Videoda Hasan Yiğit metro konusunda şunları anlatıyordu:
“Dostlar dünyanın üçüncü ilk üç metrosu bunlar hangisidir, bundan söz etmek istiyorum. Sanayi toplumuna 1750’lerden sonra geçilmeye başlanınca dünya nüfusunun yüzde 80-85’i köylerde otururken kentlerde oluşmaya başlayan fabrikalara köylerden insanlar akmaya ve işçi olmaya başladılar. Yeni bir sınıf doğarken kentler de kalabalıklaştı, kalabalıklaşan kentler elbette sanayi üretimine geçmiş kentlerin ülkeleriydi.
İngiltere sanayileşen ülkelerin başında geliyordu. İlk demiryolları İngiltere’de döşenmeye başlanmış, ilk tekstil fabrikaları açılmaya başlanmıştı ve Londra kalabalıklaştı ve mühendisler bu kalabalığa karşılık yer üstündeki yolların yetmeyeceğini düşündüler, yolları yer altına indirmeyi tasarladılar. Yollar yeraltına indiği yer altındaki yollara metro adı verildi. Artık taşıma araçları yer altında da gidip geliyordu.
İlk metro Londra’da 1862-63 yılında açıldı. Arkasından Londra metrosu ilk metro, ikinci metro 1867 lerde 68 lerde Amerika’da Nev York’ta açıldı. Böylece dünya yer altından ulaşımla taşınmaya başladı.
1867 yılındayız, yetenekli bir mühendis ve iş adamı olan bir Fransız İstanbul’a gezmeye geldi, iş adamı uyanıklığı ile mühendis merakıyla İstanbul’u inceledi. Karaköy’den İstiklal Caddesinin başlangıç noktasına şimdi Tünel meydanı dediğimiz yere yokuştan insanların zorlukla çıktığını Karaköy yokuşunu zorlukla çıktığını görünce saydı bekledi akşama kadar inen ve çıkanları saydı, yaklaşık 40 bin dolayında bir insan hareketi oluyordu, çünkü insanların çok uğradığı bir cadde vardı Karaköy’de o caddenin adı Voyvoda caddesi günümüzdeki adı Bankalar caddesi. Bu cadde üzerinde banka kuruluşları banka sigorta şubeleri ve bankerler çalışıyordu. Paraya ilişkin gidenler, başka amaçlar için gidenler gelenler bir insan hareketi düşündü bu Fransız Eugene Henri Gavand adlı mühendis dedi ki, bu ara Karaköy’den Tünel Meydanına giden ara çok uzun değil, 600 m kadar bir ara, ama yokuş dik insanlar zorlanıyor, buraya bir yer altı metrosu yapılırsa iyi para kazanılır, bu düşünceyi kafasında ölçtü biçti tarttı sonunda karar verdi, bir metro açacak.
Bunun için bir yandan metro tasarımını yaparken Türk mühendislerini de hazırlıklarını yaptırırken izin çalışmalarına başladı. Sultan Abdulaziz kendisinden metro izni istenince kararsız kaldı ve o arada Şeyhülislam da fetva verdi, verdiği fetvada “yeraltında arabalarda insan taşınması zinhar caiz değildir” diye fetvasını verdi. Abdulaziz bir süre kararsız kaldı ama Avrupa’ya gitmişti, İngiltere’yi dolaşmıştı oralarda yeniliklerle tanışmıştı ve döndüğünde de ülkesinde de yenilikler yapmak istiyordu. Bu nedenle “yapılsın” dedi, izin verdi. 1871-74 yılları arasında yapım başladı 1875 lere doğru metro atlı vagonların çekilmesi biçiminde çalışmaya başladı, ancak Müslüman insanlar iki yıl boyunca bu metro araçlarına binmediler “günah” diye, sadece hayvan ve yük vagonu da vardı üstü açık, orda hayvanlarını ve eşyalarını taşıdılar. Daha sonra iki yıl geçti üç yıl geçti alıştılar böylece metro kullanılmaya başlandı 150 yıl yaşındaki metro üçüncü metro olarak tarihteki yerini aldı”.
Görüldüğü gibi, insanların yer altında taşınmasını sağlayan metro İstanbul’a yapıldıktan sonra, “günahlığından” korkan insanlar, metroya iki yıl binmiyorlar, üstelik devrin şeyhülislamı da “insanların yer altında taşınması caiz değildir” diyerek fetva veriyor. Hayvanlar tarafından çekilen metro vagonlarıyla sadece hayvan ve eşya taşınıyor. İnsanlarımız, bilime ve bilimin getirdiği kolaylığa ne kadar ilgisiz kalıyorlar.
Bilimsel buluşu bilimi cahil din adamları engellemişlerdi.
Günümüzden yaklaşık 150 yıl önce İstanbul’a gelen Fransız Eugene Henri Gavand adlı mühendis, küçük de olsa İstanbul’a metronun yapılıp yapılmadığı incelemek için oradan gelip geçen insanları akşama kadar bekleyerek saymış, çok insanın gelip geçtiğini görünce, oraya 600 m uzunluğunda da olsa tünel yapmaya karar veriyor, böylece İstanbul’a ilk kez 1875 yılında açılıyor. Dünyada üçüncü olarak 600m de olsa metro kazandırılıyor. Şeyhülislamın metroyu engelleyen fetvasında gördüğümüz gibi, Müslüman din adamlarının Osmanlının son yıllarına yıkılışına doğru üç yüz yıl bilimsel buluşlara engel olduklarına tanık oluyoruz.
Çağdaş düşünemeyen bağnaz din adamlarının bilimsel çaba ve buluşlara karşı başka bir engelleme örneğini verelim.
Osmanlı Padişahı III. Murad zamanında {(1546-1595) altı tane eşi vardı: Safiye Sultan Şemsiruhsar Hatun Mihriban Hatun Şahihuban Hatun Nazperver Hatun Fahriye Hatun)} Müneccimbaşı Takiyüddin'in tarafından 10 bin altın masrafı ile 1575 de gökyüzünü incelemek için rasathane kurulur. 1580 yılına kadar gözlem çalışmaları devam ederken, rasathane hakkında gerici insanlarca dedikodu edilmeye başlar. Tam o sıralarda İstanbul semalarında bir kuyruklu yıldız belirir. Rivayete göre rasathanede devrin ulemaları gözlem yaparlarken kuyruklu yıldızın görünmesi ile yıldızların gökyüzünde rahatsız edildiklerini ileri sürerlerken, bunun üzerine Sultan III. Murad Takiyüddin'den kehanette bulunmasını talep etmiş, o da “bu yıldızın bir mutluluk ve saadet devrinin habercisi olduğu” tahmininde bulunmuşsa da gericiler rasathane hakkında dedikoduya devam ederler. Şimdilerde nasıl ki Cumhuriyete karşı olan tarikatlar varsa, o devirlerde de bilime karşı olan tarikatlar vardır. O devirde zaman zaman oluşan depremler ve bazı salgın hastalıkların bu rasathanenin gökyüzünü izlerken gökteki melekleri kızdırdıklarını bu tarikatlar ve cahil halk ileri sürüp dedikodu etmeye ve bu rasathanenin yıkılmasını isterler. Ne ki rasathanede çalışan ulemanın gökyüzünü incelerken meleklerin bacaklarını gözledikleri iftirasını bile ileri sürerler.
Bu tarikatların dedikodulu karşı çıkışları ve halkın tepkisi ile Rasathane 1580 yılında, Şeyhülislam Kadızade'nin onaylayan fetvası ve padişah III. Murad'ın emriyle denizden topa tutularak yıkılmıştır.
Oysa Avrupa o yıllarda Rönesansın aydınlatıcı gücü ile ilerlemeye başlamış, matbaa da bulununca şehir şehir matbaa makineleri kuruluyor, bilim kitapları basılıyor. Osmanlı uleması da Osmanlı yurdunda matbaanın kurulmasına karşı çıkıyor, “gavur icadı Kuran basılmaz” diyerek, dinsel baskılarını halkı cehalete sürükleyen, bilimi engelleyen tavırlarına devam ediyorlardı. Matbaayı engelleme 1727 yılında yurda getirildiği Lale Devrine kadar devam ediyor, böylece 270 yıl matbaanın yurda getirilişi engelleniyordu.
Aynı zihniyetteki gerici tarikatlar ve gericilerin Kurtuluş Savaşımızda bile Padişah fetvası ile Kuvayi Milliye’ye karşı çıkıp isyanlar çıkardıklarını, Yunan yanlısı olduklarını anımsayalım. Şimdilerde bile aynı zihniyetteki “Fesli Deli Kadir’in “keşke Yunanlılar kazansaydı” diyen söylemini düşünelim. Böylece gerici tarikat ve kişilere ödün veren siyasi gruplar, siyasi iktidarlar oldukça Türkün gericilikle, gericilerle mücadelesi bitmez. O zaman fen liselerini es geçip imam hatip açan, okulları cemaat ve tarikatlara açan, 4-6 yaşındaki küçücük çocuklara din eğitim kisvesi altında tarikatçılık telkin eden (Avrupa’nın hiçbir ülkesinde 12. Sınıflara kadar çocuklara din eğitimi verilmez) gerici iktidarları başa geçirmemeliyiz.
Ne demişti Atatürk: “Milleti mahveden, esir eden, harabeden fenalıklar he din örtüsü altında küfür ve kötülükten gelmiştir”.
Cevat Kulaksız kulcevat599@gmail.com
Kaynak: Vikipedi, özgür ansiklopedi
Hasan Yiğit video yazısı
Takiyüddin'in Rasathanesi (Dar-ü'r Rasad-ül Cedid), 1575 yılında Osmanlı bilgini Takiyüddin tarafından İstanbul'da Tophane sırtlarında kurulan gözlemevidir.
1571 yılında Osmanlı Sarayı'na müneccimbaşı olarak atanan Takiyüddin'in, Padişah III. Murad'a, astronom Uluğ Bey'in Semerkant'da hazırlattığì "Zic-i İlhânî" adlı astronomi gözlem ve hesaplarının eskidiğini belirten raporunu sunmasından sonra kurulmuştur. İstanbul Rasathanesinin yapımına kesin olarak ne zaman başlandığına dair kanıt niteliğinde herhangi bir belge bulunmamasına karşın, rasathanenin aletleri ve yapımı tamamlanmamış bile olsa 1575-1580 yılları arasında gözleme açık olduğu belirlenmiştir.
Rasathane 1580 yılında, Şeyhülislam Kadızade'nin onaylayan fetvası ve padişah III. Murad'ın emriyle denizden topa tutularak yıkılmıştır.
Osmanlı Devleti'nde 16. yüzyılda namaz vakitlerinin belirlenmesi, kıble yönünün tayin edilmesi ve takvimin hazırlanması için gökbilim kullanılmaktaydı ancak kurulan küçük çaplı rasathaneler gündelik hayata yönelik oldukları için uzun ömürlü olmamıştı.1571'de Müneccimbaşı Mustafa Çelebi ölünce yerine Müneccimbaşılığa atanan Takiyüddin'i himayesi altına alana Vezir Sokullu Mehmet Paşa ve Hoca Sadettin Efendi, onun gözlemevi kurma isteği ile ilgilendiler ve onu desteklediler.
Uluğ Bey, Zîci'nin gününü doldurduğunu, günün ihtiyaçlarına uygun olmadığını ve yeni gözlemler ışığı altında yeni tablolar oluşturulmasının gerekliliğini açıklayan bir layiha hazırlayıp padişah III. Murat'tın huzuruna çıkan Takiyüddin, Padişahın adıyla anılacak bir zîc hazırlamakla görevlendirilerek rasathanenin kurulması için izin, yer ve ödenek aldı; rasathanenin müdürlüğüne atanarak inşasına nezaret etme görevi de kendisine verildi.
Kaynaklara göre gözlemevinin kurulması için hükûmetin tahsis ettiği masraf on bin altındır; Bu tutar o dönemde büyük bir miktardır ancak Merâga ve Semerkand gözlemevlerinin masrafları göz önüne alındığında oldukça düşüktür.
Gözlemevinin yerleşim yeri için İstanbul'da Avrupa yakasında bulunan yüksek bir yer olan Tophane sırtlarındaki bir bölge seçilmiştir. Bu yer kimilerine göre "Galatasaray Mektebi'nin bulunduğu mevki civarında"; kimi kaynaklara göre Galata Kulesi'nde ve Galata Sarayı'da; kimilerine göre ise Galata Dağı'nın tepesindedir.
Hüseyin Ayvansarayî'nin 18. yüzyıl sonlarında yayımlanan Hadikatü'l Cevami adlı eserinde, bir rivayete göre Galata Kulesi'nin Takiyüddin tarafından bir gözlemevi olarak yaptırıldığından; ancak bu gözlemevinin Padişah III. Murad tarafından Ocak 1580'de yarısına kadar yıktırılsa da kulenin yıkılmadığından bahsedilir. Aynı eserin başka bir yerinde ise Tophane'de yer alan kulenin, Hoca Sâdeddin Efendi'nin "astronomiyle uğraşan devletlerin kısa sürede yıkılması" yönündeki ifadelerinden ötürü yıktırıldığı ifade edilir. Tayyarzâde Ahmed Atâ'nın Tarih-i Atâ adlı eserinde, kulenin 1582 civarında Takiyüddin tarafından gözlemevi olarak kullanma amacıyla tamir ettirildiği belirtilir. Takiyüddin de Cedvel-i Esma-i Buldan adlı eserinde, Galata'daki bir kulede gözlemler yaptığından bahseder.[8][9] Mehmed Süreyya, bu gözlemevinin Galata Kulesi'nde kurulduğunu belirtse de Johannes Heinrich Mordtmann, Mehmed Süreyya'nın Tarih-i Atâ'da geçen "Tophane üstünde kulle-i cebelde" ("Tophane üstündeki tepenin zirvesinde") ifadesindeki "büyük bağ evi" anlamına gelen "kulle" sözcüğünün "kule" olarak yorumlanmasıyla birlikte "hatalı olarak" gözlemevinin Galata Kulesi'nde olduğu çıkarımında bulunduğunu ifade eder.[4] Kulenin, Takiyüddin'in gözlemevi olduğu yönündeki iddialar günümüzde geçerliliğini korumamaktadır; ancak Takiyüddin, gözlemevinin inşası öncesinde Galata Kulesi'nde birtakım çalışmalar gerçekleştirmiştir.
Yıkılışı
İddiaya göre rasathanenin tamamlanmasının üzerinden birkaç ay geçtikten sonra beliren bir kuyruklu yıldız nedeniyle Sultan III. Murad Takiyüddin'den kehanette bulunmasını talep etmiş, o da bu yıldızın bir mutluluk ve saadet devrinin habercisi olduğu tahmininde bulunmuştu. Ancak bunun tam aksine o devirde ortaya çıkan bir salgın hastalığın getirdiği felaket nedeniyle rasathanenin muhaliflerinin sayısında bir hayli artış olmuştu. Takiyüddin gözlemlerine bir iki yıl daha devam edebilmişti.
Bazı kaynaklar ise bilime muhalif bir tarikatın yıkım kararının alınmasında etkili olduğunu belirtmektedir.
İlber Ortaylı'ya göre İstanbul'daki bir depremden sonra halk ayaklanmış ve depremin rasathane yüzünden olduğunu söylemişlerdir. Sarayın önünde büyük gösteriler olmuş, bunun üzerine III. Murat, denizden top atışı ile rasathaneyi yıktırmak zorunda kalmıştır
Kimi araştırmacılar[kim?] rasathanenin yıkılmasının gerçek sebebinin bir siyasal çekişme olduğu iddia edilmiştir. Rasathanenin kurulmasına önayak olan Hoca Sadettin Efendi’nin Şeyhülislam Kadızade Ahmet Şemsettin Efendi ile farklı siyasi gruplarda yer alması ve bu gruplar arasındaki çekişmenin yıkıma sebep olduğu sanılmaktadır.[1]
Kullanılan aletler
Takîyüddîn, bu gözlemevinde dokuz gözlem aleti yapmış ve kullanmıştır:
• Zât el-Halâk (Halkalı Araç), Zât el-Şubeteyn (Cetvelli Araç)
• Zât el-Sak- beteyn (İki Delikli Araç)
• Duvar Kadranı
• Zât el- Semt ve'l-irtifâ (Azimut Yarım Halkası)
• Rub-u Mıs¬tara (Tahta Kadran)
• Müşebbehe bi'l-Monâtık
• Zât el-Evtar (Kirişli Araç)
• Saatler