İlk defa bir müze bahçesinde tarih paneli yapıldı.
Millî mücadelede Subay Mektebi (Zabit Namzetleri Talimgahının) 104. Yılında Abidin Paşa Köşkü ve Millî Mücadeledeki önemi paneli
Ankara Cebeci sırtlarında bulunan tarihi Abidin Paşa Köşkünde, Millî Mücadelenin 104. anısına 1 Temmuz 2024 günü Abidin Paşa Köşkü ve Millî Mücadeledeki önemi konulu panel düzenlendi. Kurtuluş Savaşımızda Türk ordusuna subay (topçu, istihkam, süvari) yetiştirilen bir harp okulu gibi kimliği olan Abidin Paşa Köşkü’nün tarihi özelliği nedeni ile bu yıl Çankaya Belediyesince müze haline getirilmişti. Köşk bahçesinde çamlar arasında açık havada düzenlene paneli yöre halkı ve davetliler beğeni ile izlediler:
Düzenlenen panelde konuşmacı olarak katılan akademisyenler, Kurtuluş Savaşımızda bir askeri okul gibi subay yetiştiren Abidin Paşa Köşkü’nün savaşta oynadığı rol konusunda konuşmalar yaptılar. Konuşmacı olarak katılan akademisyenlerden son olarak Yeditepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü’nden Dr. Selim Erdoğan yaptığı son konuşmadaki sunumunda şunları söyledi:
“Müzemizin kuruluş aşamasında muhtelif devlet kurumlarından ya da diğer müzelerden, koleksiyonerlerimizden çok fotoğraflar bağışlamışlar. Bunların içerisinde görüyorduk ki buradaki pratik ve teorik eğitimler aslında imal edilmemiş, birçoğu verilebilmiş. Mesela bir fotoğraf var ki mesela bir köprü yapılması istenmiş, istihkamlara görev verilmiş, hocamızın bahsettiği Fransızca dersi ihmal edilmemiş, topografya dersini anlıyoruz fotoğraflardan, ihmal edilmediğini görüyoruz, ya da topçulara verilen geometri dersinde bunu görüyoruz. Ama ne var bunun sonunda müthiş bir yokluk var. Yerlerde eğitim gören zabit namzetleri ve onlara verilen itikat derslerinden anlıyoruz ki bazılarına battaniyeler verilirken bazılarına verilememiş.
Fevzi Paşa düzeyinde burası denetleniyor, çok önemseniyor, Fevzi Paşa’nın yazdığı rapor buranın özelliklerini özetler nitelikte. Buradan mezun oluyorlar ve kahramanca savaşıyorlar ve birçoğu şehit oluyorlar. O dönemde buradan mezun olanların orduya katılmaları, daha sonra hangi cephelere gittiğinde
“Bende buranın Cebeci’nin çocuğuyum, eskiden yaşadığım gördüğüm Süngü bayırı sokağı geliyor aklıma, o zamanları gençken nereden geliyor bu Süngü bayırı sokağı diye düşünürdüm. Çok da kafa yormazdım, ama şimdi baktığımızda “Süngü bayırı Sokağının adının nereden geldiğini açıklamama gerek yok siz de anlıyorsunuz. Tabi aradan zaman geçti artık çevremize daha farklı şekilde bakmaya başladık. Abidin Paşa Köşkü okudukça, çalıştıkça, araştırdıkça arşiv incelemesi geçtikçe daha farklı görünmeye başladı gözümüze; hemen karşıda asker alma daire başkanlığı var. İşte onun olduğu yerden yukarıya doğru yol boyunca çadırlı ordugahın olduğunu gözünüzde canlandırın. Ya da arşiv belgelerinde. Şans eseri denk gelen bir hava fotoğrafı hatırlıyorum ben.
Hemen aşağıdaki Cebeci Hastanesi şimdiki Tıpa Fakültesi Hastanesinin olduğu yerde zemine yakın çok büyük bayraklar gerilmiş, olası bir hava saldırırsa, belki Yunan vicdana gelir de bomba atmazsa diye aynı şekilde başınızı biraz yukarı kaldırdığınızda Abidin Paşa Köşkü ve etrafı periferi görünüyor. Buradaki istihkam eğitimi sırasında eğitim namzetleri (subay adayları) ya da ihtiyat zabiti namzetlerinin kazdıkları siperler bile görünüyor.
Şimdi Mektebi Harbiyeyi anlatırken harbiye töreninde Mustafa Kemal Paşa’nın, hoş o zamanda böyle tanımlanmış paşa yok, o bir reis Paşa Meclis Başkanı. Meclis Başkanı Mustafa Kemal Paşa’nın o konuşmasını anacağız, Mektebi Harbiyeyi yani Harp ettikleri isimle anacağız. Fakat bunun biraz daha bunun evveliyatına dönmemiz lazım. Yani buraya kimler geldi, bu tedrisattan kimler geçti ve kim nereye gönderildi, 1834’e dönmemiz lazım.
1826 çok uzun süreli sabır sürecinde II. Mahmud 17 sene bekledikten uygun anı kolladıktan sonra 500 yıllık bir geleneği yerle yeksan etti, Yeniçeri ocağını onunla ilişkili birimleri ortadan kaldırdı. Artık ondan önce pek çok padişahın hayalini kurduğu çağdaş bir ordu yaratmak yani harp prensiplerinin üzerine inşa edilecek teşkilatının altında modern bir orduyu gerçekleştirildi. Adımlar peş peşe atıldı. Sadece Yeniçeri ocağının kaldırılması yeterli değildi. Sadece Asakiri Mansure-i Muhammediyenin kurulması yeterli değil, yenir ordunun kurulması yeterli değildi. Aynı zamanda o ordunun gerçek anlamda o ordunun sevk ve idaresini sağlayacak eğitimli donanımlı elemanın da yetiştirilmesi gerekiyor. Alaylı paşaların ya da alaylı subayların gerçek anlamda o zamanda harbiye dediğimiz eğitimlerinde alındığı her açıdan eğitimin dört dörtlük verildiği subay okullarının da açılması gerekti. İşte 1834 de bu amaçla Mektebi Harbiye kuruldu.
Tabi çok kolay olmadı, bazı alışkanlıkların aşılması, ya da bazı yeni alışkanlıklar izlenmesi. Ancak mezunları yedi yıl sonra verebildi Mektebi Harbiye ve 1845 yılında aynı Yeniçeri Ocağını besleyen acemi ocağı gibi kendi alt yapısını da oluşturma ihtiyacı ortaya çıkınca Askeri idadiler ve askeri rüştüyle peyderpey açıldı 1845 yılında da mektebi harbiyeden on bir seneden sonra da Askeri lise kurulması gündeme geldi. 1905 yılına gelindiğinde bir radikal adım atılarak İstanbul’daki Mektebi Harbiye Edirne, Manastır, Erzincan, Şam ve Bağdat’taki ile beş mektebi harbiye daha eklendi, ama bu çok bu çok uzun soluklu bir macera olmadı, çok sürmedi akamete uğradı İstanbul’daki Mektebi Harbiye tek subay namzetleri mektebi olarak kaldı.
Şimdi Birinci Dünya Savaşı döneminde mektebi harbiyeden ziyade ihtiyat zabitleri talimgahı olarak faaliyet gösteren okul Mondros’tan hemen sonra muvazzaf namzetleri talimgahı adıyla mektebi harbiye olarak faaliyet göstermeye başladı. Fakat Mondros’tan sonra İngilizler bu okulları kapatmak yerine bezdirmeyi tercih ettiler. İlk önce Pangaltı’daki yerinden çıkarılan Mektebi Harbiyeyi Halıcıoğlu’ndaki Mühendishaneyi Humayun daha önce kurulmuş olan topçu subayları okuluna onlar da gitmek zorunda kaldılar. 1819 Kasım ve 1919 Kasım arasında kaldılar. Daha sonra mecburen Kuleli’ye gitmeleri gerektiği Askeri İdadinin olduğu yere, daha sonra Kağıthane’deki Sünnet Köprüsünün yapılacağı gibi bir çadırlı ordugaha sürgüne gönderildi Harbiyeliler. En sonunda Eyüp iplikhanesinde 1 Ağustos 1920 oralarda idi ve artık işlevini yitirmiş içi boşalmış durumdaydı, neden çünkü zabit namzetlerinin çoğu birer ikişer yolunu bularak Anadolu’ya savaşmaya geçmeye başlamışlardı. Nitekim kısa bir süre sonra zaten öğrencisi de kalmayacaktı.
Burada en belirgin olaylardan bir tanesi şudur, Pangaltı’dan çıkartıldıktan sonra Halıcıoğlu, Halıcıoğlu’ndan sonra Kuleliye göndermek İngilizlerin yaptığı sonra pişman olduğu en yanlışlardan bir tanesi oldu. Neden, çünkü Anadolu tarafına geçirildikleri takdirde İstanbul’un Avrupa yakasından Anadolu yakasına; o zaman 600 öğrencisi var, Zabit Namzetleri Talimgahın, iki tabur halinde öğrenciler. Bugün de tabur geleneği vardır. Malazgirt, Sakarya, Dumlupınar ve Anafartalar taburları vardır.
O zaman da iki tabur var, her tabur üç bölüktü, bir tabur okulda iken nöbette ya da eğitimde iken, diğer tabur Kayış dağını bugün görev yaptığım Yeditepe Üniversitenin kampüsünün bulunduğu Kayış dağını merkez alacak şekilde Rum ve Ermeni çetelerin peşine düşüyorlar, operasyonlarına etraflarına katılıyorlar. Bunu fark ettikleri anda zaten çok pişman oldu İngilizler, hemen Kaleli’yi de işgal ederek orada Harbiyelileri çıkartarak Anadolu yakasından tekrar Avrupa yakasına sürgüne gönderiyorlar.
En son Maçka Kışlası ve Zeytinburnu kışlasında da göstermelik öğrencisi olmayan, eğitmeni, okutmanı olmayan bir şehir Mektebi Harbiyeli ettikten sonra da zaten 12 Eylül 1921’den sonra da resmen lağvediliyor. 5 Temmuz 1920’den itibaren zaten öğrenci kalmıyor çok meşakkatli yollar izleyerek, İstiklal Savaşı’nda Anadolu’ya geçiş süreci çok basit bir şekilde anlatılır, basite indirgenir, aslında şu ifade size bu çocukların nasıl bir fedakârlık yaptıklarını daha iyi anlatacaklardır. Bu çocukların çok büyük bir kısmı da hatır sayılır bir kısmı da vatan için ölebilmek için çıktıkları yolda öldüler koşarak.
Yani şanslı değildi kaçak kimliklerle, köylü kıyafetleri ile İtalyan gemileri ile gidemediler bazıları Adapazarı Geyve yolunu takip ettiler; bazıları Mudanya’ya gelip Mudanya üzerinden Yenişehir istikametinden gelmeleri gerekiyordu ve geçecekleri yol boyu her yer Rum ve Ermeni çeteleriydi Henüz daha kolordu o bölgeye yerleşip asayişi sağlamamıştı. O yüzden oradaki Kuvayi Milliye çeteleri onlara rehberlik ederek onları koruma altına alarak o bölgeden geçirip Geyve’ye kadar getirme durumundaydılar. Ama bu yol boyunca pek pek çok çetelelerle karşılaşıp muharebeye müsademe yaşamaları gerekti. İçlerinden bu yolda şehit olanlar da oldu.
Daha önce Ankara’ya gelen 40’dan fazla zabit namzedi vardı. İlk Mustafa Kemal Paşa, Ramazan Bayramının ikinci günü Cebeci Hastanesine gelip kışlığında yani biz daha o zaman Abidin Paşa Köşkünde bir zabit talimgahı açılmış değil. 19 Haziran 1920 günü Ramazan Bayramının ikinci günü bunun da altını şu şekilde çizelim, Ramazan Bayramının ilk günü Mecliste mebuslarla kentin ileri gelenleri ile bayramlaştıktan sonra ikinci günü ikinci yaptığı şey, Mustafa Kemal Paşanı Cebeci hastanesindeki zabit namzetlerini İstanbul’dan genç teğmen adaylarını ziyaret etmek oldu. O zaman henüz muharebeler başlamadığı için Cebeci hastanesi büyük oranda boş. O Temmuz 1921’deki cn pazarını yaşamıyor henüz, o tarihte Ankara’da iki hastane var, biri Cebeci hastanesi, bir de şimdiki Numune hastanesinin çekirdeği olan Gurabe hastanesi var o dönemde. Cebeci hastanesi büyük oranda boş olduğu için bu çocukları o teğmen adaylarını o dönemde buraya yerleştirmişler ve çocuklar yerlerde yatıyorlar.
Mustafa Kemal Paşa yanında erkanıyla beraber önde gelenleriyle beraber ziyarete geldiğinde, orada bir istekleri bir arzuları olup olmadığında takım çavuşu ileri çıkıp, “bir an önce vatan için dövüşmek istiyoruz” diyor. Bunu duyduğu andan itibaren Mustafa Kemal Paşa’nın büyük ihtimalle aklında bulunduğu sırada bir zabit namzedi talimgahı kurmak üzere düğmeye basıyor. Şimdi bunu hızlandıran olaylardan bir tanesi, bu ziyaretten hemen üç gün sonra bizzat Loyd Corc’un verdiği talimatla Sevr Antlaşmasında Ankara’ya geri adım attırmak sürdürmek için Nandırı bir paravan bir maşa olarak kullanarak ileri harekata başlatması olacaktır. Düşmanlar bir taraftan Uşak Afyon, bir taraftan da Bursa istikametinde 22 Haziran 1920 tarihinde İnönü Hattını geçerek ileri harekata başlamasıyla beraber artık düzenli bir orduya ihtiyaç da bütün açıklığı ile kendisini belli eder. Yine aynı şekilde bu okulun bu talimgahın açılması için sürekli süreci hızlandırır.
1 Temmuz 1920 de, yani Mustafa Kemal Paşa’nın ziyaretinden on bir gün sonra Zabit namzetleri talimgahı açılır 102 öğrencisiyle ve bu öğrenciler dört ay sonra bir 1 Kasım 1920 de dört aylık bir eğitim-kurstan sonra 102 öğrenci kıtalarına dağılacaktır. Bu kursiyerler bütün cephelere gönderildiler, Güney Cephesine gönderilen de var, Antep savunmasında bilfiil orada şehit olan zabit namzedi de var; aynı şekilde Batı Cephesindeki bütün muharebelerde görev yapan genç teğmenler de var. Bu genç teğmenlerin en büyük kaybı maalesef Sakarya’da Subaylar savaşında yaşayacaklar.
18 Ekim 1921 de üçüncü devrede 140 öğrenci mezun oluyor. 1 Kasım 1920 deyince yani teknik dört aylık kursu tamamlayarak gönderilen genç teğmen ve asteğmenler (buradan sadece teğmenler mezun olmadı, burada hem teğmen hem asteğmen yetiştirildi, yedek subaylar de yetiştirildi) işte onların mezuniyeti için geldiğinde 1 Kasım 1920 Mustafa Kemal Paşa’nın sözleri aslında hem okulun muhtevasını hem misyonunu hem de ileride Millî Mücadele Tarihinde yerini çok güzel özetler.
“Bu talimgaha henüz harbiye diyemiyoruz çünkü çok eksiğimiz var. Ama ben sizlere hakkınız olan adla hitap edeceğim. Harbiyeliler savaş yenilgisiyle acıların içinde büyüdüm. İşkal altındaki okul ve evlerinizden kaçtınız. Milletimizin İstiklal Mücadelesine katılmak için bin bir zorlukla Ankara’ya geldiniz. Birçok yorucu eğitimden geçtiniz ne çocukluğunuzu bildiniz ne de gençliğinizi yaşadınız. Birkaç gün sonra çok sert bir savaşa katılacak ve gerekirse canınızı feda edeceksiniz. Biliniz ki gelecek nesiller bu fedakârlıklar sayesinde eşit haklara sahip bağımsız bir milletin fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür çocuklar olarak yaşayacaklar. Size söz veriyorum”. Bu sözü veren sarışın kurt bu sözü tutacaktır.
Bu olaydan iki ay sonra yani 1921’i 1922 ye bağlayan yılbaşına girerken. 28 Aralık 1920 günü az önce bahsettiğimiz Fevzi Çakmak’ın zabit namzetleri ziyaretleri talimgahı gerçekleşir. Orada elbette yazdığı rapor, gördüğü eksiklikler ve gördüğü eksikliklerin giderilmesi adına atılan adımlar çok önemlidir. Ama bir askeri tarihçi olarak benim açımdan orda çok önemli bir ifade daha vardır. Mustafa Kemal Paşa’nın pek çok eksiğine rağmen, bu okulu size verdiği hak ettiğinizle hitap edeceğim, “Harbiyeliler” ifadesini resmiyete döker ve orada “Mektebi Harbiye” diyerek anar.
1 Nisan 1920’den Nisan 1023’e kadar okul açıldıktan Millî Mücadelenin silahlı safhası sona erdiği tarihe kadar “Mektebi Harbiye” 500 civarında zabit ve ihtiyat zabitini, yedek subayı ve teğmeni mezun ederek kıtalarına göndermiştir.
Hangi dersler görüldü, aslına bakarsanız derslerin içeriğine baktığınız zaman birkaç ilave dışında normal Mektebi harbiyede görülenlerin tamamını görmüşler. Daha çok kıtalara yönelik eğitim bu. Endah talimnamesi, atış talimnamesi. Topografya dersi, bu ders çok önemli, mesela Kütahya Afyon muharebelerinde topografik haritalar olmadığı için birliklerin dilinde bu kadar ağır bir yara almıştık, ordunun nerede ise yarısını kaybetmiştik. Yani o kadar kötü bir durum söz konusu idi ki Yunan subaylarını öldürmek yerine esir almaya çalışıyorlardı, çünkü ceplerini karıştırıp hızla ceplerinden bölgenin topografik haritasını bulalım” diye. Yani topografik harita ve bu haritayı kullanabilmek aynı zamanda coğrafyaya hâkim olmak çok çok önemlidir. Mesela Mustafa Kemal Paşa, coğrafya bilgisini ve hakimiyetini hem Anafartalar Muharebesinde 1915 de Çanakkale’de daha sonra çok daha baskın bir şekilde Ağustos 1921 de Sakarya Meydan Muharebesinde göstermiştir. Şöyle bir ifade vardır, “Coğrafya’ya bir komutanın en kuvvetli bir müttefikidir” der. Gerçekten coğrafyayı iyi kullanan bir komutan her zaman fark yaratır. Bu nedenle neredeyse yarsıyla sahip bir orduyla İngilizlerin yenilmez dediği Yunan ordusunu Sakarya önlerinde Mustafa Kemal Paşa perişan edip üçte birini Haymana bırakarak Yunan ordusunu çekilmesini sağlamıştır. İşte bu nedenle topografya dersi çok önemlidir ve ders müfredatında vardır.
Hıfzıssıhha yani halk sağlığı, bu detaylara kadar dört aylık bir süre içerisinde talim ve uygulama, ceza kanunnamesi ceza eğitimi de yapılıyor aynı zamanda. Dahiliye kanunnamesi Fransızca, yerlerde yapılan dersimiz, istihkam ki müzeyi gezdiğiniz zaman mutlaka o fotoğrafı göreceksiniz, o fotoğraf çoğu zaman sosyal medya da çoğu zaman Millî Mücadele sırasında çekilmiş askerlerimizin siper kazarken fotoğrafı diye servis edilmiş, halbuki o aslında burada eğitim gören zabit namzetlerinin istihkam dersini uygulama tatbikatı sırasında ve muhtemelen o hava fotoğrafında gördüğünüz siperlerin yıkımı sırasında çekilen bir fotoğraftır.
Esliha eski dilde silah silahlar yani, silahların kullanımı buna yeni mesela ordu envanterine alınan o dönemde Lewis ağır makineli tüfekler de dahil, bunların kullanımı ve en önemlisi tabiye yani stratejik taktik, bunlar baktığınız zaman gerçekten dört aylık bir süre içerisinde konsantre çok yoğun bir eğitimde 164 aylık bu çocuklara verilen dersler.
Hayat sadece dersten ibaret değil, aynı zamanda bu gençler hani birkaç ay içerisinde kayıtsız şartsız ölüme koşacak olan bu çocukların motivasyonunu, maneviyatını da yüksek tutmak gerekiyor. Sık sık öğrencilerin moralini büyümek için ya da onları kendi aralarında kaynaştırmak, nerden bakarsanız üç yıllık bir Harbiye eğitimi, o zaman Harbiye üç yıl, süresince oluşturabilecek o aidiyet ve arkadaşlık ve dostluk dere oranı üç dört ay sürede tesisi etmek çok kolay değil. O yüzden bunu hızlandırmak adına birtakım organizasyonlar yapılıyor, mesela 30 Mayıs 1921 tarihinde güreş, atletizm, futbol gibi müsabakalar düzenleniyor. Birincilere Mustafa Kemal Paşa bizzat kendisi ödüller veriyor. Verilen ödüllerin mütevaziliğine bakar mısınız, tıraş takımı, cam şişede kolonya ve tarak ve bu çocuklar birkaç ay sonra Sakarya Meydan Muharebesinde can verecekler.
Futbol maçları yapılıyor, mesela ben açıkçası açık konuşacağım bağırta bağırta giden ne olacağı halen belli olmayan Cebeci İnönü Stadı için hala daha öfkeliyim kızgınım, mahallemin anısının bir parçasını dozerlerle kepçelerle yıktılar ve orya ne yapacaklarını bilmiyorum ve oranın bir tarihi değeri vardı. Cebeci İnönü Stadı o tarihte buradaki Mektebi Harbiye öğrencilerinin Ankara’lı gençlerle top oynadığı müsabakaların yapıldığı öğrenci sahası. Aynı şekilde bugün stadın yapıldığı söyleniyor. Bakalım nasıl bir şey çıkacak ortaya ve en önemlisi adı ne olacak o stadının adı,” İstasyon Stadı” olarak geçiyor adı, eski bizim gençliğimizin çocukluğumuzun 19 Mayıs Stadyumu, yani her ikisi de o stadın, “ha şuraya stat yapalım” diyerek yapılmadı, onlaın hepsinin gerihi bir geçmişi vardır, Ankara’lı gençlerin Harbiyelilerin takımının adı Yavuz’du, aynı şekilde Ankara Gücü’nün nüvesi olan İmalatı Harbiye’nin bir stadı vardı. Ankara’lı gençlerin Yıldırım İdman Yurdu adı altında iki tane takımı vardı. Bunlar müsabakalarını Cebeci sahasında, Yani Cebeci İnönü Stadının olduğu yerde ve bir de İstasyon Sahasında 19 Mayıs Stadının olduğu yerde yapıyorlardı.
Bazı isimler mesela çalışmalarımı çok büyük kısmını sahada yapıyorum, arazide yapıyorum, elbette bunun birtakım travmaları da oluyor, çarpıcı boğazımızda düğümlenen, gözlerimizin yaşarmasına neden olan buradan mezun olan teğmen ve as teğmenlerin esamesine baktığımızda ilk karşıma çıkan isim Teğmen Şevket, İstanbul 1336 yani 1920’deki ilk gruptan mezun olan teğmenlerden ve grubunun dokuzuncu olarak mezun olmuş. Ben teğmenimle Afyon’da Kalecik Sivrisinde karşılaştım. 27 Ağustos 1922 sabahı yapılan taarruzda Beşinci Kafkas Tümeninin dokuzuncu alayda bölük komutanlığı yaparken Kalecik sivrisinin dikenli mâniaları açarken şehit olduğu yeri buldum, bulduğum zaman fark ettim, elimdeki bu kâğıt bir isim listesinden ibaret değil, yani bizim borçlu olduğumuz asla ödeyemeyeceğimiz isimler var, borçlar var. Borçlara gelince Millî Mücadele boyunca baktığınız zaman 195 asteğmen, 400 teğmen yani, 195 yedek subay 400 de muvazzaf subay gençliğinde şehit olmuş. Tabi bunların içerisinde net şu kadarı Mektebi Zabitleri talimgahındandır demek aslında biraz zor ama tespit edilebilen, mesela bugün Kara Harbokulunda Öğretim Görevlisi Mehmet Fatih Baş’ın yaptığı araştırmalarda kendisi 1920 mezunlarından 21 teğmen ve dört ast teğmen, 1921 mezunlarından 19 teğmen ve 28 ast teğmen; 1922 mezunlarından 2 teğmen ve üç ast teğmenin yani toplam bu bina çatısı altında eğitim gören genç subay astsubaylardan 76 sının Millî Mücadele muharebelerinde şehit olduğunu tespit etmiş. Bu durumda 595 teğmen ve ast teğmen yani bütün zabitin yüzde 15’i buradan mezun olanların orada şehit olanların içinde.
İlginç bir anekdot şudur, zabit namzetleri talimgahının öğrencilerinin kan borcu İstiklal Savaşıyla yani Lozan Antlaşmasıyla bitmiyor demek ödemeleri. 1337 yani 1921 devresinin son şehidi 5 Haziran 1952 tarihinde Büyük Zaferden tam 30 yıl sonra Kore’de 1022 rakımlı tepe taaruzunda şehit olan Albay Nuri Pamir ruhu şad olsun, o da bu okulun bir öğrencisi.
1961 yılında Kara Kuvvetleri Komutanlığı yapan Celalettin Alkoç, hemen yğne ondan sonra yine Kara Kuvvetleri Komutanlığı görevini yapan Mühittin Önür ikisi de 1921 devresinde burada beraber yan yana Fransızca dersini bağdaş kurarak alan iki genç teğmen, daha sonra orgeneral rütbesiyle kuvvet komutanlığı yapmışlardır, Türk Silahlı Kuvvetlerinde”.
Sunumlardan sonra konuşmacılara katılım ve onur ödülleri verildi.
Cevat Kulaksız kulcevat599@gmail.com.
Yorum Gönder