Demokrasi Ve Basın Özgürlüğü Paneli (1)

Sosyal Demokrasi Derneği’nin (SDD) düzenlediği Demokrasi ve Basın Özgürlüğü paneli Çankaya Belediyesi Yılmaz Güney salonunda 13.9.204 günü düzenlendi

Demokrasi Ve Basın Özgürlüğü Paneli (1)
Seçkin sivil toplum örgütlerinden Sosyal Demokrasi Derneği’nin (SDD) düzenlediği Demokrasi ve Basın Özgürlüğü paneli Çankaya Belediyesi Yılmaz Güney salonunda 13.9.204 günü düzenlendi. Panele konuşmacı olarak kolaylaştırıcı Gazeteci Orhan Uğuroğlu’nun gözetiminde Fikret İlkiz, Okan Konuralp, Mustafa Balbay konuşmacı olarak katıldılar.
Salonun yarısının bile doldurulamadığı bu etkinlikte açılış konuşmasını yapan SDD Başkanı Sami Doğan yaptığı konuşmada (özetle) şunları söyledi:
“Devam etmekte olan Narin kızımızın dava süreci devam ederken, AKP iktidara geldikten sonra kadınları ve çocukları kamusal alandan toplumsal alandan çekip eve hapsetmek projesinin son noktasıdır. Bunu şiddetle kınıyoruz.
Basın özgürlüğü konusuna değinirken bu cinayeti ağdırtmak için orda zor şartlarda görev yapan Basın mensuplarının da tehdit edilmeleri de kınıyorum. Sonra Halk TV programcısı Murat Ağırel’in öldürülmesini mafyaya ihale edilmesini de hayretle üzüntü ile hukukun da ne noktaya getirilmesini de protesto ediyorum. Demokrasinin gelişip kuvvetlenmesi için basın özgürlüğü çok önemlidir. Demokrasinin yapı taşlarından olan basın özgürlüğünün hukuki ve siyasi boyutlarıyla tartışılacağı toplumsal adalet, ifade özgürlüğü, bağımsız medya gibi konular ele alınacağı bu panelin demokrasimizin geleceği açısından önemli bir km taşı olacağı açıktır. Tarafsız özgür bir basının varlığı güçlü bir demokrasinin göstergesidir. Demokrasi olmayan yerde farklı fikirlere hoşgörü olmayacağı için özgür düşünce de olamaz, basın özgürlüğü de olamaz, demokrasinin gelişmesinde basının rolü çok büyüktür, basın yol göstericidir.”
Kolaylaştırıcı Orhan Uğuroğlu da konuşmasında şunları söyledi:
“Olmayan demokraside olmayan basın özgürlüğü, olmayan anayasada böyle bir konunun seçilmesi oldukça manidar.

Demokrasi Ve Basın Özgürlüğü Paneli (1)

İlk konuşmacı Fikret İlkiz (1) konuşmasında şunları söyledi:
“Olmayan demokrasiden bahsedeceğim. Demokrasi tanımının açıklarken yeniden başlatmak gerekiyor. Yurttaşların geniş siyasal haklara sahip olduğu serbest ve adil seçimler sonucu hukuk kuralları içinde demokratik siyasal sistemdir. İktidarının gücünün sınırlandırılması tanımı demokrasinin bir anlamda da tamamlayıcısıdır.  Demokrasiyi tek başına tanımı yetmez, copça partilerle özgür seçimlerle tamamlayıcısıdır. Bunun yanında inanç özgürlüğü, siyasi çoğulculuk siyasi çoğulculuk içerisinde bir yarışma, insan hakları hemen hemen sayılıp bu anlamda demokrasi içerisinde tamamlayıcı bir unsur olarak kabul etmemiz gerekli olan tamamlayıcılardır. Özellikle düşünce ve eleştiri özgürlükleri, temel hak ve özgürlüklere devletim müdahalenin sınıflandırılması ve hukuk devleti ilkesi şiar hemen hemen ilk akla gelen kavramlardır. Bütün bu anlatımlarla hukuk yoktur demokrasi de yoktur. Yargısal denetim de yok, yargısal denetim neden önemlidir. Demokratik mekanizmaların işleyişinde ve devletin sınırlandırılmasında yargının çok önemli bir görevi vardır. Bu görev yerine gelirse çoğunluk yani demokraside iktidarın sınırlandırılmasında yani siyasal iktidarın sınırlandırılması önem taşır. “Demokrasi iktidar kullanma tekniğidir”. İktidarı kullanmak demokrasi sayesinde olabilir.
Hukukun yeri nedir? Bir insan hakları meselesi ile karşı karşıyayız, daha doğrusu mesele değil, insan haklarının hukuk üretmesi gerekiyor. Eğer insan hakları hukuk üretirse o devlette demokrasi, o devlette hukuk devleti sayılabilir. İnsan hakları bakımından devresi hukuk veya az devlet çok hukuk, az devlet çık hukuk gibi kavramları tartışırsak o zaman hukuk vardır. Her zaman için hukukun var olduğu kabul edilmektedir, hukuk üstüne yeniden tartışmalar yapılmaktadır.
Yönetilebilir demokrasi, yani demokrasi sayesinde yönetilebilir demokrasi üzerinde düşünmemiz lazımdır. İspanyollar 1958 yılında özellikle anayasalarında demokrasiye haklara sahip olma hakkı olduğu yerlerde vardır, yani anayasa diyor ki eğer haklara sahip olan insanları hukukla korunuyorsa orda demokrasi vardır. İnsan hakları hukukuyla giderek günümüzde fert merkezli değer yargılarının hüküm sürmeye başladığı bir dönem başlamıştır. Bizde de Anayasa Mahkemesinin bazı kararlarına bakacak olursanız ta 1985 1986 ve 87 yıllarında demokrasi tarifleriyle birlikte özellikle Türkiye’deki demokrasilerin ne olduğunu anlatmaya çalışmaktadır.

Demokrasi Ve Basın Özgürlüğü Paneli (1)

Anayasa tek başına bir anaysa değildir, anayasanın özellikle başlangıç bölümü hürriyetçi anayasayı hürriyetçi anayasa dedikleri yerler anayasanın başlangıç kısımlarını tarif eden standart bir demokrasi önermektedir. Bu aynı zamanda sınırlandırmadır, en azından hukuk ve demokrasi dediğimiz standart olarak demokratik toplum tezini benimseyen bir Anayasa Mahkemesi ile karşı karşıyayız. Demokrasiler aslında temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlandığı, yetmez ayrıca güvenliği altına alındığı bir sistemdir. Çağdaş Batı demokrasilerde hepimizin katılımcılığa ihtiyacı vardır. Kamu yararına bu işleri gerçekleştirirken yoksa o zaman demokrasi katılımcılığına hepinizin katılmasına ihtiyacı vardır. Eğer bireyler ve toplumun kamu işlerinde kamu yararına bütün bu işleri gerçekleştirirken yoksa o zaman demokraside katılımcılıkta gerçekleşmemiş demektir. O yüzdendir ki bazen önemli Anayasa Mahkemesi kararlarında mücadeleci anayasa gibi tanımlara ve bazen de mücadeleci gibi tanımlara rastlanır. Özellikle 1982 Anayasasının benimsediği klasik demokratik toplum düzeni gerektirerek aslında bizde çelişkili olarak karşımıza çıkan ve yargı kararlarına karşı hukukta kendisini çelişkili olarak gösteren en önemli tartışmaları yaratır.
1986 yılının Ekim ayında serbest bölgeler ve serbest bölge kanunları gündeme geldiği zaman şöyle bir düzenleme gerçekleşmişti: On yıllık süreyle serbest bölgede grev yapılamaz”. Şimdi eğer böyle bir kanun çıkartırsanız bu kanunun bir sınırlandırma getirdiğini, yani grev hakkına toplu iş sözleşmesi hakkına karşı grev silahının kullanılmasına karşı çıkan bir kanundur. Anayasa Mahkemesi (AYM) 1986 yılının Ekim ayındaki kararında dedi ki, “demokratik toplum düzeni olarak baktığımız zaman bu anlamdaki özgürlük kısıtlamasını uygun görmüyorum” dedi. Yani bir başka deyişle özgürlüğün sağlanabilmesi için bir anlamda sınırlandırma yapılmasını uygun görmüyorum dedi. Bir ay sonra Kasım ayında bu kez AYM özgürlüklerin esas olduğunu kabul eder. Buna karşılık sınırlandırmanın istisna olduğunu kabul eden bir düzenleme yaptı ve dedi ki, “eğer demokrasiden söz ediyorsak, eğer demokrasiyle ilgili olarak bir arayış içerisinde isek bunu doğruluk kanalıyla yapacaksak o zaman şöyle bir karar imza attı: “Klasik demokrasiler temel hak ve özgürlüklerin en geniş ölçüde sağlığın güvenç altına aldığı rejimlerdir”. Kişinin sahip olduğu dokunulmaz, vazgeçilmez, devredilmez temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunulup tüm dokunulmaz hale getiren kısıtlamalar demokratik toplum düzeni gerekleriyle uyum içinde sayılamaz. Yani demokratik toplum düzeni diyorsan demokratik toplum içerisinde temel hak ve özgürlüklerden bahsediyorsanız, özgürlüklerin kullanılmasından bahsediyorsanız sınırlandırmanızı minimuma indirmek zorundasınız dedi. Bir Kasım 1986 da yaklaşık ilk kararından bir ay sonra verdiği kararlardan birisi. Sadece özgürlük yetmiyor, dedi.
Özgürlük veya özgürlükçü olmak yanında hukuk devleti olmak ve kişiyi ön planda tutmak da aynı işin ögelerindendir. Klasik demokrasi diyorsanız o zaman sizin karşınıza çıkacak olan özgürlükçü olmak yeterli değildir. Yanında ayrıca ve özgürlüklerin kişiyi ön planda tutmak lazım. Ve Anayasanın ikinci maddesinde sınırlandırma dediğimiz andan itibaren bütün bu sınırlandırmaların tümü bu kez, Cumhuriyetin niteliklerine de uygun olmalıdır. Hukuk Anayasa, klasik demokrasi, özgürlükçü demokrasi, mücadeleci demokrasi gibi kavramları yan yana getirdiğinden itibaren özgürlüklerin yalnızca ne ölçüde kısıtlandığı değil, kısıtlamanın koşulları, nedeni, yöntemi kısıtlamaya karşı öngörülen kanun yolları bunların hepsi demokratik toplum düzeninin gereklerinin A B C si olarak bizim karşımızdadır. BU Anayasa meselesi değildir, bu kendi içerisinde evrensel hukuk mücadelesinin gereğidir, bildiği ilkelerdir. Özellikle özgürlüklerin bilimsel olduğu yani hukuk devletlerinde bütün anayasalar insan derisiyle kaplıdır. Aynı şekilde baktığı zaman bizdeki anayasaların ve anayasada yer alan bazı düzenlemelerin konumlanması güçlendirilmesi ya da güçlendirmeyle bağlantılı olmak üzere gerçekleştirmesi gerçekten önem taşımaktadır.

Demokrasi Ve Basın Özgürlüğü Paneli (1)

80 yıllık bir karar 80 yıllık bir karadan söz ederken ABD i Federal Yüksek Mahkemesinin bir kararından söz ediyorum, bu davada o zamanki özgürlükler demokrasi ile ya da sınırlandırma ölçütleriyle ilgili şunu söylüyor, yargı: Anayasal takım yıldızı içinde eğer sabit bir yıldız varsa o da hiçbir resmi makamın politikada milliyetçilikte millet ya da düşünce ile herhangi bir alanda tek doğrunun ne olacağını buyurma yetkisine haiz olmadığıdır ve 80 yıl önce bu konuyla ilgili olmak üzere kimin buyurma yetkisi varsa demokrasi ile ne ölçüde bağlaştığı daha doğrusu özgürlükler ve insan hakları hukukuyla ne ölçüde bağdaştığını mutlaka sorgulanması gerekir.
Günümüzde dünyada olup bitenler 11 Ekim 2008, bu tarihte Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde hukuk işleri ve insan hakları komisyonu başkanı Avrupa komisyonuna bir mektup yazdı, yazdığı mektupta bir talepte bulundu, dedi ki “acaba yargı bağımsızlığı konusunda Avrupa standartları gibi ya da Avrupa insan hakları sözleşmesine bağlı standartlar bakımından nasıl bir yönlendirme yapılmalı ne yapmalı. Bunun üzerine komisyon iki ayrı rapor çıkardı. Bu rapor kabul edildi.
Bir yanda basın özgürlüğü bir yanda temel hak ve özgürlükler, insan haklarından kaynaklanan yapısıyla bir değerlendirme yaparken yargı bağımsızlığı da burada önemlidir. Venedik Komisyonu 2010 tarihinde kabul etmiş olduğu tespite göre yargı bağımsızlığının her nesnel kişilerin hak ve özgürlüklerine dair bağımsız hakimler tarafından karar verilmesi hakkında görünür olma gibi görünür bir unsur vardır. Bağımsız hakimler olmadan hak ve özgürlüklerin doğru ve hukuka uygun bir şekilde hayata geçirilmesi önemlidir. Budan hareketle yargı bağımsızlığının tek başına bir amaç olmadığı da söylenmelidir. Venedik Komisyonunun görüşüne göre kişi hak ve özgürlüklerin koruyucusu olmak ve demokrasinin ilkelerini yerine getirmekle görevlidirler. Raporun başlangıcında yapılan tespittir. Şimdi konumuzu açıklayan 14. Madde de şöyle yer alıyor: Adli süreçleri uygunsuz baskılardan korumak için yargı önündeki meselelerin tartışılması düşünülmesi, ancak bu yapılırken sınırlar özenle belirlenmeli ve bir yandan adli süreç, diğer yandan da basın özgürlüğü ile ilgili kamu yararını ilgilendiren konuların açıkça tartışılabilmesi ve özgürlüğü koruyacak uygun bir denge kurulmalı”.
Venedik Komisyonun kararlarına göre herhangi bir konuda yayın yasağı koymak yasaktır. Ancak bir hâkim kararıyla olur, yayın yasağına itiraz etmek gerekir. Ama bu gün yayın yasağına itiraz edecek gazetecileri mumla arasınız, yayın yasağına itiraz edecek avukatları gündüz vakti fenerle ararsınız.

(1) Fikret İlkiz 1950- İÜ Hukuk Fak. Mezunu halen İstanbul Barosuna kayıtlı avukat. Çeşitli kurum ve kuruluşlarda başkanlık yöneticilik yaptı.
Cevat Kulaksız kulcevat 599@gmail.com

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget