Askıdaki Anayasamıza ve ilgili yasalarımıza göre; siyasi partilerle ilgili tüm seçim işleri yargı denetiminde yapılır. Buna da seçim yargısı denir.
Seçim yargısının görev ve yetkileri; kapsamı ve süreleri itibariyle sınırlı ve çok
hızlı olup, seçimlerin yasal usul ve
nizamıyla ilgili hukuksuzlukları inceler ve karara bağlar. Bunlar,
ilçe, il ve Yüksek Seçim Kurullarıdır. Siyasi
Partiler Yasasının 21. maddesinde de; ”Hakim seçim sonuçlarını etkileyecek ölçüde
bir usulsüzlük veya kanuna aykırı uygulama nedeniyle seçimlerin iptaline karar
verdiği takdirde . . . seçimlerin
yenileneceği tarihi tespit ederek ilgili siyasi partiye bildirir” hükmüne göre,
seçim kurullarının bir kongre sonuçlarını iptal edebilmesi için, ilgili seçim yasalarına ve Siyasi Partiler
Yasasına aykırı olarak bir usulsüzlük yapılması ve bu usulsüzlüğün seçim sonuçlarını
etkileyecek çap ve ölçüde olması zorunlu ve yeterlidir.
Seçim yargısı dışında, Siyasi Partiler Yasasının 121 maddesindeki
genel atıf nedeniyle, seçim yargısının görev ve yetkileri dışında kalan, seçim
sonuçlarının ilanından çok sonra ortaya çıkan, seçim sonuçlarını etkileyecek
ölçüde ve usulsüzlük sınırlarını aşarak, hakikate ulaşmak için daha
derinlemesine soruşturma ve kovuşturma yapılmasını, tanık, bilirkişi dinleme ve
sair yargısal soruşturma ve kovuşturma işlemlerinin yapılmasını zorunlu kılan
sahtecilik, yolsuzluk ve rüşvet iddialarının yer aldığı ceza yasalarımıza göre
suç oluşturan seçim yolsuzlukları söz konusuysa, Adli Ceza Yargısının devreye girmesi
zorunludur.
Özgür ÇELİK'in İstanbul İl Başkanı ve Özgür
ÖZEL'in CHP Genel Başkanı seçildiği, son
İstanbul İl ve Büyük Kongrelerinin, tüm
sonuçlarıyla iptali için açılan davaları irdelediğimizde; bu davaların temel dayanağını, kurultayda oy
kullanan, oy ve iradeleriyle seçimin sonucunu belirleyen bazı delegelere maddi
menfaat sağlandığı, yani, kendilerine
rüşvet verildiği ve karşılığında oy desteklerinin sağlandığı iddiaları
oluşturmaktadır.
Bize göre;
kendilerine, oylarını alabilmek için maddi menfaat sağlandığı iddia
edilen seçilmiş İstanbul ve İstanbul delegesi sıfatıyla Büyük Kongreye
katılarak oy kullanan delegeler, Türk
Ceza Kanununun 6. maddesinde tanımlanan seçilmiş kamu
görevlileridir. Zira, siyasi partiler; seçim kazandıkları takdirde ülkeyi yönetecek
olan, anayasamıza göre demokrasinin ve
demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurları olup, siyasi partilerin en üst
karar organı olan büyük kongre delegeleri de bu anlamda, yani Türk Ceza
Kanununun 6. maddesi kapsamına giren seçilmiş
birer kamu görevlileridir. Bu nedenle, büyük kongre üyesi olan İstanbul delegelerine
oyları karşılığında bir maddi menfaat sağlanmışsa, ortada Türk Ceza Kanununun
252 maddesinde tanımlanan rüşvet alma ve verme suçu söz konusudur.
Tabi bunun bir iddia halinde kalması, kesinleşmiş bir yargı kararıyla bu iddianın
kesinleşmemiş olması, Siyasi Partiler Yasasının 121. maddesinde yapılan atıf sebebiyle, kongrelerin
iptali için Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açılmasına ve bu davanın
yürütülmesine asla gerekçe yapılamaz.
Öncelikle, bu rüşvet iddiasının, yetkili ve görevli Cumhuriyet Savcısı
tarafından şüphelileri hakkında soruşturularak, gerekli delillere ulaşılabilirse rüşvet alma
ve verme suçundan görevli ve yetkili adliye ceza mahkemesinde TCK 252. maddesine göre kamu davası açılarak, rüşvet iddiasının kovuşturulması ve bu iddiaya
taraf olan rüşvet verenlerle alan delegelerin hiçbir şüpheye yer vermeyecek
kesin ve inandırıcı delillerle mahkum edilmeleri ve bu mahkumiyet kararının da
denetim yollarından geçerek kesinlik kazanması zorunludur.
Örneğin, hakkında sadece bir tanık anlatımıyla
ceza mahkumiyetine uğrayan bir kişinin, dinlenen tanık ve/veya tanıkların
yalancı tanıklık yaptıklarını iddia ederek hakkındaki yargılamanın
yenilenmesini talep edemeyeceği, tanıklık eden kişilerin gerçekten yalan
tanıklık ettikleri, o kişiler hakkında yalan tanıklıktan dava açılarak
suçlarının sabit görülüp yalan tanıklıktan mahkum edilerek bu kararın
kesinleşmesinin beklenmesinin zorunlu olduğu gibi, CHP kongresinin iptalinin
dava konusu yapılabilmesi için de, kongrede oy kullanan CHP delegelerinden
kaçına, kimlere ve kimler tarafından rüşvet verildiğinin somut bir şekilde
kesinleşen mahkumiyet kararıyla ortaya konulması, ön mesele teşkil eden ceza davası kesin hükme
bağlanana kadar hiçbir işlem yapılmaması hukuken zorunludur.
Böyle bir soruşturma ve kovuşturmanın asılsız
çıkması veya 190 İstanbul delegesinden sadece bir veya iki kişinin rüşvet
aldığının kesin hükümle belirlenmesi halinde, bir iki delegenin rüşvet karşılığı sakatlanan
oylarının seçim sonuçlarına etkisinin olmadığı, bu rüşvet eylemiyle seçim
sonuçları arasında bir illiyet rabıtasının bulunmadığının anlaşılması halinde, o kongre niçin iptal edilecek miş?Bu saçmalığı
hukuken anlamak mümkün değil. Seçim
sonuçlarına etkisi olmayan birkaç sakat oy ile verilecek bir iptal veya mutlak
butlan kararının yaratacağı kaosu düşünebiliyor musunuz?
Bana göre CHP'ye yapılmakta olanlar hukuken çok
yanlış ve tamamen siyasi ve düzmece bir kumpastır.
Bu yazı, ülkemizde şu anda fiilen uygulamadan kaldırılmış
olan eski Türkiye'nin fiilen olmayan ancak
hukuken varlığını koruyan Anayasa ve ilgili yasalarına göre, tarihe not
düşmek için yazılmıştır.
05/09/2025
Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu
Yorum Gönder