamid devrinin bir aydını, günümüzden 110-120 yıl önce, devrin basının halka doğruları yazmadıkları, halkı aydınlatmadıklarından yakınıyordu. Muhalif olan gazete ve gazeteciler baskı altında tutuluyor, muhalifler sindiriliyordu.
Osmanlı’nın son ve en baskıcı istibdat hükümdarı ll. Abdülhamid yandaş Volkan gibi yandaş gazeteleri, Derviş Vahdedi gibi gerici gazetecileri para vererek kollarken; muhalif gazeteleri kapatır, muhalif Namık Kemal gibi aydın gazetecileri ya zindana ya da sürgüne gönderirdi. Şinasi ve Namık Kemal gibi gazeteciler hapis ve sürgün korkusu ile vatanlarını terk etmek zorunda kalıyorlardı. Günümüzde de hapis korkusu ile Can Dündar da vatanını terk etmek zorunda kalmamış mıydı? Tek adam yönetimine geçen ülkemizde de, ll. Abdülhamid devrindeki gibi aynı zihniyet aynı baskı devam etmekte.
99 yılda (1909-2007) 61 gazeteci – yazar katledildi.
Hasan Fehmi Bey, Ahmet Samim, Zeki Bey, Şair Hüseyin Kami, Silahçı Tahsin, Hasan Tahsin, İştirakçı Hilmi (Sosyalist Hilmi), Ali Kemal, Hikmet Şevket, Sabahattin Ali… (Kocabaşoğlu, 2010) olarak devam eden, Türk siyasal hayatında veya demokrasi tarihinde, 99 yılda (1909-2007) 61 gazeteci - yazar cinayeti, oldukça kabarık bir kara liste olarak yerini almıştır.(3)
Bir de günümüz bakalım. Bu yazıyı yazmaya başladığım 25 Mayıs 2019 günü, Gazeteci Sabahattin Önkibar’ın, evinin yakınlarında üç kişinin saldırısına uğradığının haberini haberlerden öğreniyorduk. Tıpkı II. Abdülhamid devrinde 100-150 öncesinde olduğu gibi gazeteciler ya hapse atlıyor, ya öldüresiye dövülüyorlar veya katlediliyorlar.
İsterseniz Gazeteciler Cemiyeti’inden aldığımız, katledilen gazetecilerimizin adlarını ve ölüm tarihlerini yazımıza ekleyelim.
Öldürülen Gazeteciler
Gazeteci/Kurum |
Ölüm Tarihi ve Yeri |
Hasan Fehmi Bey / Serbesti |
İstanbul 6 Nisan 1909 |
Ahmet Samim / Sada-yı Millet |
İstanbul 19 Temmuz 1910 |
Zeki Bey / Şehrah |
İstanbul 10 Temmuz 1911 |
Şair Hüseyin Kami / Alemdar |
Konya 1912 veya 1914 |
Silahçı Tahsin / Silah ve Bomba |
İstanbul 27 Temmuz 1914 |
Krikor Zohrab / Gazeteci, Yazar |
Urfa 1915 |
Diran Kelegyan / Sabah Gazetesi Baş Yazarı |
Çorum 13 Ağustos 1915 |
Hasan Tahsin (Osman Nevres) Hukuk-u Beşer |
İzmir 15 Mayıs 1919 |
İştirakçi Hilmi / iştirak, Medeniyet |
İstanbul 1922 |
Ali Kemal / Peyam-ı Sabah |
İzmit 1922 |
Hikmet Şevket |
1930 |
Sabahattin Ali / Marko Paşa |
Edirne 1948 |
Adem Yavuz / Anka Ajansı |
Kıbrıs 27 Ağustos 1974 |
Ali İhsan Özgür / Politika |
İstanbul 21 Kasım 1978 |
Cengiz Polatkan / Hafta Sonu |
Ankara 1 Aralık 1978 |
Abdi İpekçi / Milliyet |
İstanbul 1 Şubat 1979 |
İlhan Darendelioğlu / Ortadoğu |
İstanbul 19 Kasım 1979 |
İsmail Gerçeksöz / Ortadoğu |
İstanbul 4 Nisan 1980 |
Ümit Kaftancıoğlu / TRT |
İstanbul 11 Nisan 1980 |
Muzaffer Feyzioğlu / Hizmet |
Trabzon 15 Nisan 1980 |
Recai Ünal / Demokrat |
İstanbul 22 Temmuz 1980 |
Mevlüt Işıt / Türkiye |
Ankara 1 Haziran 1988 |
Seracettin Müftüoğlu / Hürriyet |
Nusaybin 29 Haziran 1989 |
Sami Başaran / Gazete |
İstanbul 7 Kasım 1989 |
Kamil Başaran / Gazete |
İstanbul 7 Kasım 1989 |
Çetin Emeç / Hürriyet |
İstanbul 7 Mart 1990 |
Turan Dursun / İki bine Doğru
Yüzyıl Dergileri |
İstanbul 4 Eylül 1990 |
Gündüz Etil |
1991 |
Mehmet Sait Erten / Azadi |
Denk Diyarbakır 1992 |
Halit Güngen / İkibine Doğru |
Diyarbakır 18 Şubat1992 |
Cengiz Altun / Yeni Ülke |
Batman 25 Şubat 1992 |
İzzet Kezer / Sabah |
Cizre 23 Mart 1992 |
Bülent Ülkü / Körfeze Bakış |
Bursa 1 Nisan 1992 |
Mecit Akgün / Yeni Ülke |
Nusaybin 2 Haziran 1992 |
Hafız Akdemir / Özgür Gündem |
Diyarbakır 8 Haziran 1992 |
Çetin Ababay / Özgür Halk |
Batman 29 Temmuz 1992 |
Yahya Orhan / Özgür Gündem |
Ceylanpınar 9 Ağustos 1992 |
Hüseyin Deniz / Özgür Gündem |
Ceylanpınar 9 Ağustos 1992 |
Musa Anter / Özgür Gündem |
Diyarbakır 20 Eylül 1992 |
Yaşar Aktay / Serbest |
Hani 9 Kasım 1992 |
Hatip Kapçak / Serbest |
Mazıdağı 18 Kasım 1992 |
Namık Tarancı / Gerçek |
Diyarbakır 20 Kasım 1992 |
Uğur Mumcu / Cumhuriyet |
Ankara 24 Ocak 1993 |
Kemal Kılıç / Yeni Ülke |
Şanlıurfa 18 Şubat 1993 |
Mehmet İhsan Karakuş |
Silvan 13 Mart 1993 |
Ercan Gürel / HHA |
20 Mayıs 1993 |
İhsan Uygur / Sabah |
İstanbul 6 Temmuz 1993 |
Rıza Güneşer / Halkın Gücü |
14 Temmuz 1993 |
Ferhat Tepe / Özgür Gündem |
Bitlis 28 Temmuz 1993 |
Muzaffer Akkuş / Milliyet |
20 Eylül 1993 |
Nazım Babaoğlu / Gündem |
12 Mart 1994 |
Erol Akgün / Devrimci Çözüm |
1994 |
Seyfettin Tepe / Yeni politika |
28 Ağustos 1995 |
Metin Göktepe / Evrensel |
İstanbul 8 Ocak 1996 |
Kutlu Adalı / Yeni Düzen |
Kıbrıs 8 Temmuz 1996 |
Selahattin Turgay Daloğlu |
İstanbul 9 Eylül 1996 |
Reşat Aydın / AA, TRT |
20 Haziran 1997 |
Ayşe Sağlam Derince |
3 Eylül 1997 |
Abdullah Doğan / Candan Fm |
Konya 13 Temmuz 1997 |
Ünal Mesutoğlu / TRT İzmir |
8 Kasım 1997 |
Mehmet Topaloğlu / Kurtuluş |
Adana 1998 |
Ahmet Taner Kışlalı / Cumhuriyet |
Ankara 21 Ekim 1999 |
Hrant Dink / Agos |
İstanbul 19 Ocak 2007 |
İsmail Cihan Hayırsevener |
Bandırma 19 Aralık 2009 |
Nuh Köklü |
İstanbul 17 Şubat 2015 |
Mustafa Cambaz |
İstanbul 15 Temmuz 2016 (4) |
Cevat Kulaksız
Cevat Kulaksız
SONNOTLAR
(1)https://bianet.org/bianet/nefret-soylemi/208890-son-iki-haftada-bes-gazeteci-saldiriya-ugradi
(2)31 Mart Hatıraları İsyan Günlerinde Bir Muhalif Mahir Said Pekmen TTKY 2018 sf 7
(3)https://dergipark.org.tr/download/article-file/624205Topuz, 2011: 87-88).
(4)https://www.tgc.org.tr/oldurulen-gazeteciler.html