Bahriye Üçok katledilişinin 34. Yılında anıldı (1)

Katledilişinin 34. Yılında İslam Tarihçisi Doç. Dr. Bahriye Üçok, Cumhuriyet Gazetesi Kültür Merkezinde 29 Ekim Kadınlar Derneği ile CUMOK un iş birl

Bahriye Üçok katledilişinin 34. Yılında anıldı (1)
Katledilişinin 34. Yılında İslam Tarihçisi Doç. Dr.  Bahriye Üçok, Cumhuriyet Gazetesi Kültür Merkezinde 29 Ekim Kadınlar Derneği ile CUMOK un iş birliği ile konuşmalarla anıldı. Bahriye Üçok 6 Ekim 1990 günü, evine gönderilen bombalı paketle katledildi. Olayların gerçek sorumluları bugüne değin yakalanamadı ve cezalandırılamadı. Üçok bir aydınlanma savaşçısıydı, Cumhuriyet Devrimlerinin yaşatılması ve kadınların insan haklarının korunması ve geliştirilmesi, özgür bir toplumun inşası için mücadele eden devrimci bir kadındı. Ömrünce kadınların özgürleşmesi, laik bir toplumun önemini hep anlattı.

İlahiyat Fakültesi ilk kadın akademisyeni Bahriye Üçok’un katledilişinin 34. yılı anma gününde konuşmacı olarak Gülen Demir (Eğit-Der Genel Merkezi üyesi), kolaylaştırıcı Selma Kavas (29 Ekim Kadınları Derneği Emekli öğretmen), Aydın Tonga araştırmacı yazar katıldılar. Gülen Demir, Bahriye Üçok’un yaşamından kısa kesitler verdikten sonra CUMOK adına Güneş Çakmakoğlu özetle şöyle dedi:

Bahriye Üçok katledilişinin 34. Yılında anıldı (1)

“Cumhuriyet devrimlerinin savunucusu, Cumhuriyet aydını, kadın hakları üzerine çalışmaları ile bilinen İlahiyatın ilk akademisyeni Bahriye Üçok, camiler yerine köylere okul yapalım” diyecek kadar çağdaş ve gerçekçi yaklaşan bir aydındı. İslam dinide örtünmenin ve oruç tutmanın zorunlu olmadığını savunmuştur. Cumhuriyet devrimlerinin yaşama geçmesi ve kadın hakların savunması için savaştı; kadının özgürleşmesinde laik bir toplumun önemini vurguladı. Üçok laik ve çağdaş Türkiye için korkmadan mücadele etti ve sonucunda tehdit edildi, hedef gösterildi sonra bombalı bir paketle katledildi. Gerçek sorumlular yakalanmadı ve ceza almadı. Geldiğimiz noktada laiklik çok önemli bir gerçektir. Onu öldürenler Atatürk’ün laik yaşamına karşı çıkanlarca öldürüldü. Böylece, Üçoklar, Uğur Mumcular, Ahmet Taner Kışlalılar, Turan Dursunlar laik yolda yaşamlarını kaybetmekle önümüzü aydınlatıyorlar, hepsini saygıyla anıyoruz”.

Bahriye Üçok katledilişinin 34. Yılında anıldı (1)

29 Ekim Kadınları Derneği Adına Genel Başkan Yardımcısı Nuran Heper’in aynı konu üzerinde, bugün Üçok’un mezarı başında okunan basın açıklamasını bu salonda da sundu. Bahriye Üçok gericiliğe karşı savaşan bir aydınlanmacı, gericiliğe karşı bilimi savunan bir aydındı ama bu mücadeleyi canıyla ödedi. Türkiye’nin ilk kadın ilahiyatçısıydı, İslam tarihi üzerine araştırmalar yaptı, araştırmaları onu laikliğin savunucu yaptı. Evine gönderilen bombalı bir paketle yaşama veda eden Üçok gibi öteki katledilen aydınlar gibi sorumlular bulunamadı, cezasızlık olgusu karanlık güçleri daha da güçlendirdi, gericilere güç kazandırdı. Bahriye Üçok “benim yaşamım mücadele” diyordu, biz kadınlar olarak da mücadeleci olacağız”.

Panelistlerden Gülen Temur, Bahriye Üçok’un cinayet nedenlerini anlattığı konuşmada şunları söyledi: “Bahriye Üçok, Atatürk’ün Samsun’a çıktığı 1919 da doğdu. O tam bir Cumhuriyet çocuğu idi, o yıllarda Türk halkının çoğunluğu yüzde 80’i köylerde idi, bir o kadar da okuma yazma bilmiyordu, okuma olanaklarından yoksundu. Köyler yoksul bitkin, aç, hastalıklar kuraklık, doğal afetler, hastalıklar ve haşaratlar insanları ve tarım ürünlerini oldukça etkiliyordu. 1938’den sonra başlaya İkinci Dünya Savaşı da bunları artırdı.

Bahriye Üçok katledilişinin 34. Yılında anıldı (1)

Köylerde çocuklar işgücü sayıldığı için çocukları okula göndermiyorlardı, çocuklarını başka yerlerdeki okullara çocuklarını göndermek istemiyorlardı, bunlara köylerde yuvalamış irtica ocakları da eklenince eğitim oldukça zorlanıyordu. Bahriye Üçok bu yönden şanslı idi, ilk orta liseden sonra öğrenimini DTCF de lisans üstü Orta çağ Bölümünde tamamladı. Aynı zamanda Devlet Konservatuarı opera bölümünü bitirdi, piyano çalıp aryalar söylüyordu. Sonra Coşkun Üçok’la evlendi. Eğitimin sonunda Samsun ve Ankara’da 11 yıl lise öğretmenliği yaptı.

Ülke eğitim sorunları yoğundu o devirde sorunları çözecek liderler aranıyordu. Sonunda Saffet Arıkan, İsmail Hakkı Tonguç, Hasan Ali Yücel dönemi başladı, onlar Anadolu çocuklarının şansı oldular. Köy Enstitülerinin kurucu babası Hasan Ali Yücel şöyle söylemişti, “vatanın dağlarında en ücra yerlerinde kendi başına açıp solan tek bir çiçek bile bırakmayacağız”. Öyle de yaptılar bozkırın ortasında bir cennet yarattılar, köy öğreticileri, köy öğretmen okulları 17 Nisan 1940 da kuldu köy enstitüsü adını aldı. Bu kuruluş yasası görüşülürken muhalif olanlar da vardı. Köy Enstitüleri 1951-1952 yılına kadar 17140 öğretmen yetişti. Bu öğretmenler yurdun çehresini değiştirmişti, bu kısa devrede. Tam 21 Köy Enstitüsü açılmıştı, onlar sıradan öğretmenler değildi. Yırtık giysileri, yırtık ayakkabıları ile gelmişlerdi, iş için eğitim ilkesiyle yaparak ve yaşayarak öğrendiler, ürettiler öğrettiler her yıl 25 dünya klasiği okudular, kimi çevirileri Hasan Ali Yücel yapmıştı, yaptırmıştır. Birer lider oldular, Anadolu’ya böylece dağıldılar.

İsmet İnönü bir anısında Savaştepe Köy Enstitüsünde kümesleri gezerken kümes nöbetçisinin çantasını merak ediyor, “ne var” diye. Çantasında üç şey var, peynir, ekmek bir de Sofoklesin Antirya adlı kitabı, bu yeni çevrilmiş. Yanındaki Yücel, paşam çocuklarımız yeni çevrilmiş klasikleri okuyorlar, işte o zaman ülke aydınlığa çıkacak çıkar” diyor.

Bahriye Üçok katledilişinin 34. Yılında anıldı (1)

Ancak bu okullara karşı olan gericiler, hiç boş durmadılar, her fırsatı değerlendirip bu okulları yıprattılar “enstitüler komünizm yetiştiriyor, kız erkek ilişkilerinde ileri gidiliyor” gibi propagandalarla, önce yöneticiler direnemedi bu propagandalara önce Hasan Ali Yücel bakanlık görevinden alındı, daha sonra İsmail Hakkı Tonguç ve çalışma arkadaşları görevden uzaklaştırıldı. Programlar değiştirilerek enstitüler yozlaştırıldı, karma eğitime son verildi, 1950 seçimlerinde Demokrat Parti iktidara gelince enstitüler 1954 de kapatıldılar.

Neden kapatıldılar, bunu Aziz Nesin dört başlıkta topluyor, etkileyici. Diyor ki enstitülerin amacı üretmen insan yetiştirmektir, üretmen insan Türkiye’nin işine gelmeyen insandır; onlar tüketmen insan olmayı isterler, en iyi kavga nedeni de buydu. Yani yapıcı, yaratıcı, sorgulayıcı eğitmen değil tüketen insan. İkincisi Köy Enstitülerinde yaparak yaşarayak öğrenme tartışılabilmeyi öğrenme demekti egemen sınıflar hiçbir zaman dünyaya eleştiren gözle bakan öğrenci yani halk istemezler. Üçüncüsü çok görüşlülük yani hoş görü, bunu da istemezler. Dördüncüsü bugün de çok geçerli bir ilke olan kendini çevreyi, dünyayı değiştirme isteğidir. Köy Enstitüleri de bunu yapmak istiyordu, bu yüzden egemen sınıflar köy enstitülerini yok ettiler.

Kapatılmasalardı ne olurdu?  Server Tanilli, 1980 de faşist bir saldırı sonucu felç kalmıştı, Sever Tanilli bunu açıklarken diyor ki, “Köy Enstitüleri Ulusal Bağımsızlı Savaşının dengindeki tam bağımsızlık ilkesinin bölünmez bir parçası olan kültürde eğitimde bağımsızlığın gerçek örneklerinden biriydi”. 

Yıkılmasaydı ne olacaktı: Türkiye bu günkünden çok farklı bir Türkiye olacaktı. Aklın ve bilimin tek şaşmaz yol gösterici inana insanlar çoğunlukta olacaktı, özetle başka insan üretmeye sahip olacaktı. BU günkü Köy enstitüsü yerine adım başında imam hatip okulları kuruluyor, halk çocuklarına aklın bilimin üretkenliğini gerektiren yerine, şeriat karanlığı ve asalak laik görülmüş o götürülmekte ne yazık ki. İnsanların insanca yaşayacakları çağdaş bir düzen kurmak aydınlanma ilkesi doğrultusunda yeniden bağımsız demokratik laik bir toplum yaratmak hedefine yönelmek, böylesi bir toplumu yaratacak insanları yani “fikri hür irfanı hür, vicdanı hür kuşakları yetiştirmek”. İşte çözüm bu.

Sonra da çok partili sisteme geçildi biliyorsunuz ve yıllardır sessizce bekleyen karşı devrimcilere gün doğmuş oldu böylece, aynı düşüncede olan Demokrat Parti saflarına geçtiler, karşı devrime hız verdiler, ilk önce Köy Enstitülerini kapattılar, daha sonra Kuran’ın (ezanın olacaktı) Türkçe değil, Arapça okunmasında yasa çıkardılar, aynı zamanda radyolarda dini yayınlar yapılması yasaklanan hükümleri kaldırdılar. 

Kore Savaşına bir tugay asker gönderilmesi kararı sonrası 1952 de Türkiye NATO’ya üye girdi ve böylece ekonomi dolayısıyla da siyasi bağımsızlığımızı kaybetme noktasına giden yolun km taşları döşenmeye başlandı. 

Bahriye Üçok katledilişinin 34. Yılında anıldı (1)

Bu yıllarda akademik hayata başlayan AÜ İlahiyat Fakültesinde öğretim üyesi olan Bahriye Üçok Türkiye’nin ilk kadın öğretim üyesi akademisyeni oldu. Eğitimin bir yılında doktor, 64 de İslam devletlerinde kadın vücudunda araştırmalar çalışmasıyla doç oldu. Arapça ve Farsçayı çok iyi derecede biliyordu, Kuranı Kerime bağlı kalarak İslam ilmini çağdaş bir yorumla gerçekçi ve dinin özünde olan hoş görüde yorumluyor ve bulduğu her ortamda her fırsatta anlatıyordu. Bu dönemde CHP basın ve yayın üzerindeki baskılar gitgide yoğunlaşmaya artmaya başladı. CHP’nin malları hazineye devredildi, şubeleri kapatıldı ve özellikle de 1955 de yaşanan 6-7 Eylül olayları tarihimizde bir kara lekesi olarak geçti. 4214 ev yakıldı, 1000 iş yeri yakıldı, 73 kilise 26 okul ve bir sinagog yakıldı tahrip edildi, öldürülenlerin sayısı net bilinmiyor, 30 il3 60 arasında söyleniyor, yüzlerce kadına tecavüz edildiği bildiriliyor. İşte bu gelişmeler üzerine bir ihtar geldi 27 Mayıs’ta 1960 ihtilali oldu. 1961 Anayasasını hazırlayanlar arasında Prof. Dr. Mümtaz Soysal, Prof Dr Muammer Aksoy’un, Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedoğlu’nun olduğunu söylersem az çok anlarsınız. Bugüne kadar ülkemizde uygulanan en demokratik anayasa hazırlanmıştı o dönemde. Güçler ayrılığı sağlanmıştı yasama, yürütme, yargıyla. Yargı bağımsızlığı çok önemliydi, Anayasa Mahkemesi kuruldu, yürütmenin tüm uygulamaları Danıştay’ın denetimine verildi. Kişi ve kurumlara anayasal hakları güvence altına alındı, işçi ve memurlara toplu sözleşme ve grev hakkı verildi. Devlet Planlama Teşkilatı kuruldu. Üniversiteler ve TRT özerkleştirildi, dernek kurma protesto hakkı getirildi vs

Bu anayasal özgürlükler büyük bir sevinçle karşılandı, toplumsal muhalefet güçlendi, TÖS kuruldu, TİP kuruldu Meclise girdi, DİSK kuruldu, Üniversiteler de gençler de örgütlendi. Bahriye Üçok bu yıllarda 1970 li yıllarda Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay tarafından 1960 Anayasasında Meclisin yanına bir de Senato oluşturulmuştu, senatör olarak seçildi ve beş yıl boyunca Cumhuriyet Senatosunda görev yaptı.

Bu gelişmeler egemenlerin hoşuna gitmedi DİSK kapatmak için bir yasa getirdiler, Disk Başkanı Kemal Türkler sendikacılık faaliyetinden hoşnut olmayanlar, engellemek için barikatlar kurdular, dipten gelen bu gelişmeleri engellemek için 12 Mart’ta bir darbe planlandı 72 darbesi muhtıra işçi hareketinin yükselmesini durduramayacaktı, bu arada gençlere kıydılar”. Deniz Gezmiş olayının sürecini, Çorum ve Maraş olaylarına değinen konuşmacı 24 Ocak 1980 de karalarına değindi, 12 Eylül darbesine değinerek 12 Eylül’de yapılan toplumsal baskılar, kıyımlar üzerinde duruldu. 12 Eylül’den sonra halkı uyutmak için dini afyon olarak kullanmak üzere ılımlı İslam dedikleri siyasi İslam gerçekleştirildi, tarikatlar cemaatler aracılığıyla bu proje hayata geçirildi” dedi.

“Bahriye Üçok 11 yıllık öğretmenlikten sonra, Ankara İlahiyat Fakültesinde doçent oldu, “dini cahil insanların eline bırakırsak neler olabileceğini gördü, elinden geleni yaptı. Kendisi gibi düşünen arkadaşlarıyla bir dernek kurmaya karar verdiler Atatürkçü Düşünce Derneğini kurdular, Prof. Dr. Muammer Aksoy ilk başkandı, Muammer Aksoy dernek için diyor ki, “biz bu derneği Atatürk’ü anmak için kurmadık, biz onun fikirlerini, ilkelerini, devrimlerini korumak ve yaşatmak için kurduk, o ilkeyi kaybedersek Türkiye’de demokrasiyi de kaybederiz”, ilk kurban da o oldu 31 Ocak 1990 da katledildi. Daha sonra Çetin Emeç, Turan Dursun katledildi; endişeliydi Bahriye Üçok sürekli ölüm tehditleri alıyordu yıllardır, “adının ölüm listelerinde olduğu” yayılıyordu. En çok da kızı Kumru için korkuyordu. O nedenle gelen postayı açarken, “Kumru sen biraz uzak dur” son sözleydi bunlar ve 6 Ekim 1990 da Bahriye Üçok savunduğu görüşler, ödün vermediği ilkeler nedeniyle bu yolda kurban giden tek kadın aydınımız oldu. Bu aydınlar emperyalizme karşı laiklik tezini savunan tam bağımsız Türkiye’nin savunucularıdır. Dışarıya bağımlı olmadan yerli ve ulusal ekonomik düzende kalarak tam bağımsız bir Türkiye’yi istemişlerdir.

Ülkemizde Bahriye Üçok’un TV da ölümünden önce son programda özgür birey olma onurunu taşıyan tüm kadınlar için Bahriye Üçok ölmemiştir, düşünceleri bize ışık katmaya devam ediyor. Anısı önünde bir kez daha saygıyla eğiliyoruz. Demişti ki, “bu gidişle Türkiye’de bir kaos doğacaktır”. Şimdi kaosun tam içindeyiz. İki de iki imam hatip vardı bugün 1452, kadın cinayetleri son dört yılda yüzde 1400 arttı, maden ölümlerinde tedbirsizlikte ceza yok, okullarda derse giren aç çocuklar var, okullarda temizlik malzemesi ve temizlik görevlisi yok, bir binada beş okul bir arada, ama imam hatip liselerinde öğrenci yok, ne iş yaptığı meçhul, Diyanet İşlerindeki 14bin 858 personele para var ama emeklilere emekçiye yok, Çedes, Öğretmen Kanunu yeni müfredat var ama laik bilimsel paralı eğitim yok. Garanti verilmiş hava alanlarına, köprülere, şehir hastanelerine garanti parası var, asgari ücretliye yok.

Kara ve fırtınalı günlerden geçiyoruz, başka bir hayalimizden asla vaz geçmeyeceğiz. İnsana yakışır biçimde yaşayacağımız bir dünya için mücadeleye devam edeceğiz. Şimdi Türkiye’nin dört bir yanında isyan çığlığı yayılıyor. Sesimizi duyurabileceğimiz her yere ulaşalım, isyan ediyoruz, karanlığı aydınlatacağız, her karanlık ona son verecek ışığı içinde taşır”.

İkinci panelist Aydın Tonga’nın konuşmasını daha sonra vereceğiz.


Cevat Kulaksız kulcevat599@gmail.com

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget