Anayasamıza ve ilgili yasalarımıza göre; siyasi partilerle ilgili tüm seçim işleri yargı denetiminde yapılır. Buna da seçim yargısı denir.
Seçim yargısının görev ve
yetkileri sınırlı olup, seçimlerin yasal
usul ve nizamıyla ilgili hukuksuzlukları inceler ve karara bağlar. Bunlar, ilçe, il ve Yüksek Seçim Kurullarıdır.
Seçim yargısı dışında, Siyasi Partiler Yasasının 121 maddesindeki
genel atıf nedeniyle, seçim yargısının görev ve yetkileri dışında kalan, hakikate
ulaşmak için daha derinlemesine soruşturma ve kovuşturma yapılmasını, tanık, bilirkişi
dinleme ve sair yargısal soruşturma ve kovuşturma işlemlerinin yapılmasını
zorunlu kılan sahtecilik, yolsuzluk ve rüşvet iddialarının yer aldığı seçim
yolsuzluk ve usulsüzlükleri söz konusuysa, Adli Yargının devreye girmesi zorunludur.
Özgür ÖZEL'in genel başkan
seçildiği, KILIÇDAROĞLU'nun kaybettiği son kurultayın iptali için açılan davayı
irdelediğimizde; bu davanın temel dayanağının, kurultayda oy kullanan, oy ve
iradeleriyle seçimin sonucunu belirleyen bazı delegelere maddi menfaat
sağlandığı, yani, kendilerine rüşvet
verildiği ve karşılığında oy desteklerinin sağlandığı iddia edilmektedir.
Ortalık, buna rağmen butlan ve mutlak butlan sözleriyle toz duman
olmuştur. Sadece hukukçuların bildikleri bu kavramları, en sade vatandaşlarımız dahi, bu sayede öğrenmişleridir.
Bize göre; konu, butlan veya mutlak butlan değildir.
Kendilerine, oylarını alabilmek için maddi menfaat
sağlandığı iddia edilen seçilmiş kurultay delegeleri, Türk Ceza Kanununun 6. maddesinde tanımlanan seçilmiş kamu
görevlileridir. Zira, siyasi partiler anayasamıza göre demokrasinin vazgeçilmez
unsurları olup, siyasi partilerin en üst karar organı olan büyük kongre delegeleri de bu anlamda, yani
Türk Ceza Kanunu anlamında birer kamu görevlisidir. Bu nedenle de büyük kongre
üyesi olan delegelere oyları karşılığında bir maddi menfaat sağlanmışsa, ortada
Türk Ceza Kanununun 252 maddesinde tanımlanan rüşvet alma ve verme suçu söz
konusudur.
Tabi bunun bir iddia halinde
kalması, kongrenin iptali için Asliye
Hukuk Mahkemesinde dava açılmasına ve bu davanın yürütülmesine gerekçe
yapılamaz.
Öncelikle, bu rüşvet iddiasının, yetkili ve görevli Cumhuriyet Savcısı
tarafından soruşturularak, gerekli
delillere ulaşılabilirse rüşvet alma ve verme suçundan dava açılması ve görevli
ve yetkili adliye mahkemesinde rüşvet iddiasının kovuşturulması ve bu iddiaya
taraf olan rüşvet verenlerle alan delegelerin hiçbir şüpheye yer vermeyecek
kesin ve inandırıcı delillerle mahkum edilmeleri ve bu mahkumiyet kararının da
denetim yollarından geçerek kesinlik kazanması zorunludur.
Örneğin, hakkında sadece bir
tanık anlatımıyla ceza mahkumiyetine uğrayan bir kişinin, dinlenen tanık
ve/veya tanıkların yalancı tanıklık yaptıklarını iddia ederek hakkındaki yargılamanın
yenilenmesini talep edemeyeceği, tanıklık eden kişilerin gerçekten yalan
tanıklık ettikleri, o kişiler hakkında
yalan tanıklıktan dava açılarak suçlarının sabit görülüp yalan
tanıklıktan mahkum edilerek bu kararın kesinleşmesinin beklenmesinin zorunlu
olduğu gibi, CHP kongresinin iptalinin dava konusu yapılabilmesi için de, kongrede
oy kullanan CHP delegelerinden kaçına, kimlere ve kimler tarafından rüşvet
verildiğinin somut bir şekilde kesinleşen mahkumiyet kararıyla ortaya konulması,
bu konunun ön mesele yapılması hukuken zorunludur.
Böyle bir soruşturma ve
kovuşturmanın asılsız çıkması veya bin delegeden bir veya iki kişinin rüşvet
aldığının kesin hükümle belirlenmesi halinde, bir iki delegenin rüşvet karşılığı sakatlanan
oylarının seçim sonuçlarına etkisinin olmadığı, bu rüşvet eylemiyle seçim
sonuçları arasında bir illiyet rabıtasının bulunmadığının anlaşılması halinde, o kongre niçin iptal edilecek miş? Bu
saçmalığı hukuken anlamak mümkün değil. İki sakat oy ile verilecek bir mutlak
butlan kararının yaratacağı kaosu düşünebiliyor musunuz?
Bana göre CHP'ye yapılmakta
olanlar hukuken çok yanlış ve tamamen siyasi ve düzmece bir kumpastır.
29/06/2025
Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu
Yorum Gönder