Halkın size güveni kalmadı atık.
Başarılı olabilmeniz için, ülke yönetiminde ve alacağınız kararların uygulanmasında halkın size güvenmesi gerekiyor.
Lüks saraylarda oturarak, ülkeyi tek adam olarak saraydan yöneterek bu güveni veremezsiniz.
Siz Allah bir deseniz halk artık size inanmıyor.
Bu nedenle, bankalardaki ve yastık altındaki dövizlerini ve altınlarını bozdurmuyorlar.
Bugüne kadar yaptıklarınıza bakarak, bozduracakları döviz ve altınların, dış ticaret açığını giderecek üretime dönük yatırımlara harcanmayacağını, paralarının sarayın lüks ve şatafatına, yandaş müteahhitlere peşkeş çekilerek heba edileceğini, çok iyi biliyorlar.
Bazı iş adamı tanıdıklarla konuşurken, eskiden seve seve verdiğimiz vergilerimizi, bugün elimiz titreyerek ve haram ederek, mecburen ödüyoruz diyorlar. Kimse mutlu ve geleceğinden umutlu değil.
Halka yeniden güven aşılamak için vaktiniz kalmadı, artık her şey çok geç.
Siz de biraz akıl olsa;
Tarafsız ve bağımsız yargıyı yok etmezdiniz.
Şeffaflıktan ve hesap veriyor olmaktan korkmazdınız.
Özgürlüklerden, eleştiriden korkmaz, eleştirilerden dersler çıkarmaya çalışırdınız.
Topladığınız vergileri, bir plan ve program dahilinde öncelik sırasına koyarak üretime dönük yatırımlara harcardınız. Hazinenin varlığını, lüks cari harcamalarla, inşaat sektörüne yaptığınız yatırımlarla toprağa gömmezdiniz.
Merkez Bankasının bağımsızlığına saygı duyardınız.
İhale Yasasını beş yüz kez değiştirerek, rekabeti yok edip, adrese teslim ve pazarlık usulüyle, geçiş garantili yap işlet devret yöntemiyle kamu ihaleleri yapmaz ve milletin parasını israf etmezdiniz.
Vasıtalı vergilere değil, gerçek kazançtan alınan vergilere ağırlık verirdiniz. Bu şekilde özel tüketim, katma değer gibi vergileri sık sık artırarak fakir fukarayı ezmezdiniz.
Basiretli tüccar gibi düşünerek, çok vergiyi, vergileri sürekli artırarak değil, sürümden kazanma yoluna gider, vasıtalı vergiler yoluyla maliyeti artırarak hizmet ve malların fiyatlarını yükseltmeden, halkın alım gücü sınırlarında tutarak, fazla hizmet ve mal satımı yoluyla, halkı da ezmeden daha fazla ÖTV ve KDV toplama yoluna giderdiniz. Bu sayede, halkımız mal ve hizmet satın alabilirken, siz de sürüm fazlalığı yoluyla vergilerinizi artırmayı yeğlerdiniz.
Bugün, döviz fiyatlarının ve varil petrol fiyatlarının arttığı gerekçesiyle akaryakıta iki günde bir zam yapıyorsunuz ve pompa fiyatına yansıtıyorsunuz, halk artık akaryakıt alarak araçlarına binemeyecek duruma geldi. Akaryakıt satışları daha da düşecek, zira halkımız araçlarına, depolarına idrarlarını doldurarak değil, akaryakıt satın alarak binebilecekler, bunun için de akaryakıt fiyatlarının alım güçlerine uygun olması gerekir. Şimdi, aşırı zamlar nedeniyle, insanlar araçlarına akaryakıt satın alamadıklarında akaryakıt üzerinden aldığınız ÖTV ve KDV kayıplarınızı nasıl karşılayacaksınız?
Aynı şekilde, otomobil fiyatları, döviz artışları ve ÖTV artışları nedeniyle el yakıyor, bir de satın aldıktan sonra deposunu benzin veya mazotla doldurma külfetini de üzerine koyduğunuzda, araç alım satımları durma noktasına gelecek, bu durumda siz her araç satımından aldığınız fahiş ÖTV ve KDV gelirinden mahrum kalacaksınız.
Keza, araç yedek parçaları ve lastikleri üzerinden alınan ÖTV ve KDV kayıpları da caba olacak. Sözün kısası fiyatlara ve vergilere yaptığınız fahiş zamlarla, kemerinde sıkacak delik kalmayan insanlardan ÖTV ve KDV tahsil etme imkanınızı yok ettiğinizin farkında mısınız acaba?
Ülkede, durgunluk içinde enflasyon yaşıyor halkımız. Talep yok ancak, fiyatlar yine de el yakıyor sayenizde. Maliyet enflasyonu almış başını gidiyor.
Enflasyonun en basit ve klasik tarifi; arzın, talebi karşılayamaması ve fiyatların, arz ve talepteki bu dengesizlik nedeniyle, arz ve talep kuralı gereği, aşırı yükselmesi, değil midir?
Ancak, bizde ki; enflasyon ve hayat pahalılığı, talebin fazla olmasından değil, durgunluk içinde yaşanan bir enflasyon ve pahalılık.
Biraz akıllı olun, akıllı.
Güner Yiğitbaşı
08/01/2022
Hukukçu
Yorum Gönder