Temmuz 2024
Abbas Güçlü Ahmet Tan Alev Coşkun Ali Eralp Ali Sirmen Ali Tartanoğlu Alican Uludağ Altan Öymen Arslan BULUT Ataol Behramoğlu Atilla Kart Aydınlık yazarları Ayşenur Arslan Barış Yarkadaş Bedri Baykam Bekir Coşkun Bilim Teknik Bozkurt Güvenç Burak H. Özdemir Bülent Soylan Can Ataklı Can Dündar Celal Şengör Cengiz Önal Cengiz Özakıncı Cevat Kulaksız Ceyhun Balcı chp Coşkun Özdemir Cumhuriyet yazarları Cüneyt Arcayürek Çiğdem Toker Deniz Kavukçuoğlu Doğan Kuban Dr. M. Galip Baysan Dünya haberleri Ece Temelkuran Eğitim Ekonomi Emin Çölaşan Emine Ülker Tarhan Emre Kongar Erdal Atabek Erdal Atıcı Eren Erdem Ergin Yıldızoğlu Erhan Karaesmen Erol Manisalı Ertuğrul Kazancı Ferhan Şensoy Fırat Kozok Fikret Bila genel Gündüz Akgül Güner Yiğitbaşı Güngör Mengi Güray Öz Gürbüz Evren Hakkı Keskin Hasan Pulur Hayrettin Ökçesiz Hikmet Çetinkaya Hikmet Sami Türk Hulki Cevizoğlu Hüner Tuncer Hüseyin Baş Işık Kansu Işıl Özgentürk İlhan Cihaner İlhan Selçuk İlhan Taşçı İnci Aral İrfan O. Hatipoğlu İsmet İnönü Kemal Baytaş Kemal Kılıçdaroğlu Köşe Yazıları Kurtul Altuğ Kürşat Başar Levent Bulut Levent Kırca Leyla Yıldız lozan Mehmet Ali Güller Mehmet Faraç Mehmet Haberal Mehmet Halil Arık Mehmet Türker Melih Aşık Merdan Yanardağ Meriç Velidedeoğlu Mine Kırıkkanat Miyase İlknur muharrem ince Mustafa Balbay Mustafa Mutlu Mustafa Sönmez Mümtaz Soysal Müyesser Yıldız Necati Doğru Necla Arat Nihat Genç Nilgün Cerrahoğlu Nuray Mert Nusret Ertürk Oktay Akbal Oktay Ekinci Oray Eğin Orhan Birgit Orhan Bursalı Orhan Erinç Ömer Yıldız Özdemir İnce Özgen Acar Özgür Mumcu Öztin Akgüç Rıza Zelyut Rifat Serdaroğlu Ruhat Mengi Sabahattin Önkibar Sağlık Saygı Öztürk Selcan Taşçı Serpil Özkaynak Sevgi Özel Sinan Meydan Siyaset Soner Yalçın Sözcü yazarları Spor Süheyl Batum Şükran Soner Tarım Tarih Tayfun Talipoğlu Tekin Özertem Tülay Hergünlü Tülay Özüerman Tünay Süer Türey köse Türkiye Türkkaya Ataöv Uğur Dündar Uğur Mumcu Utku Çakırözer Ümit Zileli Vatan Yazarları Video Yakup Kepenek Yaşar Nuri Öztürk Yaşar Öztürk Yazı Dizileri Yener Güneş Yeniçağ yazarları Yılmaz Özdemir Yılmaz Özdil Yurt Yazarları Yüksel Pazarkaya Zeki Tekiner Zeynep Göğüş Zeynep Oral Zulal Kalkandelen

Tüm Emekliler Sendikası’nın maaş ve pahalılık protestosu için basın bildirisi
Türkiye Tüm Emekliler Sendikası, artan hayat pahalılığı, maaşların azlığı, TUİK in yanlış kasıtlı tespitlerini, hükümetin uygulamalarını ellerinde dövizler dillerin sloganları ile Ankara Sakarya Caddesinde protesto eylemi ve basın açıklamasında bulundular.

Emekliler ellerinde çeşitli slogan ve protestoların yazılı olduğu dövizler çeşitli sloganlar eşliğinde basına şu açıklamaları yaptılar:


2024 yılının ilk 6 aylık enflasyonu TUİK tarafından açıklandı TUİK in enflasyon hesabının güvenilir olduğuna dair kamuoyunda hiçbir emare görünmüyor.

“TUİK şaşırma sabrımızı taşırma” sloganları atılıyordu.

Buna rağmen siyasi iktidar, şaibeli enflasyon hesabını baz alarak maaşları dizayn etmek istiyor.

Bu hesaplar yıllardır gerçekliliğini yitirmiş, emeklileri ölüm sınırında yaşamaya mahkûm etmiş, rasyonaliten uzak hesaplardır. 

Bakanların açıklamalarına bakılırsa temmuz ayında yapılacak maaşlardaki kayıpların telafisi düzenlemesi kök maaşlar üzerinden yapılacaktır.

Bu durumda işçi ve Bağ-Kur emeklilerinin çok büyük bir kısmının ele geçen maaşlarında değişiklik olmayacaktır.

Geri kalan emeklilerin bir bölümünde ise yüzde sıfır ile yüzde 25 aralığında değişik oranlarda bir kısım kayıpların telafisi olacaktır.

Tüm Emekliler Sendikası’nın maaş ve pahalılık protestosu için basın bildirisi

“Hırsız TUİK elini cebimizden çek” sloganları atılıyordu.

Memur emeklilerinin maaşlarında ise, açıklamalara bakılırsa yüzde 20 dolayındaki artış kayıpların telafisini karşılamaktan çok uzaktır.

Özetle, halı hazırda iktidarın maaş artışı dediği şey, zam veya maaş artışı değil, eriyen maaşların 2024 Ocak’taki yani 6 ay önceki alım gücüne erişmesi düzenlemesidir.

Bu düzmece artış ile o bile mümkün gözükmüyor. Emeklilerin kayıpları ilk 6 aylık TUİK enflasyon hesabı ile karşılanamayacağı gibi, gelecek 6 ay kayıplarımız daha da fazla olacaktır.

Şimdiden iktidar birçok kaleme zam yapmaya başladı. Enerjiye en çok ihtiyaç duyulan bu mevsimde, elektriğe yüzde 38 zam yapıldı bile.

“Emekliyiz haklıyız kazanacağız” sloganları atılıyordu.

1 Temmuz’dan geçerli denerek ilk 6 ay için düşük enflasyon hesabı oyununu göz göre göre kurnazca sergilemekten çekinmediler.

“AKP’den hesabı emekliler soracak” sloganları atılıyor.

Aklımızla oyun oynuyorlar.

Emeklileri, asgari ücretle çalışanları, yani emeğiyle alın teriyle çalışanları aç bırakarak tasarruf yapılamaz.

Bizler bırakın tasarruf yapmayı, açlıktan ölmemek için direniyoruz. Tasarruf yapılacaksa bu ülkenin kaynaklarına çökenlerin muslukları kesilsin.

“Sendika hakkımız söke söke alırız” sloganları atılıyor.

Bedel ödenecekse bu ülkeyi bu duruma getirenler bedel ödesin.

Emeklilerin, emekçilerin yaşam boyu ödedikleri bedel yetti de arttı da. Neresinden bakılırsa bakılsın, emeklilere asgari ücretle çalışanlara yaşam hakkı tanımayan bu anlayışı bu köle düzenini bu sadaka sistemini asla kabul etmiyoruz.

“Gün gelecek devran dönecek hırsızlar halka hesap verecek” sloganları atılıyordu.

Yıllardır emeklilere ulusal büyümeden pay verilmiyor. Bu bile emeklilerin maaşlarında toplamda çok büyük oranda düşüşe neden olmuştur. Memurlara verilen seyyanen artışı, memurlar fazlasıyla hak etmiştir.

“Çetelerden hesabı emekliler soracak”.  Sloganları atılıyordu.

Bu artışın yasa gereği memur emeklilerine de verilmesi gerekirken, yasa arkadan dolanılarak bu artış memur emeklilerine verilmemiştir.

Aynı hak emekliler için de hayatidir. Seyyanen artışın emeklilere de yapılması zorunludur.

“Zam zulüm sefalet işte AKP” diye çınlıyordu.

Acil olarak bütün emeklilerin maaşlarına 15 000 liralık seyyanen artış yapılmalıdır.

Tekrar ediyoruz, kısa vadede emeklilerin maaşlarına temmuzda kayıplarımızın telafisi ve gelecek 6 aylık hissedilen enflasyon oranı ve refah payına ilaveten 15000 liralık seyyanen artış yapılmalıdır.

Uzun vadede ise 2008 de uygulamaya sokulan yasa kaldırılmalı, maaş güncelleme katsayısı ve maaş bağlama oranı yeniden düzenlenmelidir.

Tüm Emekliler Sendikası’nın maaş ve pahalılık protestosu için basın bildirisi

“Saraya değil emekliye bütçe” sloganı atılıyordu.

Bu düzenlemede en düşük emekli maaşı en düşük memur maaşına eşitlenerek yapılandırılmalıdır. 

Acil olarak sağlığa erişim kolaylaştırılmalı ve sağlıkta ücret ödemeleri kaldırılmalıdır. Bugün kimi ameliyatların yapılması için yüz binlerce lira ödeme istendiği bir ortam korkutucuudur.

Sendikalaşmamız engellenmektedir.  Kurduğumuz sendikalar iktidarın siyasi kararıyla kapatılmaktadır. Artık keyfiyete son verilmelidir.

Demokratik bir hak olan sendika kurma özgürlüğümüz tanınmalıdır. Bu konuda TBMM’ni göreve çağırıyoruz.

Uluslararası sözleşmelere uyun iç hukukta gerekli düzenleme yapılmalıdır. 

İktidar, temmuzda asgari ücreti artırmayacağını söylüyor. Umuyoruz bu çılgınlıktan vaz geçilir.

Yoksulluk sınırının beşte biri kadar bir ücretle insan çalıştırılmaz. İktidarın Mehmet Şimşek eliyle hayata geçirmeye çalıştığı vahşi kapitalizm yeni bir köleci düzendir.

Çalışanların da bunu kabul etmemesi gerekir. Zira bu düşük maaşlar, emekli olunduğunda halihazırda 10 bin lira maaş alan emeklilerin kaderine ortak olmaktır.

İktidarı uyarıyoruz! 22 yıllık sömürdüğünüz, yandaş derneklere cemaatlere, tarikatlara, yandaş şirket ve müteahhitlere aktardığınız ülke kaynaklarının bedelini biz emeklilere, asgari ücretlilere, emekçilere yüklemenize bütün gücümüzle itiraz edeceğiz.

Krizi yaratanlar bedelini ödesin. İnsanca yaşam için demokratik mücadelemizi sürdüreceğiz. 

Demokrasilerin seçimden seçime rüşvet aracı olmadığını, demokrasilerin bir yaşam biçimi olduğunun dersini vereceğiz.

Yaşasın insanca mücadelemiz

Yaşasın Tüm Emeklilerin Sendikası”

Cevat Kulaksız kulcvat599@gmail.com

İlk defa bir müze bahçesinde tarih paneli yapıldı.

Millî mücadelede Subay Mektebi (Zabit Namzetleri Talimgahının) 104. Yılında Abidin Paşa Köşkü ve Millî Mücadeledeki önemi paneli

Milli Mücadelede Subay Okulu Olan Abidin Paşa Köşkü-2
Ankara Cebeci sırtlarında bulunan tarihi Abidin Paşa Köşkünde, Millî Mücadelenin 104. anısına 1 Temmuz 2024 günü Abidin Paşa Köşkü ve Millî Mücadeledeki önemi konulu panel düzenlendi. Kurtuluş Savaşımızda Türk ordusuna subay (topçu, istihkam, süvari) yetiştirilen bir harp okulu gibi kimliği olan Abidin Paşa Köşkü’nün tarihi özelliği nedeni ile bu yıl Çankaya Belediyesince müze haline getirilmişti. Köşk bahçesinde çamlar arasında açık havada düzenlene paneli yöre halkı ve davetliler beğeni ile izlediler:

Düzenlenen panelde konuşmacı olarak katılan akademisyenler, Kurtuluş Savaşımızda bir askeri okul gibi subay yetiştiren Abidin Paşa Köşkü’nün savaşta oynadığı rol konusunda konuşmalar yaptılar. Konuşmacı olarak katılan akademisyenlerden:

Panelin ikinci konuşmasını yapan ODTÜ Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ömer Turan, yaptığı konuşmada şunları söyledi:

“-Müzeler tarihten kopuk yerler olarak genelde müzecilerle tarihçiler çok yakın değiller maalesef, halbuki müzecilikle tarihçilik birbirine çok yakın çok alakalı. Şu yaşa geldim ilk defa bir müze bahçesinde bir tarih paneli oluyor. Tarih öğretimi yaşandığın tarihi ile başlar, semtin tarihi ile başlar, eviyin tarihi ile başlar. Okurken hiçbir öğretmenim beni iç bir saat kulesine götürmedi, ulu camiye götürmedi, müzeye götürmedi; Alacahöyük’ten vaz geçtim, şehrin içinde, yani okuduğum yerlerde hiçbir zaman tarihi yerlere götürülmedim.

Ankara’ya geldim, sanat tarihçi hocam hayatımda ilk defa Ahi Şerafettin camisine götürdü bizi, yerden bir kırk çini parçası bana gösterdi, yaşayarak görerek dokunarak öğrenme unutulmuyor. Bu bakımdan bu müze binasının kurucusu olan Abidin Paşa’dan başlayarak daha sonra bu binanın tarihini konu alan böyle bir panelin yapılmasını çok anlamlı buluyorum.

Daha öncesinde yapılmış bir binanın müzeye dönüştürülmesi de ayrıca zor bir iştir. Bir tarihçi olarak mozolenin alt kısmının bugünkü hale getirilmesinde danışman olarak Genel Kurmay ATES’nin mensubu olarak bir danışman olarak bulunmuştum, orası bol sütunlu bir yerdir. Daha önce başka bir maksatla yapılmış binanın müzeye dönüştürülmesi sıkıntılıdır. Bu konak da hiç aslı bozulmadan çok güzel bir müze haline müzecilikteki teknikler kullanılarak dönüştürülmüş, başka yerlere de örnek olmasını diliyorum.

Milli Mücadelede Subay Okulu Olan Abidin Paşa Köşkü-2

Bina Abidin Paşa’nın köşkü olması yanı sıra Millî Mücadele döneminin harbiyesi olarak, subay mektebi olarak kaydedilmesi önemlidir. İlk Harbiye Osmanlıda subay yetiştiren mektep olarak 1834 de açıldı, 1834’den sonra İstanbul’da Harbiye Birinci Dünya Savaşı başlarına kadar hizmet verdi, Birinci Dünya Savaşı 1914’de başlayınca Ağustos’unda, mevcut Harbiye mektebi kapatıldı, bütün öğrenciler birinci sınıf öğrencileri dahil namzet subay olarak kıtalara gönderildi.

İstanbul’da yedek subayları yetiştirmeye yönelik bir talimgah açıldı, Birinci Dünya Savaşı bittikten sonra da daha doğrusu Mondros ateş kes antlaşması 1918 de imzalandıktan sonra bu yedek subay talimgahı kapatıldı, yerine eskisini bir anlamda sürdürmek üzere subay yetiştirecek, doğrudan harbiye denilmedi ama, “muvazzaflık namzetleri talimgahı” açıldı. İstanbul 16 Kasım 1918 de işgal edilmişti, işgalden bir ay sonra İşgal komutanı Harbiyeye gelerek, Pangaltı’daki bugün müze olan, Harbiye binasına gelerek boşaltılmasını istedi, dört gün içerisinde, boşaltıldı oradan Sarıyer’e oradan Şişli’ye, oradan Kuleli’ye sürekli taciz edildi, dolaşmak zorunda kaldılar. Binalar hep ellerinden alındı, en son Kuleli’nde varlığını sürdürürken burası da “Ermeni Mahallesi yapılacak” diyerek boşaltılması istendi. Bu şartlarda 16 Mart’ta İstanbul işgal edilince arkasından Harbiye de kapatıldı. Bu şartlarda Ankara’yı merkez alan Millî Mücadele’nin subay ihtiyacını karşılamak üzere 1920 de burada harbiye tam olarak ismi “Zabitan Hizmetleri Mektebi” açıldı. Burada normal bir muvazzaf subay adayların yanı sıra askeri meslekleri mensupları da yetiştirildi. 

Anlatacağım mevzu kaynağı Remzi Aygar Hozat doğumlu 1889’da Yozgat’ta doğdu, Sultanide okurken Birinci Dünya Savaşına çağırıldı, İstanbul’da daha genç bir asker iken, subay olacak iken bakımsızlıktan her anlamda çok ağır bir hastalık geçirdi, öleceklerin arasına bırakıldı, ölecek diye bekleniyor, babası da subaydı babası tesadüfen haberdar oldu oğlunun durumundan, geldi oğlunun karşısına çıkardılar oğlunu tanıyamadı. O kadar kötü durumdaydı. Aldı oğlunu yanına, kendisi Çanakkale’de çalışıyordu, görev yapıyordu. Çanakkale’de eliyle besleyerek çocuğunu diriltti yeniden, ondan sonra artık Remzi Aygar’ın muharip sınıfta askerlik yapma imkân ve ihtimali kalmadı, terhis edildi memleketine; memleketi Yozgat’ta ticaret yaptı bir müddet.

Çapanoğlu ayaklanmasına birebir müşahitlik yaptı, ayaklanmadan sonra Yozgat’ın ekonomisi çökünce Çorum’a göçtüler babasıyla beraber, Çorum’da ticaret yaparken ve durumu da iyi iken 1922 Mart’ında askerliğe çağırıldı. Çorum askerlik şubesinden Yozgat askerlik şubesine gitti oradan da sevk evrakıyla beraber Ankara’ya gönderildi. Ankara’ya geldiğinde onun muvazzaflık subay talimi görmesi mümkün değildi sağlık durumu sebebiyle; dosyası da İstanbul’dan gelmişti, bu şartlarda Burada nakliye mektebine genç Remzi’yi tayin ettiler. Hatıratımızda ye aldığına göre; “Cebeci’de Abidin Paşa Köşkü’ne, Ankara’da teşekkül eden Yedek subay talimgahına müracaatı tebliğ edildim. Oraya gittim Cebeci Dağının tepesinde bağlar içindeki bağ evinde ikamet edeceğimizi, kurs mahalinde kursa devam edeceğimi bildirdiler. Benden evvel birkaç arkadaş daha gelmiş, mart ayı içerisinde bulunuyorduk Cebeci dağının başındaki o müthiş ayaz ve soğuk bizleri üşütüyordu. Birkaç arkadaş boş bağ evlerinin birine yerleşmiş bulunuyorduk, bir zaman bekledik.

Bir taraftan ihtiyat baytar arkadaşlar toplanıp geliyorlardı. Bu toplanma keyfiyeti belki bir ay kadar devam etti. Birinci Cihan Harbinde tanıştığımız birçok arkadaşımız da bir araya toplanmıştık. İstanbul’da İngiliz işgalinden kaçan ve Anadolu harekâtına iştirak eden eski nakliyecilerden Yüzbaşı Mukbil Bey bize nakliye hocası olarak verildi. Artık Nisan ayı sonlarına doğru ilkbaharın güzellikleri her tarafta kendisini göstermeye başlamıştı. Bizim için çadırlar verdiler, Abidin Paşa’nın üst kısmına isabet eden Cebecinin üst kısmına açık ordugâh halinde çadırlar kurmuştuk. Her çadırda üç arkadaş bulunuyorduk. Benim çadırda kaza kaymakamlarından Zeki Bey, Karayüzlü Cemal Efendi isminde iki arkadaş vardı. Ben bir düdüklü teneke semaver edindim, sabahları çadırın önünde düdüğünü öttürerek kaynayan semaver manzarasına arkadaşlar imrenirlerdi. Çadırın birisini de Yüzbaşı Mukbil Bey işgal etmişti.

Biz zabit namzeti olan arkadaşlar yemeği alt tarafımızda bulunan yedek subay talimgahından kazanından yiyorduk, ekmeğimiz de orada geliyordu. Hizmet erleri ekmek ve yemeğimizi getirilerdi. İçimizde zabit vekil olan arkadaşlarımız maaşla yiyeceklerini sağlıyorlar, bir kısmı da tabldottan yiyiyorlardı. Nakliye kurs hocası gelir gelmez biz tedrisata başlamıştık. Merkep kolları, deve kolları, araba kolları, mekari hayvanları tabiye vs birçok dersler okuyorduk. Ara sıra nakliye taburu olan birliklere gidiyor, merkepler, arabalar, öküz kağnıları ve develerle tatbikat yapıyorduk. Muayyen saatlerde ders görüyorduk, günün öteki saatlerinde çok serbesttik, devamlı olarak Ankara’yı gezip dolaşıyorduk.

Milli Mücadelede Subay Okulu Olan Abidin Paşa Köşkü-2

Dört aylık bir kurstan sonra Ankara’dan Konya’ya dönmeleri kararlaştırıldı. Konya’da otomobilcilik mektebine gönderildiler. O dönemde Türkiye’de bin kadar araba vardı, bu bin arabanın (otomobilin) 800 yüzü İstanbul’daydı, yüzü İzmir’de, yüzü bütün Anadolu’da idi kalan. Bütün terk edilmiş otomobiller arabalar Konya’da toplanmıştı, İstanbul’da değil de. Mütarekede İstanbul’a gönderilmedi, Konya’da kondu, oradan hem adaylar otomobil sürmeyi kullanmayı, tamir etmeyi öğrendiler hem ihtiyaçları diğer arabalardan karşılayarak otomobili çalışır hale getirdiler. Bir dönemdeki Sakarya Savaşından ve Büyük Taarruzun başlamasından bahsetmeyeceğim. Ama Büyük taarruz başladıktan sonra ve Afyon’dan Uşak’a doğru Türklerin ilerlemesi başlayınca hocası ve öğrencileri de çağırdılar. Evvela Uşak’a sonra trenle İzmir’e götürüldüler. Aynı işi İzmir’de sürdürdüler.

Kahramanımızın anlattığı buradaki şartlar 1922 Nisan’ın ait, nispeten iyi şartlar. 1920 lerin ikinci yarısında Aralık 28 de Fevzi Paşa bu okulu (Abidin Paşa Köşkündeki okul) ziyaret ediyor. Bu ziyareti esnasında okuldaki öğrencilerine elbise verilmediğini görüyor, kaputlarla çuval gibi ne buldularsa giyiyorlar. Oraya bir dikiş makinesi bir de terzi gönderilmesi emrini veriyor. Mevcut kaputlar öğrencilere uydurulacak. Bundan başka okula hizmet eden 58 erin bu sefer kaputu yok. Bunlara da kaput sağlanmalı diye emrediyor, ayrıca öğrencilerin koğuşları ile okula tahsis edilen barakaların eksik çıktığı tamamlanmalı, tamamlayın talimatını veriyor. Bu şartlarda Millî Mücadelenin bütün alanlarında bürün şartlarında büyük bir sıkıntı zaruret içerisinde burada eğitim tamamlanıyor, mesela Fransızca dersi yerlerde yapılıyor, öğrenci sırası yok, bu kötü şartlarda eğitim tamamlanıyor, bunu belki bunu biraz var biraz yok, tamamlayın talimatını veriyor.

Bu şartlarda Millî Mücadelenin bütün alanlarında bütün mekanlarında bütün dönenlerinde olduğu gibi büyük bir yokluk içerisinde fakru zaruret içerisinde burada eğitim tamamlanıyor. Mesela Fransızca dersi yerlerde yapılıyor, çünkü sıra yok. Dört aylık dönemler halinde eğitim tamamlanıyor, bunu belki kurs diye adlandırmak daha doğru olur, mezunlar cepheye gönderiliyor ve gayretleri ile Millî Mücadele kazanılıyor.

Cevat Kulaksız kulcevat599@gmail.com

>

Millî mücadelede Subay Mektebi (Zabit Namzetleri Talimgahının) 104. Yılında Abidin Paşa Köşkü ve Millî Mücadeledeki önemi paneli

Milli Mücadelede Subay Okulu Olan Abidin Paşa Köşkü

Ankara Cebeci sırtlarında bulunan tarihi Abidin Paşa Köşkünde, Millî Mücadelenin 104. anısına 1 Temmuz 2024 günü Abidin Paşa Köşkü ve Millî Mücadeledeki önemi konulu panel düzenlendi. Kurtuluş Savaşımızda Türk ordusuna subay (topçu, istihkam, süvari) yetiştirilen bir harp okulu gibi kimliği olan Abidin Paşa Köşkü’nün tarihi özelliği nedeni ile bu yıl Çankaya Belediyesince müze haline getirilmişti. Köşk bahçesinde çamlar arasında açık havada düzenlene paneli yöre halkı ve davetliler beğeni ile izlediler:

Düzenlenen panelde konuşmacı olarak katılan akademisyenler, Kurtuluş Savaşımızda bir askeri okul gibi subay yetiştiren Abidin Paşa Köşkü’nün savaşta oynadığı rol konusunda konuşmalar yaptılar. Konuşmacı olarak katılan akademisyenlerden: 

Milli Mücadelede Subay Okulu Olan Abidin Paşa Köşkü

İlk konuşmayı yapan Mamak Bilim ve Sanat Merkezi Başkanı Dr. Özlem Gülenç İğdi konuşmasında şunları söyledi:

“Müzeler geçmişle bugün arasında bir köprü olarak ortak mirasımızı taşıyan, kent hafızasına kent bilincine katkı yapan çok önemli yerler. Ankara’daki bir semte adını vermiş olsa da çevresindeki okullara adını vermiş olsa da Abidin Paşa’yı tanıyanların sayısı çok az, bir vali olduğunu bilenlerin sayısı çok az. Yine aynı şekilde bu okulda yetişen subayların, öğrencilerin Millî Mücadeleli rollerini ilgilendirenlerin de sayısı da çok az.

Burası açılmadan 2013 yılında bir vakfa kiralanmıştı. Vakıf yetkilisine Abidin Paşayla ilgili olup olmadığını sorduğumda “hayır” yanıtını aldığımda çok üzülmüştüm. 2024 Şubat’ında müzenin açıldığını görünce koşarak geldim. Ankara’nın semt kimliğine önemli bir katkı, Abidin Paşa’nın müthiş valiliğine ve burada yetişip şehit olan askerlerimiz bize bir saygı haline gelmiş durumda.

Milli Mücadelede Subay Okulu Olan Abidin Paşa Köşkü

Abidin Paşa’nın valiliğini daha iyi aktarabilmek adına önce 19. Yüzyıl taşra yönetiminin durumundan Ankara vilayetinin genel durumundan Abidin Paşa’nın öz geçmişine bakmak gerekir.

19. Yüzyıl malum Osmanlı Devleti’nin durumu yıkılma dönemidir, pek çok alanda devlet çökmüş durumda. II. Mahmud’dan itibaren padişahlar devletin kötü gidişatını durdurmak, dağılmasını önlemek, azınlık ayaklanmalarını önlemek için bir dizi reform hareketi başlatıyorlar. Ama çok başarılı olmayacak bu reform hareketleri.

Taşrada da çeşitli düzenlemeler var, çünkü taşrada hem ayaklanmalar (Yunanlıların isyanı gibi) var, hem de valilerin isyanı var, II Mahmud döneminden itibaren Tepedelenli Ali Paşa, Kavalalı Mehmet Ali Paşa gibi valiler devlete isyan eder durumdalar. Bunu önlemek isteyen taşrada Celali ayaklanmalarına karşı çıkan kararnameler ve birtakım nizamnameler ve yönetmeliklerle taşrayı düzenlemeleri taşrayı ayaklanmaları durdurmayı, valileri zapturapt altına lamaya çalışıyor. 1842 de 1849 da 1858 de 52 de çeşitli düzenlemeler yapılıyor. Sonunda Tuna vilayetinde 1864 yılında nizamname hazırlanarak yürürlüğe konuyor. Orada Mithat Paşa başarılı bir valilik gösteriyor. Onun çalışmalarının diğer yerlerde de uygulanması esas alınarak Tuna Vilayeti salnamesi 1867’den itibaren ülkede uygulanır hale geliyor. O zaman kadar taşra idaresinde II. Mahmud’da itibaren temel vilayetken etken vilayet oluyor. Ankara’da bir 1867’den itibaren Ankara vilayeti olmuş oluyor. 1871 de bir düzenleme daha yapılıyor, bu da 1813’e kadar yürürlükte kalıyor.

Milli Mücadelede Subay Okulu Olan Abidin Paşa Köşkü

Bu düzenlemelerle beraber valilerin de görevleri sık sık değişiyor, taşrada vilayetler de önemli değişiklikler var. Ama genel olarak Osmanlı devletinde valilerin görevi ne idi, bulundukları yeri yönetmek, merkezden gelen emirleri uygulamak, adaleti sağlamak, güvenliği sağlamak e son olarak, şenlendirmek, yollarını yapmak ticareti geliştirmek gibi bunları valiler uyguluyorlardı, uygulamak durumunda kalıyorlar.

1871 düzenlemesinin yapıldığı yıl Ankara’ya beş vali gelmiş, bir yıl içerisinde beş vali gelmiş. Yine 1881’den 1886 ya kadar 15 yıllık Abidin Paşa’nın 1886 ya kadarki Ankara’ya geliş dönemde 17 vali görev yapmış, nizamnameler yönetmelikler var ama bir istikrar getirilememiş. Bir yıl veya daha az sürede görev yapan valilerden icraat beklemek de doğru değil, şehrin sorunlarına çözüm bulamamışlar. Abidin Paşa’nın farkı burada ortaya çıkıyor. Tanzimattan Meşrutiyete kadar Ankara’da görev yapan en uzun süreli görev yapan validir Abidin Paşa. Yedi yıl yedi ay görev yapıyor, diğerlerin süreleri oldukça kısa, bir yılda beş vali bile gelmiş.

Taşra yönetiminde başarı sağlanamadı dedik, valiler sık sık değişti dedik. Ankara’da 15-18. Yüzyılda bir sancak merkezi iken 19. Yüzyılda eyalet merkezi, 1867’de de “Ankara vilayeti” adını alıyor. İdari dönemde Ankara’da istikrar yok, o dönemde Ankara’ya Yozgat, Kayseri, Kırşehir sancaklarından oluşuyor Kayseri, Yozgat Kırşehir’in sancaklarından oluşuyor. 90 bin km kare alanı kapsıyor, vilayetin genel nüfusu 8bin 800.000, Ankara sancağının nüfusu 249 bin, merkez kaza Ankara 31 bin civarında

Ekonomik açıdan 19. Yüzyıl ortalarında tarımsal açıdan gelirli bir şehir. Ulaşımdaki güçlükler, ulaşım alanındaki sınırlılıklar tarımdaki gelişmeleri engellemiş, toprakların yedide biri ekilebilir durumda 19. Yüzyıla kadar. 1869 ve 1879 da çok önemli bir gelişme yaşanıyor, çok büyük bir kuraklık oluyor Ankara’da; bunun etkileri 1881 kadar da devam edecek Abidin Paşa dönemine 1886 ya kadar. Bu kuraklık kıtlığa da dönüşüyor. Tarlalardan ürün alınamıyor, insanlar beslenemiyor, bazı kaynaklara göre Ankara sancak ve çevresinde 150 bin insan ölmüş bu dönemde yüz bin hayvan ölmüş, kıtlıkla da boğuşuyor bu şehir.

Osmanlıda 15 ve 18 yüzyılda tiftik keçisi kılından üretilen sof kumaşı kentin çok önemli bir gelir kaynağı iken 19. Yüzyılın ilk yarısında bu gelir kaynağını da kaybediyor. İngilizler geliyorlar tiftik keçilerini satın alıyorlar Güney Afrika’da yetiştiriyorlar, sof kumaş artık Ankara’da dokunmaz oluyor. Yani Ankara Abidin Paşa’nın valiliğine gelindiğinde idari açıdan istikrarsız, ekonomik anlamda bozuk bir şehir, kuraklıkla boğuşuyor, susuzlukla boğuşuyor, yol problemleri ile boğuşuyor kent ihtiyaçlarını da zor karşılar durumda.

Abidin Paşa kimdir?

Abidin Paşa’nın Ankara’daki faaliyetlerine geçmeden önce kimdir Abidin Paşa?  Arnavut kökenli bir vali, Yanya vilayeti içindeki Prefeze’de dünyaya geliyor. Varlıklı bir aileye mensup, yine “Uzadeler” olarak biliniyor, babası ölünce annesi tarafından yetiştirilmiş, kendisinin özgeçmişinde “tahsili ulumden dolayı” yani bilim öğrenmeye meraklı imiş, dil öğrenmeye de meraklı. Cami hocasından Arapça Farsça öğrenmiş. Bulunduğu coğrafya itibariyle Arnavutça, Yunanca biliyor. Ortaokula Yunan okuluna gidiyor, orada da iyi bir eğitim alıyor. Fransızca öğretmenin de uzun süre Fransızca derler almış. Kendini oldukça iyi bir şekilde geliştirmiş.

20 yaşında silahşorluk eğitimiyle muhafız olarak saraya geliyor, burada başarı gösteriyor ve daha valiliğe yeni başlıyor, kaymakam olarak atanıyor, doğduğu yer olan Prefeze’ye kaymakam olarak atanıyor. İzmir’de mahkeme reisliği yapıyor, Sofya ve Varna tasarrufu yani sancak yöneticilikleri yapıyor. 18873 de çok önemli bir göreve getiriliyor, İstanbul’da borsa komiserliği görevi, Osmanlı borsasının yeni ilk başkanı oluyor, altı yıl kalıyor bu görevde. Bu görevde de önemli kurullarda görev almış Kanuni Esasi’nin hazırlanmasında görev almış, Kanuni Esas komisyonunda. O dönemde Yanya’da çıkan isyanda Yanya olağanüstü komisyon kurulmuş, bu komisyonda başkanlık yapmış, hatta Yanya’da çıkan bir ayaklanmayı da bastırmış.

Daha sonra yine problemli bir bölge, Diyarbakır Vilayeti Komiseri oluyor, orada da başarılı, 1876 da Sivas valiliği kısa süreli bir valilik altı ay kadar görevde kalıyor, ardından üç ay Selanik valisi oluyor. Daha sonra çok önemli bir göreve Hariciye Nazırlığı Diş İşleri Bakanlığı görevine getiriliyor. Üç ay kalmış bu görevde, daha sonra 1881’de Adana Valiliğine atanmış. Adana Valiliğinde dört yıl yedi kalıyor, burada da önemli işler başarıyor. Tekrar on aylığına Sivas valisi olarak atanıyor, 7 Temmuz 1886 da yaklaşık 138 yıl önce Ankara’ya vali olarak geliyor. Tanzimattan Meşrutiyete Ankara’da en uzun süreli vali oluyor.

Ankara valiliğinden sonra 1894’de   Rodos’a gönderiliyor, orada da 12 yıl kalacak, orada görev yaparken Yıldız Sarayına Yemen ıslahatı için çağırıldığında kalp krizi geçirerek 1906 da 63 yaşında vefat ediyor, Abidin Paşa. Abidin Paşa altı dil bilen çok yönlü, çok eser veren bir dönemin entelektüelidir, II. Abdülhamid’in en önemli valilerinden biridir. Mesnevi’nin cildini altı cilt halinde açıklama yazmış, bastırmış, Mesnevi haricinde altı dini kitabı var, iki tane şiir kitabı bastırmış, Kuranı Kerim ayetlerinin tesirlerini yazmış dönemin gazetelerinde bunlara rastlıyoruz. Yani bu birikimi ile yeni eserler vermiş okumuş bir kişidir, diyebiliriz Abidin Paşa için.

Ankara’daki icraatlarına gelecek olursak. Ankara’daki sorunları çeşitli raporlarla hükümete bildiriyor. Ankara’da önceliği yol yapımına veriyor Abidin Paşa. Kıtlık zamanında yolların önemi ortaya çıkıyor, ulaşım çok güçlükle yapılıyor. Zahirenin ürünün halka ulaşması çok zor olmuş kıtlık zamanında. 1882 de Ankara Valisi Hacı Arif Paşa, göreve başladığı saatte diyor ki, “kıtlık zamanında muntazam yollar olsaydı bu kadar yokluk çekilir miydi, o kadar canlar telef olur muydu” diyor.  O yüzden yol yapımına önem verdiğini söyleyebiliriz. 603 km yol yapıyor Ankara’da 428 km sini tamir ettiriyor, 1630 km’yi buluyor yaptığı yollar. O dönem vilayeti sancaklara bağlayan yolları şose olarak yaptırıyor Abidin Paşa.

İkinci önemli olay onun ikinci olarak Ankara’ya gelişi, Ankara’nın kaderini etkileyecek önemli bir gelişme olur. 19. Yüzyılda imparatorluğun iç ihtiyaçları hem de dış baskılar ülkede demiryolu yapımını hızlandırıyor, Alman demiryolu şirketi bu dönemde Ankara’yı İzmit’e ve İstanbul’a bağlayacak hattın yapımını üstleniyor. Demiryolu 31 Aralık 1892 de Ankara’ya geliyor. Demiryolunun Ankara’ya gelişi çok önemli, Abidin Paşa notlarında diyor ki 1889 da başlayıp dört buçuk sene devam eden demiryolunda pek çok usta, memur, işçi bir yol alınamamışken aldığım tedbirler yolun Ankara’ya gelmesini sağladım” diyor. Garın açılışında trenin son parçasını o yerleştiriyor.

Demiryolu Ankara’da çok önemli gelişmelere sebep oluyor. Demiryolu hattı boyunca o dönem savaşlardan Balkanlardan gelen muhacirler yerleştirilmiş, demiryolu şirketi buradaki muhacirlere modern tarım teknikleri öğretmeye başlamış, tarımsal üretim artmış Ankara’da, iki katı artmış diyebiliriz, 216 bin tondan dört yıl içinde 405 bin tona çıkmış, tahıl üretimi mesela, 150 tarımsal üretimde artış var, demiryolunun gelişiyle beraber. İstanbul tahıl ihtiyacının büyük ölçüde Romanya’dan ve Balkanlardan denizyoluyla karşılaşılmış, Ankara’nın trenle bağlanmasından sonra o ticaret de zayıflamış, artık Ankara demiryoluyla beraber payitahtın İstanbul’un tahıl ihtiyacını da karşılama misyonunu üstlenmiştir.

Ticaret tarım arttığı gibi ulaşım ve haberleşme ağının bu kentte gelişmesi Atatürk’ün burayı başkent olarak seçmesinde de etkili olacak.

Osmanlı Devleti’nde itihar ve irvan dediğimiz toprakların verimli hale getirilmesi sulama politikası Ankara için de önemli bir problem. Abidin Paşa’nın en büyük başarılarından biri Ankara’ya su getirilmesidir. Eymir gölünden Elmadağ’dan, Hanımpınarı’ndan üç koldan Ankara’ya su getiriyor. Kentin su problemini çözmesi itibariyle de unutulmaz oluyor, Ankara için.

İlk olarak Eymir gölünden başlıyor, Eymir gölünden dönemin Meclisleriyle hareket ederek kentin ileri gelenlerinden topladığı bağışlarla hazineye çok da yük olmaksızın Eymir gölünden Ankara ovasına su aktarılıyor, 253 çeşme yapılıyor. Yüz bin dönümden fazla arazı sulanıyor, tarımsal verimlilik kentte artıyor, Eymir gölünden gelen suyla.

Elmadağ’ı suyu aynı şekilde çok önemli, öncesinde de Elmadağ’dan su geliyor, özellikle Ulus civarına. Ama su yolu çok yıpranmış durumda künk denilen toprak borularla geliyormuş. O borular yıprandığı için hatta zamanla kendi içinde oraları tamir ettirerek kendi içinde çözmeye çalışmış ama bu problem çözülememiş su gelememiş Ankara’ya özellikle Cebeci civarına kendin en yüksek yeri Hisar’a hiçbir şekilde su verilemiyormuş; Elmadağ’dan yine piyangolar takip etmiş, para toplamış halktan, şartları zorlayarak yapıyor bazı şeyleri. Merkezden bir kısmını karşılamış bir kısmını Ankara halkından karşılamış. Avrupa’dan demiryolu ile demir borular getirterek hattı döşemiş, Hisar civarında biriken sularla 70 tane yapılan çeşmeyle Ankara Kalesi çevresine 70 çeşmeyle su verilmeye başlamış.

Devrin gazetelerinde çok çarpıcı bir ifade var bununla ilgili olarak, gazete diyor ki “1000-2000 seneden beri çeşmeden akan sudan mahrum olan Ankara halkı valinin çabasıyla suya kavuşmuş”.

Daha sonra Hanımpınarı dediğimiz bugün Mamak Üreyil civarında bir suyu iyi kalitede olan bir yerden su getirmeye gayret ediyor ve getiriyor. O da Ulus’taki valilik konağının önüne geliyor su, oraya da 70 çeşme yapılıyor oraya çevresine.

Hanımpınarı’ndan Elmadağ’dan gelen suyla 150 çeşmeyle halkın suya olan ihtiyacı gideriliyor. 

Milli Mücadelede Subay Okulu Olan Abidin Paşa Köşkü
Açtığı okullar

Açılan okullarla eğitimde çok etkili, Ankara eğitim eski usullerle yapılıyordu. “Ben bunu değiştirdim, öğretmenlerin ihtiyacı çok fazla var. Bunu için bir öğretmen okulu kurmaya karar veriyor. Bay ve bayan öğretmenler valilikten getiriliyor, hem bayan öğrenciler alıyor burası 378 mezun vermiş Abidin Paşa’nın açtığı Darülmuallimin 1893 yılında, kız öğrenciler açılışında konuşmalar yapmışlar. Yine halktan bağış yoluyla kızlar için bir ilkokul, erkekler için rüştiye açmış iki tane idadi açmış, bunları aynı şekilde Yozgat, Kayseri ve Kırşehir’de de yaptırıyor.

Döneminde güvenlikle ilgili bir olaydan bahsedelim, Ermeni olayları var, Yozgat’ta, Kayseride olaylar bastırılıyor Ermeniler ayaklanıyor, ayaklananlar bastırılıyor ve tutuklanıyor, Ankara’ya getirilip dava açılıyor, bu davada dış devletler gözlerini Ankara’ya yönlendiriyorlar, davayı izlemek için İngiliz konsolos geliyor. Bunun için de olağanüstü bir çaba sarf ediyor, aleyhte bir konuşma olmasın dava düzgün yapılsın diye büyük çaba sarf ediyor.

Son olarak Ankara’ya önemli hizmetlerinden bir tanesi köşkünü de beyaza boyamış, Ankara’da evleri beyaza boyattırıyorlar. Abidin Paşa “Ankara’ya geldiğinde evlerin çamurla sıvalıydı, bu kasvetli bir görüntüydü bu; ben evleri beyaza boyattırarak güzel bir manzara olmasını sağladım” diyor. Bunun için her mahallede iskeleler kurulmasını sağlıyor, fakirler de bundan yararlanarak evlerini boyatıyorlar. Abidin Paşa yaptığı hizmetlerle halkı da yanına alarak çok önemli hizmetlerde bulunuyor, büyük iz bırakıyor.

Yine güvenliğini sağlıyor kentin, kentte adaletin iyi işlemesini sağlıyor Ermeni meselesinde olduğu gibi. Şenlendirme görevi dediğimiz kentin ihya edilmesi, tarımsal bakımından, su bakımından çoğunlukla Abidin Paşa döneminde gerçekleşiyor. Kenti başkent olmaya hazırlamıştır diyebiliriz Abidin Paşa için. Abidin Köşkü’nün bahçesinde onu anlatmak benim için de bir heyecan oldu. Hem Abidin Paşa’yı hem burada yetişen Kurtuluş Savaşımızda şehit düşen askerlerimizi saygı ve minnetle anıyorum”.

Öteki konuşmacı akademisyenlerin konuşmalarını daha sonra vereceğiz.

Cevat Kulaksız kulcevat599@gmail.com

Köpek uyutma (katliamı) yasası protesto edildi
Türkiye’nin bütün illerinde bulunan hayvan hakları savunma derneklerinden birçok dernek temsilcilerinin katıldıkları Ankara Ulus Meydanında Atatürk anıtı önünde eylemle, Meclis gündeminde görüşülmekte olan köpeklerin uyutulmaları açık tanımlama ile köpek katliamını 30 Haziran 2024 günü Ankara Ulus Meydanında basın açıklaması yapılarak protesto ettiler.  

Hayvan severler, “devlet öldürmez devlet yaşatır” sloganları ile Ulus Meydanını çınlatıyorlardı. Hayvan hakları derneği üyeleri, ellerinde birbirinden ilginç döviz ve pankartlar taşıyorlardı. Bunlardan bazıları: “Sokakları değil içinizdeki büyüyen kötülüğü temizleyin; yasaya dokunma belediyeleri çalıştır; insana hayvana yeryüzüne özgürlük; katliama hayır, devlet yaşatır; kuduz da olsa hasta da olsa tekbir tedavi ve aşı ile yaşat; hayvanların dostluğu tonlarca ilaçtan şifalıdır; hayat sadece insanlar için var olsaydı Nuh’un gemisinde hayvanların ne işi vardı; yaşama hakkı pazarlık konusu değildir; gücünüz hayvanlara mı yetiyor; yaşatan yasa istiyoruz; barınaklar ölüm kampı; katliam yasa tasarısını istemiyoruz; bu gün bir sokak hayvanına dokun belki ruhunda bir yer uykudadır; onlar bize emanet biraz merhamet”. Bu sloganların yazılı pankartları taşıyan hayvanseverler köpek katliamlarını ayıplayan sloganlar atıyorlardı.

Köpek uyutma (katliamı) yasası protesto edildi

Hayvanları koruma Fed. Başkanı Yar. Haydar Özkan basın açıklamasında şunları söyledi:

“Batı modeli olan uyutma öldürmektir. Toplayıp barınakta tutmak ikinci öldürme planıdır. Kendi refahı için bütün dünyada öldürmekten çekinmeyen Gazneli kundaktaki bebekleri dahi yakan mahveden soy kırım yapan, İsrail’e destek olan Batı’nın öz kültürümüz olan insanlığa örnek olacak çözümleri onun bunun hatırı için yapıyor. Burada yetkililere şu beş soruyu soruyorum: 1- 20 yıldır kısırlaşma yapmayan belediyelere neden yasal uygulama uygulamadınız. 2- 1293 belediyede günde 11 kısırlaştırma yapsaydı bir yılda 264 işgününde ört milyon kısırlaştırma yapılması mümkünken Batı’nın öldürme kültürünü niçin uyguluyorsunuz. 3- Yaşatmak için harcayacağınız parayla tüm popülasyonun kısırlaştırılabileceğini bilmiyor musunuz? 4- Hayırsız ada katliamından bu yana 114 yıldır sokak hayvanları belediyeler eliyle zaten öldürülüyor. Öldürmenin sorunu halledemeyeceğini göremiyor musunuz? 5- Bu ülkede 30 Veteriner fakültesini hayvanlar katledilsin diye mi kurdunuz. (Yuh sesleri). Çözüm doğanı öldürmek değil doğumu engellemektir. Allah’ın yarattığını öldürmek ilahi bir cinayettir. Yüce Meclisimizin böyle bir yanlışa imza atmayacağını ümit ediyorum.

Cevat Kulaksız kulcevat599@gmail.com

Köpek uyutma (katliamı) yasası protesto edildi

Köpek uyutma (katliamı) yasası protesto edildi


Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget