Beş sene önce(27/12/2020) yazdığımız makale ile bugün yine gündemde olan ve tartışılan siyasal iktidarın meşruiyeti konusunu dile getirmişiz. O makalemizde yazdıklarımızı hep birlikte yeniden okuyarak hatırlayalım mı?06/10/2025 Güner YİĞİTBAŞI
ANAYASAL MEŞRUİYETİNİ YİTİREN BİR İKTİDAR
ATATÜRK'ün kurduğu ve halen
hukuken yürüklükte olan anayasasında; hukukun üstünlüğüne ve insan haklarına dayalı,
demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu yazılı bulunan
Türkiye Cumhuriyetini; üzülerek söylemek gerekirse, anayasal meşruiyetini
yitirmiş ERDOĞAN'ın başkanlığındaki AKP iktidarı yönetir gözükmektedir.
Demokratik hukuk
devletlerinde, seçimler; demokrasinin
olmazsa olmaz zorunlu, ama yeterli tek
koşulu değildir.
Evet, iktidarlar demokratik
seçimlerle iş başına gelirler.
Ama bu yeterli değildir, seçimle
işbaşına gelen iktidarlar; devletin, en
başta anayasası olmak üzere, tüm
yasalarına ve evrensel hukuk kurallarına uygun olarak ülkeyi yönetmekle
mükelleftirler.
Seçmen oy verirken, seçtiği
ve iş başına getirdiği iktidarın, mevcut anayasaya ve yasalara saygılı
olacağını öngörmektedir.
Bu nedenle, iş başına gelen
iktidarların, anayasaya ve yasalara bağlı kalmak ve iş başındayken, anayasaya uygun yasalar çıkarmak
sorumlulukları vardır.
Siyasal iktidarların; seçmen bizi seçti, artık biz anayasaya ve
yasalara bağlı kalmadan, ülkeyi
istediğimiz gibi, keyfi bir şekilde yönetebiliriz demeye hak ve yetkileri
yoktur.
Aksi halde, halkın oylarıyla
aldıkları emanete hıyanet etmiş ve seçimle kazandıkları meşruiyetlerini
yitirmiş olurlar.
İşte, bugün ülkemizde bu manzara ile karşı karşıyayız
maalesef.
Uzun süreden beri ülkemizi
anayasal meşruiyetini yitirmiş AKP iktidarı yönetir gibi gözükmektedir.
Adalet devletin temelidir.
Buradaki adaletten maksat; hak,
adalet ve hukuktur.
İş başındaki siyasal iktidar;
ülkeyi, en başta anayasa olmak üzere, yasalara ve hukukun evrensel kurallarına
açıkça aykırı bir şekilde yöneterek, anayasaya aykırı yasalar çıkarmaya
kalkışarak, devletin temelini yok etmiş
ve devleti yıkılma aşamasına getirmiştir.
Ülkeye, devletimize ve
milletimize, bundan büyük ihanet olamaz.
AKP iktidarının başında
bulunan, yasama, yürütme ve yargı yetkilerini tek başına uhdesinde toplamış
olan tek adam konumundaki, denetlenemeyen ve hesap sorulamayan zat, koskocaman,
saygın T. C. Devletini, babasının çiftliği gibi istediği şekilde, keyfi, anayasa ve yasa tanımaz bir şekilde
yönetmeye kalkışmakta, elinde bulundurduğu aşırı yetkilerle, içeride ve
dışarıda önüne gelene pervasızca meydan okumakta, bu yetkilerini dahi yeterli
görmemektedir.
Anayasa Mahkemesinin; anayasaya
göre herkesi ve her kurumu bağlayan hak ihlali kararlarına, korkusuzca meydan
okumakta, Anayasa Mahkemesinin, en son
BERBEROĞLU hakkında verdiği kararda olduğu gibi, alt mahkemelere talimatlar vererek, bu kararı uygulatmamaktadır.
Avrupa Konyesi Üyesi olarak
imzaladığımız, bağlayıcı, iç hukuktan ve
anayasamızdan dahi üstün olan İnsan Hakları Sözleşmesine rağmen, İnsan Hakları
Mahkemesinin DEMİRTAŞ hakkında verdiği hak ihlali ve derhal salıverilmesine
ilişkin bağlayıcı kararını yok sayarak tanımamakta, takmamakta ve Avrupa
Konseyi tarafından ülkemize yaptırım uygulanmasının, Avrupa Konseyinden
ihracımızın, Avrupadan dışlanmamızın
kapısını aralamaktadır.
ERDOĞAN; bu kontrolsüz ve denetlenemeyen yetkiyi ve
gücü nereden almaktadır? Böyle bir gücü ve yetkisinin olmadığının bilincine
varmalıdır artık.
Bu milletin sağduyu ve
sabrını kötüye kullanmaya hakkı yoktur.
ERDOĞAN; bu milletin, 2023 de
önüne konacak sandıktan başka kendisine ceza kesme olanağının olmadığını
bilmenin rahatlığı içinde, bu hukuksuzluğa ve keyfiliğe devam edeceğinin, halk
desteğini kaybettikçe daha fazla otoriterleşeceğinin işaretlerini vermeye devam
etmektedir.
Belediyelere atanan
kayyumlardan sonra, sıra muhalif dernek,
vakıf ve sivil toplum örgütlerine gelmiş olup, buralara da, sudan sebeplerle el koyarak kayyum atamanın
yollarını açacak yasal düzenleme yapılmaktadır.
Yargının iddia ve karar
ayaklarını eline geçirmesi yetmemiş gibi, yargının üç ayağından en önemlisi
olan savunmayı da bölüp, parçalayıp yönetmeye kalkışması yetmemiş gibi, avukatlık
mesleğinin namusu olan, avukatların aynı
zamanda yetkileri olan sır saklama
vecibelerine de tırmık atarak, avukatları; meslekleri icabı, karşılıklı güvene dayalı
olarak öğrendikleri müvekkillerine ait sırları ihbar etme alçaklığına alet
etmenin hazırlığı yapılmaktadır.
Ülkede; el atıp oynamadıkları,
gevşetmedikleri, laçka etmedikleri, çivisini çıkarmadıkları kurum bırakmamaya ant
içmiş bir siyasal iktidar vardır karşımızda. Yetkiye ve halka saldıkları
yasaklara, asla doymamaktadırlar.
ERDOĞAN; bu anayasa ve hukuk
tanımayan icraatını; tarafsız ve partiler üstü cumhurbaşkanları için getirilen
Türk Ceza Kanununda suç sayılan Cumhurbaşkanına hakaret suçunu ve bağımlı yargı
sopasını araç olarak kullanarak, korkusuzca ve fütursuzca sürdürmektedir.
Ülkemizde, cumhurbaşkanına hakaret suçundan açılan
soruşturma ve davalar, rekor seviyelere
ulaşmıştır. EDOĞAN buna bakarak, hatanın;
kendi yönetiminde ve tutumunda olduğunun farkına varmalıdır artık.
ERDOĞAN'ın 18 yıllık iktidarı
döneminde, 200 den fazla yüksek korumalı
cezaevi yapılıp hizmete açılmış ve inşaatları devam eden birçok cezaevi
mevcuttur.
ERDOĞAN; özgürlükleri yok
ederek, yargıyı esir alarak ve baskıcı yönetimiyle, ülkemizi; açık ve inşa ettiği cezaevleriyle de
kapalı cezaevi haline getirmiştir.
ERDOĞAN; muhalefetten de, muhalefet partilerinden de memnun değildir. Muhalefete tahammülü yoktur. MHP gibi, CHP, İYİ
PARTİ, HDP ve diğerlerinin de kendisine biat etmesini beklemektedir.
MHP dışındaki muhalefet
partilerinin kendisine biat etmemeleri nedeniyle, bu partileri de yola getirmenin
hazırlığı içinde olduğunu, grupta yaptığı konuşmasında; "Muhalefetin de yerli ve millisini
ülkemize kazandırmak inşallah bize nasip olacaktır" sözleriyle dile
getirmiştir.
Kazandırmak istediği yerli ve
milli muhalefetin; kendisine biat eden, eleştirmeyen muhalefet olduğunda, hiçbir kuşku yoktur.
ERDOĞAN; oy oranı düştükçe, elindeki
devlet yetkisini kötüye kullanarak, daha
da otoriterleşeceğinin, kendisini anayasa ve yasaların üzerinde göreceğinin, siyasi
iktidarda kalabilmek için, özgürlükleri,
muhalefeti tamamen yok edebileceğinin işaretlerini vermektedir.
Çok korkunç bir gelecek, bizi beklemektedir.
ERDOĞAN; aklını başına
toplamalı, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyindeki beş daimi üye devleti
suçlayarak, Dünya beşten büyüktür söylemini hatırlayarak, Türkiye Cumhuriyeti
Devletinin de ERDOĞAN'dan büyük olduğunu, demokrasilerde iktidarın geçici
olduğunu, korkunun ecele faydası olmadığı gerçeğini kabul ederek, kendine gelmelidir artık.
27/12/2020
Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu
Yorum Gönder