“Ülkemizde karanlığın içerisinden geçerken çürümüşlüğün içerisinde ülkemiz ayaklarımızın altından kayıp gidiyor. Ya T.C. hep birlikte inşa edeceğiz, veyahut da yok olup gideceğiz. İnsanlar bir hareket için önderlik bekliyor. İşçiler sokakta, inşaat işçileri yürüyüşte, maden işçileri yürüyüşte, öğretmenler atanamadı beklemede, sağlık işçileri eylemde, çiftçiler eylemde, hele emekliler hiç durmuyorlar hep eylemdeler emekli olmalarına rağmen, hak arıyorlar, onurları için hak arıyorlar. Bizler de onurlu yaşamak için gücümüzü birleştirmeliyiz. Tek adam rejiminin tek bir korkusu var, haklarımız için birlikte mücadele etmeliyiz, bu onurlu mücadele karşısında hiçbir diktatör duramaz. Biz bu çürümüşlüğün karşısında daha onurlu daha dik durmalıyız, ben isterdim ki kayyum atandıktan sonra bütün yurtta bütün yurttaşlar sokakta olmalıydı. Sokak özgürleşmektir, sokak emeğin hakkını almaktır. Ankara Dayanışma Derneği olarak bütün dernekler sivil toplum örgütleri ile dayanışma mücadelesinin içinde olacağız”.
Panelistlerin özgeçmişleri tanıtıldıktan sonra ilk konuşmacı olarak Av. Şenal Sarıhan yaptığı konuşmada şunları söyledi:
“Ulusal egemenliğin sahibi halktır, geçmiş anayasalarımıza da girmiş olan egemenlik hakkını güvence altına alan ve iktidarı temsil eden gücün de halk olduğunu ifade eden önemli yasal düzenlemeler var. O zaman eğer bir anayasa var ise ve bir ülkede demokrasinin de temeli ise, zaten demokrasi ve anayasa birbirini tamamlayan iki unsurdur, eğer demokrasinin temeli ise o zaman kimin sözünün kimin kararlarının kimin kendisiyle ilişkin gelecekse kimin hâkim olması gerekir? Halkın, halk egemenliği dediğimiz bir egemenlik söz konusu. Ocaklar bütün vatandır, Türkiye toprakları içinde yaşayan bütün halkın ortak iradesi ile sonuçlanacak yürüyecek bir düzene gereksinim var, bu düzenin adı da anayasa.Anayasalar ne diyor, anayasalar her kimsenin yurttaşı taşıyan herkesin eşit olduğunu ifade ediyor, renk ayırımı yapmayacaksınız diyor, dil ayırımı yapmayacaksınız diyor, din ayırımı yapmayacaksınız diyor, sınıf ayırımı yapmayacaksınız diyor, herhangi bir bireyle birey ayırımı yaratacak herhangi bir ayrılacağa fırsat vermeyeceksiniz diyor. Ve ne diyor bu anayasada düzenlenen her şey halk içindir, halka yararınadır halk lehinedir, diyor. Ve başka ne diyor halk isterse olumlu ve olumsuza kendisi karar verebilir diyor. O olumlu ya da olumsuza karar verirken de hemen aklımıza seçme ve seçilme hakkıyla ilgili tablolarda ortaya çıkan siyasi irade karşımıza çıkıyor. Bunu anımsıyoruz demek ki halk anayasayla temsil hakkını kullanıyor, anayasanın kendisine verdiği temsil hakkıyla temsilcilerini seçiyor, gidiyoruz sandık başlarında bizim adımıza bizim seçtiklerimizle yönetecek olanları seçiyoruz ve iktidarlar oluşuyor. İktidarlar neye bağlı kalmak zorundalar, anayasaya bağlı kalmak zorundalar. Anayasa ne diyor, temel insan haklarına, ayrıca anayasa temel insan haklarını güvence altına alıyor, yaşama hakkımızı güvence altına alıyor, ifade özgürlüğünüzü güvence altına alıyor, eğitim hakkınızı güvence altına alıyor, adil yargılanma hakkınızı güvence altına alıyor, beslenme hakkınızı güvence altına alıyor. Bu güvenceleri bizim adımıza bizi yönetenler sağlayacaklar.
Ama bizi yönetenler bizim adımıza bunları sağlamak yerine kendileri için kazanca doğru döndükleri zaman kendi kişisel çıkarları noktasında ya da kendi ideolojik çıkarlarına ulusun temel anayasada güvence altına alınmış olan yasaları üzerinde döndürerek hareket etmeye başladığı zaman işte o zaman o demokrasi yani halk otoritesi demokrasi bu anlama geliyor., halk otoritesi anlamına geliyor, halk iktidarı olmuyor, bir sınıfın ya da bir egemen gücün iktidarı oluyor.
Biz çeşitli devrelerden geçtik, T.C. anayasasını yaptı ve ilerleyen süre içinde de anayasada temel insan haklarını daha da geliştirici düzenlemeler yaptı, örneğin neden vazgeçti, devletin bir dini olmasından vazgeçti ve devletin dini olursa eğer, farklı dindeki yurttaşlara ayırımcı davranabilir durumu tespit edilerek bundan vazgeçildi. Laik hukuk devletinden söz edildi. Demokratik ve laik hukuk devleti anayasamıza girdi, o zaman laik bir toplumda nasıl davranmak gerekiyor? İnsanları inançlarına göre ayırmamak gerekiyor; yine laik bir toplumda ya da anayasada güvence altına alınmış olan haklar karşısında insanların etnik kökenlerine bakarak onların yönetenler tarafından farklı muameleye tabi tutulmasına izin vermemek gerekiyor.
Şimdi biz neyi yaşıyoruz bugün yaşadığımız şey şu, demokrasi, demokrasi yerel yönetimler için demokrasi bir de genel için demokrasi. Yerel yönetimler konusunda ya da geneldeki yönetim konusun baktığımızda karşılaştığımız tablo şu: Gidiyoruz oyumuzu kullanıyoruz, oyumuzu kullandık, oyların kullanımına göre bir sonuç ortaya çıkıyor. Halk ne yapıyor, bir partiye daha çok oy veriyor o parti geliyor devleti yönetmek görevini alıyor. Yönetme görevini aldığı andan itibaren ona düşen anayasa ve anayasaya bağlı yaslar çerçevesinde ülkenin yönetimini yapmak., halk arasında bir ayırım yapmamak, yerel yönetimdeki seçimlerde de yine gidiyoruz oylarımızı veriyoruz, oy verdiğimiz yerdeki sonuca da katlanmak gerekiyor. Bugün karşılaştığımız tablo ne, ülke bir seçimden çıktı, çıktığı seçim sonucunda yerel yönetimler sonucunda birdenbire AKP iktidarı CHP arasında bir farklılık ortaya çıktı, CHP birinci parti haline geldi ve belediye başkanlıkları da CHP li yönetime geçmiş oldu. Buna karşı demokrasi uygulanacak ise biz bir demokratik yapıda isek bu yapı içinde yapılması gereken şey sabırla yardımcı olmak, bizim tarafı olmaması gerekiyor.
Ama devlet 2016larda taraf olmuş, nasıl taraf olmuş tek parti cumhurbaşkanlığı yönetimi ortaya çıkmış. Cumhurbaşkanı da partili bir cumhurbaşkanı olarak görevini yapıyor, o halde taraf ortaya çıkmış, o taraf ne yapıyor kendisinin kendi siyasi partisinin kendisinin geleceği için her türlü olanağı kullanmaya başlıyor. O zaman hukuk geriye doğru çekiliyor. Hukuk artık hukuk olmaktan çıkıyor. Hukuk artık, bir yazarımızın deyimiyle “guguka dönüşmüş oluyor”. Orada artık kendi haklarınızı savunabileceğiniz ya da adil bir sonuca ulaşabileceğiniz bir tablo kalmıyor. 18 gün önce bir bakıyoruz ki belediye başkanı seçilmiş halkın oylarıyla Esenyurt beledisi çevresinde oluşmuş olan halkın oylarıyla seçilmiş bir belediye başkanı ansızın alınıyor. Neden alındığını bilmiyoruz, ama tahmin ediyoruz çünkü bir tanık var herkese yakıştırılabilecek bir kanıt var, o yapıştırdığınız kanıt da her kalıba kolay kolay aydınlatmanız mümkün değil. İşte o sahneyle karşılaşıyoruz. Ama bununla yetinmiyor, Batman, Urfa Halfeti, Mardin giderek de çoğalıyor. Belleklerinizi tazeleyin daha önce son saydığımı iller ve ilçede belediye başkanlıklarını alan parti farklı farklı isimlerle HDP ya da DEP isimlerle kendisini ifade eden bir partiden belediye başkanları da bu partiye mensup olan arkadaşlar kiminle mücadele ediyor, kendisine muhalif gördüğü kişilerle mücadele ediyor ve hepsinde kullandığı suçlama şu, “terör örgütleriyle ilgili olmak” eski deyimlerle geçiyor yasada ama aslında belediyeler yasasında öyle bir değişiklik çok net de değil, “terör ve yataklık” diyor. Terör mi yataklık terör üyeliği ile yataklık var, bu da karmaşık bir durumda. Burada herkesin suçlanması bu. Hepimiz soruyoruz, bize yapılan her türlü oyunun haberdarıyız. Düşünce özgürlüğü bile terör suçu haline gelmişti, şimdi böyle bir suçla Karşı karşıyayız. O zaman ne dememiz gerekiyor, o zaman siz daha iyi biliyorsunuz, devletin bir aklı var devletin aklı her şeyin üstündedir siz daha iyi biliyorsunuz, biz şöyle kenardan bakalım. Şimdi biz nerelere hayır diyemedik. Belediye başkanlarımızı teker teker görevden alınmaya başlanıyor, kesin hüküm yok o zaman bu inanlar da alınamaz. Kanun Hükmündeki Kararlarla (KHK) kanunun zaten iğdiş etmişiz, sıkıyönetim zamanında konulmuş bir düzenlemeyi bugün bu iktidar uyguluyor.
Biz susuyoruz ama kitlesel bir tepkiyi gösteremiyoruz. Biz de demokratik kitle örgütleri meslek odaları olarak birçok dernek üyeleri ile bir miting düzenlemeye çalışıyoruz. Bunları yapmalıyız, bunlara katılmalısınız, bunu duyurmalısınız. 22 yıl demokratik biçimde gelen halk kendi sesini duyurabilirse oradan bizim bütün bu kayyımlara galip gelmemiz kayyumları atayan iradeye galip gelmemiz onları hukuka davet etmemiz ve gerçekten herhangi bir hukuk değil, insan haklarına dayalı hukukun inşasına katkı sunmamız mümkün olacak. Can aramıza katılamadığı sürede canımız yanmaya devam edecek demek ki”.
Cevat Kulaksız kulcevat599@gmail.com
Yorum Gönder