İlk defa bir müze bahçesinde tarih paneli yapıldı.
Millî mücadelede Subay Mektebi (Zabit Namzetleri Talimgahının) 104. Yılında Abidin Paşa Köşkü ve Millî Mücadeledeki önemi paneli
Ankara Cebeci sırtlarında bulunan tarihi Abidin Paşa Köşkünde, Millî Mücadelenin 104. anısına 1 Temmuz 2024 günü Abidin Paşa Köşkü ve Millî Mücadeledeki önemi konulu panel düzenlendi. Kurtuluş Savaşımızda Türk ordusuna subay (topçu, istihkam, süvari) yetiştirilen bir harp okulu gibi kimliği olan Abidin Paşa Köşkü’nün tarihi özelliği nedeni ile bu yıl Çankaya Belediyesince müze haline getirilmişti. Köşk bahçesinde çamlar arasında açık havada düzenlene paneli yöre halkı ve davetliler beğeni ile izlediler:Düzenlenen panelde konuşmacı olarak katılan akademisyenler, Kurtuluş Savaşımızda bir askeri okul gibi subay yetiştiren Abidin Paşa Köşkü’nün savaşta oynadığı rol konusunda konuşmalar yaptılar. Konuşmacı olarak katılan akademisyenlerden:
Panelin ikinci konuşmasını yapan ODTÜ Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ömer Turan, yaptığı konuşmada şunları söyledi:
“-Müzeler tarihten kopuk yerler olarak genelde müzecilerle tarihçiler çok yakın değiller maalesef, halbuki müzecilikle tarihçilik birbirine çok yakın çok alakalı. Şu yaşa geldim ilk defa bir müze bahçesinde bir tarih paneli oluyor. Tarih öğretimi yaşandığın tarihi ile başlar, semtin tarihi ile başlar, eviyin tarihi ile başlar. Okurken hiçbir öğretmenim beni iç bir saat kulesine götürmedi, ulu camiye götürmedi, müzeye götürmedi; Alacahöyük’ten vaz geçtim, şehrin içinde, yani okuduğum yerlerde hiçbir zaman tarihi yerlere götürülmedim.
Ankara’ya geldim, sanat tarihçi hocam hayatımda ilk defa Ahi Şerafettin camisine götürdü bizi, yerden bir kırk çini parçası bana gösterdi, yaşayarak görerek dokunarak öğrenme unutulmuyor. Bu bakımdan bu müze binasının kurucusu olan Abidin Paşa’dan başlayarak daha sonra bu binanın tarihini konu alan böyle bir panelin yapılmasını çok anlamlı buluyorum.
Daha öncesinde yapılmış bir binanın müzeye dönüştürülmesi de ayrıca zor bir iştir. Bir tarihçi olarak mozolenin alt kısmının bugünkü hale getirilmesinde danışman olarak Genel Kurmay ATES’nin mensubu olarak bir danışman olarak bulunmuştum, orası bol sütunlu bir yerdir. Daha önce başka bir maksatla yapılmış binanın müzeye dönüştürülmesi sıkıntılıdır. Bu konak da hiç aslı bozulmadan çok güzel bir müze haline müzecilikteki teknikler kullanılarak dönüştürülmüş, başka yerlere de örnek olmasını diliyorum.
Bina Abidin Paşa’nın köşkü olması yanı sıra Millî Mücadele döneminin harbiyesi olarak, subay mektebi olarak kaydedilmesi önemlidir. İlk Harbiye Osmanlıda subay yetiştiren mektep olarak 1834 de açıldı, 1834’den sonra İstanbul’da Harbiye Birinci Dünya Savaşı başlarına kadar hizmet verdi, Birinci Dünya Savaşı 1914’de başlayınca Ağustos’unda, mevcut Harbiye mektebi kapatıldı, bütün öğrenciler birinci sınıf öğrencileri dahil namzet subay olarak kıtalara gönderildi.
İstanbul’da yedek subayları yetiştirmeye yönelik bir talimgah açıldı, Birinci Dünya Savaşı bittikten sonra da daha doğrusu Mondros ateş kes antlaşması 1918 de imzalandıktan sonra bu yedek subay talimgahı kapatıldı, yerine eskisini bir anlamda sürdürmek üzere subay yetiştirecek, doğrudan harbiye denilmedi ama, “muvazzaflık namzetleri talimgahı” açıldı. İstanbul 16 Kasım 1918 de işgal edilmişti, işgalden bir ay sonra İşgal komutanı Harbiyeye gelerek, Pangaltı’daki bugün müze olan, Harbiye binasına gelerek boşaltılmasını istedi, dört gün içerisinde, boşaltıldı oradan Sarıyer’e oradan Şişli’ye, oradan Kuleli’ye sürekli taciz edildi, dolaşmak zorunda kaldılar. Binalar hep ellerinden alındı, en son Kuleli’nde varlığını sürdürürken burası da “Ermeni Mahallesi yapılacak” diyerek boşaltılması istendi. Bu şartlarda 16 Mart’ta İstanbul işgal edilince arkasından Harbiye de kapatıldı. Bu şartlarda Ankara’yı merkez alan Millî Mücadele’nin subay ihtiyacını karşılamak üzere 1920 de burada harbiye tam olarak ismi “Zabitan Hizmetleri Mektebi” açıldı. Burada normal bir muvazzaf subay adayların yanı sıra askeri meslekleri mensupları da yetiştirildi.
Anlatacağım mevzu kaynağı Remzi Aygar Hozat doğumlu 1889’da Yozgat’ta doğdu, Sultanide okurken Birinci Dünya Savaşına çağırıldı, İstanbul’da daha genç bir asker iken, subay olacak iken bakımsızlıktan her anlamda çok ağır bir hastalık geçirdi, öleceklerin arasına bırakıldı, ölecek diye bekleniyor, babası da subaydı babası tesadüfen haberdar oldu oğlunun durumundan, geldi oğlunun karşısına çıkardılar oğlunu tanıyamadı. O kadar kötü durumdaydı. Aldı oğlunu yanına, kendisi Çanakkale’de çalışıyordu, görev yapıyordu. Çanakkale’de eliyle besleyerek çocuğunu diriltti yeniden, ondan sonra artık Remzi Aygar’ın muharip sınıfta askerlik yapma imkân ve ihtimali kalmadı, terhis edildi memleketine; memleketi Yozgat’ta ticaret yaptı bir müddet.
Çapanoğlu ayaklanmasına birebir müşahitlik yaptı, ayaklanmadan sonra Yozgat’ın ekonomisi çökünce Çorum’a göçtüler babasıyla beraber, Çorum’da ticaret yaparken ve durumu da iyi iken 1922 Mart’ında askerliğe çağırıldı. Çorum askerlik şubesinden Yozgat askerlik şubesine gitti oradan da sevk evrakıyla beraber Ankara’ya gönderildi. Ankara’ya geldiğinde onun muvazzaflık subay talimi görmesi mümkün değildi sağlık durumu sebebiyle; dosyası da İstanbul’dan gelmişti, bu şartlarda Burada nakliye mektebine genç Remzi’yi tayin ettiler. Hatıratımızda ye aldığına göre; “Cebeci’de Abidin Paşa Köşkü’ne, Ankara’da teşekkül eden Yedek subay talimgahına müracaatı tebliğ edildim. Oraya gittim Cebeci Dağının tepesinde bağlar içindeki bağ evinde ikamet edeceğimizi, kurs mahalinde kursa devam edeceğimi bildirdiler. Benden evvel birkaç arkadaş daha gelmiş, mart ayı içerisinde bulunuyorduk Cebeci dağının başındaki o müthiş ayaz ve soğuk bizleri üşütüyordu. Birkaç arkadaş boş bağ evlerinin birine yerleşmiş bulunuyorduk, bir zaman bekledik.
Bir taraftan ihtiyat baytar arkadaşlar toplanıp geliyorlardı. Bu toplanma keyfiyeti belki bir ay kadar devam etti. Birinci Cihan Harbinde tanıştığımız birçok arkadaşımız da bir araya toplanmıştık. İstanbul’da İngiliz işgalinden kaçan ve Anadolu harekâtına iştirak eden eski nakliyecilerden Yüzbaşı Mukbil Bey bize nakliye hocası olarak verildi. Artık Nisan ayı sonlarına doğru ilkbaharın güzellikleri her tarafta kendisini göstermeye başlamıştı. Bizim için çadırlar verdiler, Abidin Paşa’nın üst kısmına isabet eden Cebecinin üst kısmına açık ordugâh halinde çadırlar kurmuştuk. Her çadırda üç arkadaş bulunuyorduk. Benim çadırda kaza kaymakamlarından Zeki Bey, Karayüzlü Cemal Efendi isminde iki arkadaş vardı. Ben bir düdüklü teneke semaver edindim, sabahları çadırın önünde düdüğünü öttürerek kaynayan semaver manzarasına arkadaşlar imrenirlerdi. Çadırın birisini de Yüzbaşı Mukbil Bey işgal etmişti.
Biz zabit namzeti olan arkadaşlar yemeği alt tarafımızda bulunan yedek subay talimgahından kazanından yiyorduk, ekmeğimiz de orada geliyordu. Hizmet erleri ekmek ve yemeğimizi getirilerdi. İçimizde zabit vekil olan arkadaşlarımız maaşla yiyeceklerini sağlıyorlar, bir kısmı da tabldottan yiyiyorlardı. Nakliye kurs hocası gelir gelmez biz tedrisata başlamıştık. Merkep kolları, deve kolları, araba kolları, mekari hayvanları tabiye vs birçok dersler okuyorduk. Ara sıra nakliye taburu olan birliklere gidiyor, merkepler, arabalar, öküz kağnıları ve develerle tatbikat yapıyorduk. Muayyen saatlerde ders görüyorduk, günün öteki saatlerinde çok serbesttik, devamlı olarak Ankara’yı gezip dolaşıyorduk.
Dört aylık bir kurstan sonra Ankara’dan Konya’ya dönmeleri kararlaştırıldı. Konya’da otomobilcilik mektebine gönderildiler. O dönemde Türkiye’de bin kadar araba vardı, bu bin arabanın (otomobilin) 800 yüzü İstanbul’daydı, yüzü İzmir’de, yüzü bütün Anadolu’da idi kalan. Bütün terk edilmiş otomobiller arabalar Konya’da toplanmıştı, İstanbul’da değil de. Mütarekede İstanbul’a gönderilmedi, Konya’da kondu, oradan hem adaylar otomobil sürmeyi kullanmayı, tamir etmeyi öğrendiler hem ihtiyaçları diğer arabalardan karşılayarak otomobili çalışır hale getirdiler. Bir dönemdeki Sakarya Savaşından ve Büyük Taarruzun başlamasından bahsetmeyeceğim. Ama Büyük taarruz başladıktan sonra ve Afyon’dan Uşak’a doğru Türklerin ilerlemesi başlayınca hocası ve öğrencileri de çağırdılar. Evvela Uşak’a sonra trenle İzmir’e götürüldüler. Aynı işi İzmir’de sürdürdüler.
Kahramanımızın anlattığı buradaki şartlar 1922 Nisan’ın ait, nispeten iyi şartlar. 1920 lerin ikinci yarısında Aralık 28 de Fevzi Paşa bu okulu (Abidin Paşa Köşkündeki okul) ziyaret ediyor. Bu ziyareti esnasında okuldaki öğrencilerine elbise verilmediğini görüyor, kaputlarla çuval gibi ne buldularsa giyiyorlar. Oraya bir dikiş makinesi bir de terzi gönderilmesi emrini veriyor. Mevcut kaputlar öğrencilere uydurulacak. Bundan başka okula hizmet eden 58 erin bu sefer kaputu yok. Bunlara da kaput sağlanmalı diye emrediyor, ayrıca öğrencilerin koğuşları ile okula tahsis edilen barakaların eksik çıktığı tamamlanmalı, tamamlayın talimatını veriyor. Bu şartlarda Millî Mücadelenin bütün alanlarında bürün şartlarında büyük bir sıkıntı zaruret içerisinde burada eğitim tamamlanıyor, mesela Fransızca dersi yerlerde yapılıyor, öğrenci sırası yok, bu kötü şartlarda eğitim tamamlanıyor, bunu belki bunu biraz var biraz yok, tamamlayın talimatını veriyor.
Bu şartlarda Millî Mücadelenin bütün alanlarında bütün mekanlarında bütün dönenlerinde olduğu gibi büyük bir yokluk içerisinde fakru zaruret içerisinde burada eğitim tamamlanıyor. Mesela Fransızca dersi yerlerde yapılıyor, çünkü sıra yok. Dört aylık dönemler halinde eğitim tamamlanıyor, bunu belki kurs diye adlandırmak daha doğru olur, mezunlar cepheye gönderiliyor ve gayretleri ile Millî Mücadele kazanılıyor.
Cevat Kulaksız kulcevat599@gmail.com
>
Yorum Gönder