15 Temmuz; ülkemizde demokrasiye son vererek, tek adama (FETÖ) dayalı otoriter ve faşist, dini esaslara dayalı bir diktatörlük kurmak için, sinsi planlar yaparak, bu planı bir bir uygulamaya koyan hain FETÖ'nün; iş başındaki AKP iktidarıyla işbirliği halinde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin büyük bölümüne sızarak ve yuvalanarak, amacını gerçekleştirmek için düğmeye basıp darbe girişiminde bulunduğu günün, yıl dönümüdür.
Gün, hamaset yaparak, sadece hain FETÖ'yü yerden yere vurup, olmayan demokrasinin edebiyatını yapma ve gerçeklerin üzerini örtme günü değil, korkmadan ve çekinmeden, eğri oturup doğru konuşma, objektif olarak, 15 Temmuz darbe girişiminden kurtulan demokrasimizin; demokrasi adına ve demokrasi kullanılarak, Fetö ile aynı hedefe koşan AKP iktidarı tarafından, yok edildiği içler acısı durumuna bakarak, gerçek bir değerlendirme yapma ve sözüm ona darbe girişiminden kurtarılan demokrasimizin, darbeyi başarısız kılmakla ve bugünü demokrasi günü olarak ilan edip kutlamakla övünen AKP iktidarı tarafından yok edildiği bugünkü acıklı halini değerlendirme ve gözler önüne serme günüdür.
Darbe girişiminde bulunan FETÖ'nün; paralel bir yapı olarak, devleti ele geçirerek darbe girişiminde bulunabilecek güce erişmesinde; AKP iktidarının, atama kararnamelerindeki, meclise sunduğu yasa teklif ve tasarılarındaki imzalarını ve icraatlarını yok sayarak, sadece FETÖ'yü suçlamak, FETÖ'nün güçlenmesindeki AKP katkılarını yadsımak ve yok saymak, kendimizi aldatmak olup, bu gerçekleri görememek, demokrasimize yapacağımız en büyük kötülük olacaktır.
15 Temmuz darbe girişimi önlenmiştir de ne olmuştur?
Ondan sonra neler yapılmıştır, darbe mağduru iş başındaki siyasal iktidar, samimi bir şekilde demokrasimize sahip çıkarak, demokrasimizi ve özgürlükleri daha yukarılara mı taşımıştır,
Yoksa, demokratik seçimle işbaşına gelen iktidar; demokrasiyi, sadece seçimlere indirgeyerek, seçilenler yine seçimle iş başından gitmelidir düşüncesiyle, demokrasiye sahip çıkan, demokrasiye saygı gösteren ve tahammül eden halkımıza ve demokrasiye ihanet mi etmiştir?
Siyasal iktidarın tek derdi, FETÖ darbesiyle iktidardan düşürülmemek midir, yoksa gerçekten demokrasinin özü olan laik ve demokratik insan hak ve özgürlüklerine sahip çıkmak mıdır?
Bugün, ülkesini ve demokrasisini seven gerçek demokratlar; korkmamak ve hamaseti bırakarak, eğri oturup doğruları konuşmak ve bu soruların gerçek cevaplarını arayıp bulmak zorundadırlar.
15. Temmuz FETÖ darbe girişimi önlenmiştir de, sonrasında neler olmuştur?
Bir düşününüz lütfen. AKP iktidarı, darbe girişiminin önlenmesinden sonra, FETÖ yerine bizzat kendisi, demokrasiyi yok etmek için öyle kötü şeyler yaptı ki; bu ülke insanı, FETÖ darbe girişiminden kurtulduğuna dahi sevinemedi, sevinci kursaklarında kaldı.
Sahi, bir hatırlayınız, ERDOĞAN'ın FETÖ için söylediklerini.
Ne istediler de vermedik, ne istedilerse verdik.
Aynı menzile (hedefe) birlikte gidiyorduk.
Demedi mi?
FETÖ ile aynı menzile birlikte giderken, iktidar hırsı ve yarışı içinde, birbirlerini yok etme ve yeme yarışına giren AKP iktidarı, FETÖ ile aynı hedefe gitmekte ise, bu hedefin ne olduğu çok açıktır.
Darbe girişiminden sonra, darbeye katılan hainleri soruşturan savcıların iddianamelerinde ve darbeci FETÖ'cüleri yargılayarak mahkum eden mahkemelerin gerekçeli kararlarında; FETÖ'nün menzili, hedefi ve amacı açıkça yer almaktadır, açınız bakınız ve AKP iktidarının gitmekte olduğu menzili anlayınız. Bu menzilin demokrasi, laiklik ve özgürlükler olmadığını açıkça göreceksiniz.
Sayın ERDOĞAN'ın; 15. Temmuzu demokrasi günü ve bayramı olarak kutladığına ve nutuklar attığına bakmayınız. O, ülkenin darbe girişiminden, demokrasinin, FETÖ'nün elinden kurtulduğuna değil, iktidardan düşürülemediğine ve sağ kalabildiğine sevinmekte ve şükretmektedir, zira kendisinin, FETÖ ile aynı menzile gittiğine dair açık ve samimi itirafları vardır ve FETÖ'nün demokrasiyi yıkarak faşist bir din devleti kurmayı hedeflediği ve amaçladığı, mahkeme kararlarıyla tescil edilmiştir.
Parantezi kapayarak devam edelim.
Darbe girişiminden beş gün sonra, bu darbe girişimi vesile yapılarak, 20. Temmuz günü, darbeden kurtulan ve demokrasiyle yeniden tanışan, demokrasiye şükretmesi ve iyi ki demokrasi varmış demesi gereken AKP iktidarı tarafından ülkemizde olağanüstü hal ilan edildi ve yıllarca, bu ülke olağanüstü hal altında idare edildi.
Olağanüstü hal yönetimi, geçici ve Anayasal demokratik bir yönetim tarzıdır, koşulları varsa ilan edilebilir, buna bir diyeceğimiz yoktur.
Ancak, olağanüstü hal yönetiminin anayasal kuralları vardır. Olağanüstü hal döneminde acil ve sadece olağanüstü halin ilanını gerekli kılan konularla sınırlı kanun hükmünde kararnameler çıkarılabilecekken, ERDOĞAN başkanlığında çıkarılan Cumhurbaşkanlığı Olağanüstü hal kararnameleriyle, devletin yapısı değiştirilmiş, kökleşmiş kurumlar kapatılmış, demokrasiyi teminat altına alan kurum ve kurallar yok edilmiştir. Olağanüstü halin ilanını gerekli kılan konular dışında, yasa gibi her alanı düzenleyen kurallar içeren olağanüstü hal kararnameleri çıkarılarak, meclis devre dışı bırakılmış ve anayasa açıkça ihlal edilmiş, ülkemiz keyfi ve anti demokratik bir yönetimin altına sokulmuştur.
Sonrasında anayasa değiştirilerek, Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi adı altında ucube bir rejim tesis edilmiş, partili cumhurbaşkanıyla bugünkü antidemokratik ve anti laik düzen kurulmuş, yargı bağımsızlığı ve kuvvetler ayrımı ilkesi kaldırılmış, yasama, yürütme ve yargı tek elde sarayda birleşmiş, ülke; saraydan ve tek adam tarafından kararnamelerle, yargıya ve yasama ‘ya saraydan verilen talimatlarla yönetilmeye başlanmıştır.
Yargı bağımsızlığı yok edilmiş, yargı Türk Milleti adına değil saray adına yetki kullanmaya başlamıştır.
FETÖ'nün iktidar ortağı iken yargı ne ise; yargı, bugün de odur.
Kumpas davalar, haksız tutuklamalar artarak devam etmektedir.
FETÖ'nün siyasal iktidar ortağı olduğu dönemde yargılanan aynı gazeteciler, bugün de, AKP iktidarını eleştirdiler diye, bugünün bağımlı yargısı tarafından tutuklu olarak yargılnmaktadır.
Gazetecinin kimliği hiç önemli değildir. Dün FETÖ'nün, bugün ise, ERDOĞAN yargısının yargıladığı gazetecilerin ortak yanları; laik, demokrat, özgürlükçü olmaları ve siyasal iktidarı haklı olarak eleştirmeleri ve ülkelerini seven kişiler olmalarıdır.
Bu koşullarda, bu güzel ülkemizde; 15. Temmuzları, demokrasi günü ve bayramı olarak kutlamaya, en başta AKP iktidarı olmak üzere, kimsenin yüzü ve hakkı yoktur.
Hep birlikte demokrasimizin ruhuna bir Fatiha okumak, tek yapmamız gereken gerçekçi bir davranış olacaktır.
Demokrasi; ha darbeyle ve silah zoruyla yok edilmiş, ha da; seçimle işbaşına gelen devleti yönetenler tarafından, devletin ve yasaların gücü ve koruması kullanılarak içeriden yok edilmiş olsun, biz insanlar için hiç önemli değildir, önemli olan demokrasinin yok edilmemesi, yaşatılması ve geliştirilmesidir.
15 Temmuzda darbe girişiminden dersler çıkarılmamış ve darbeci GÜLEN Cemaati yerine, yeni tarikat ve cemaatler Devlet'e sızmış ve siyasal iktidarın gözdeleri olmuştur.
Milli eğitime sızan ve tedrisat sistemini; laik ve bilimsel olmaktan çıkaran, tarikat ve cemaat ortaklığı içindeki AKP iktidarının; bu konuda bir arpa boyu yol almadığını, tarikat ve cemaatlerin; anti laik, demokrasi ve bilim dışı ideolojilerinin, devlet çarkı içinde önem ve ağırlıklarını muhafaza ettikleri siyasal İslamcı bir düzen, maalesef olanca hızıyla ülkemizde hükmünü icra etmektedir.
İş başındaki siyasal iktidara soruyoruz;
Siz hangi demokrasiden bahsediyorsunuz? Ülkemizde demokrasiyi ara da bul bakalım, bu ülkede aramayla petrol bulunur, ama laik demokrasi asla.
15/07/2024
Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu
Yorum Gönder