“Parolamız Tekdir Ve Değişmez: Ya İstiklal Ya Ölüm”

Ankara’da bulunan Atatürkçü Düşünce Dernekleri ortaklaşa, ülkenin maruz kaldığı yanlış yönetim ve sıkıntıları, pahalılık, maaş yetmezliği, PKK nın son

“Parolamız Tekdir Ve Değişmez: Ya İstiklal Ya Ölüm”
Ankara’da bulunan Atatürkçü Düşünce Dernekleri ortaklaşa, ülkenin maruz kaldığı yanlış yönetim ve sıkıntıları, pahalılık, maaş yetmezliği, PKK nın son açıklaması vb. sorunları kamuoyuna duyuran basın açıklaması yaptılar.  Ulus Anıtı meydanında 17 Mayıs 2025 günü yapılan basın açıklamasını üyeler ve halk ilgi ile izlediler. Yapılan basın açıklamasında şu konular anlatılıyordu:

Türkiye 12 Eylül 1980 faşist darbesi sonrası ABD gözetiminde Evren-Özal marifetiyle neoliberal sömürü düzenine tutsak edilmiş, 1 Mart 2003 tezkeresinin CHP’nin dik durması ve tehlikenin farkına varan önemli sayıda AKP milletvekillerinin bedel ödeme pahasına Erdoğan ve Gül’ün yoğun baskılarına direnmesi sonucu TBMM’de kabul edilmemesiyle kıl payı fiili işgalden kurtulmuş, 2003 yılından itibaren 21. Yüzyıl Sevr’i emperyal BOP un pençesine düşürülmüş, adım adım ilerletilen karşı devrimle kuruluş felsefesinden ve Atatürk’ün akıl ve bilim yolundan saptırılmıştır.

Son olarak emperyalizmin laik cumhuriyetimizi güdümünde bir din devletine dönüştürülerek ulusal birliğimizi dağıtıp ülkemizi bölmek amacı doğrultusunda kurduğu PKK’nın ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm elebaşını siyasi iktidar tarafından muhatap alınması ve TBMM’de konuşma yapmasının istenmesi kabulü olanaksız vahim bir hata olmuş, yaptığı açıklama bu vahameti daha da ağır ağırlaştırılmıştır.

1999 da iç ve dış destekleri kırılarak eylem yapamaz hale getirilmiş, liderinin yakalanmasıyla dağılma noktasına gelmiş, AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılının “Terörsüz Türkiye” sinde kımıldayamaz durumda olan bu örgütün 41 yılın ardından bugün silah bırakmak için görüşme, hatta pazarlık yapar konuma gelmiş olması devletimizin itibar ve ulusal onurumuz açısından gerçekten ibret vericidir.

“Parolamız Tekdir Ve Değişmez: Ya İstiklal Ya Ölüm”

Böyle olunca, terörist başı örgütünün yenildiğini değil, ömrünü tamamladığını (zımnen amacına ulaştığını) ifade edebilmiştir. Küstahça terörü devletin aşırı milliyetçi savrulmasının yarattığını söyleyebilmiştir. PKK’yı Cumhuriyet tarihinin en uzun ömürlü “isyan hareketi” olarak tanımlanan cüretiyle haddini fersah fersah aşabilmiş, aklınca kendini, örgütünü, uzantılarını ve sahiplerini meşrulaştırmaya kalkışabilmiştir.

Nedense önce Kürtçe, sonra Türkçe okunan silah bırakma! Çağrısı ile Anayasanın değiştirilmesi teklif edilemez maddeleriyle 42 ve 66. Maddeleri yanında Anayasa korunmasındaki laik ve üniter Ulus Devleti yapısı, Aydınlanma Devrimleri, Atatürk Milliyetçiliği ve dil birliği açıkça hedef alınarak milyonların ve devlet yetkililerinin gözleri önünde fütursuzca anayasayı ihlal suçu işlenmiştir.

Mustafa Kemal’in askerleri teğmen evlatlarımız ihraç edilir, siyasi parti genel başkanları, akademisyenler, gazeteciler, sendikacılar, belediye başkanları, hatta falcılar yatarı olmayan zorlama suçlamalarla tutuklanıp zindana atılırken bu açık anayasa ihlalini yapanların ve izin verenlerin takipsizlik bırakılması yetmezmiş gibi, bir de alkışlanması akıl alır gibi değildir.

Yandaş kanalların “Yaşasın, terör bitti” çığırtkanlıkları ve tanıdığımız “yetmez ama evetçi

”, İkinci Cumhuriyetçi aymazların “terörsüz Türkiye” yaratıcısı iktidar güzellemeleri elbette sürpriz değildir, ama değerlendirmelerine bakıldığında kimi siyasilerin açıklamayı ve eki kısa notu doğru değerlendiremediklerinin görülmesi endişe verici olmuştur. Terörist başı, Türkiye’yi bölme amacı haritasıyla sabit BOP ile tam bir uyum içinde olduğu görülen ana metindeki “Ulus devlet toplum sosyolojisine cevap veremiyor. Milliyetçilik savrulmadır. Aşırı milliyetçi savrulma demokratik siyaset kanallarını kapatmıştır.” Gibi akıl ve bilim dışı ifadelerle yetinmiyor, bir de not iletiyor ve bu perspektifi ortaya koyarken şüphesiz pratikte silahların bırakılması, demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir”. Buyurarak kendini ve örgütünü devletle eş tutup koşul öne sürüyor ve ana metinde satır arlarına gizlediği gerekçe niyetini (ya da sahibinin niyetini) açığa vuruyor. Asıl dikkat çekici olansa, açıklamada Suriye’den tek kelimeyle söz edilmemesi ve Türkiye’de PKK, Suriye’de PYD-YPG, İran’da PJAK, Irak’ta PÇDK adları ile faaliyet gösteren terör örgütlerinin çatı örgütü olan, liderinin de kendisi olduğu KCK’nin adının bile geçmemesidir. Nitekim PYD lideri Mazlum Abdi, daha ilk gün çağrının kendisini kapsamadığını söylemiştir. Bu durumda devlet yetkililerinin, Üniter Ulus Devlet, Laik Cumhuriyet, Atatürk Milliyetçiliği, Aydınlanma Devrimleri, Demokratik Siyaset ve Dil Birliği ile ilgili düşüncelerini, tanınması gereken hukuki boyutun içeriğini, Anayasanın hangi maddeleri ve hangi yasalarla ilgili olduğunu, ABD nin bu perspektifin neresinde durduğunu ve KCK ile ilgili yol haritasının ne olacağını milletimize açıklamaları, bunu da hemen yapmaları bir zorunluluk olsa gerektir.

Öte yandan açıklama, AKP lideri Erdoğan ve DEM eş başkanı Bakırhan’ın bazı demeçleriyle birlikte okunduğunda daha da ilginçleşmektedir.

Erdoğan’ın konuşmalarında sıklıkla, 100 yıllık oyunun bozulduğu, 80 yıllık Cumhuriyet tarihinin sancılı olduğu gibi savlar ileri sürülmekte, yeni bir devlet kurma jargonu olan “ihtilal” sözcüğü “AKP iktidarı bir Anadolu ihtilali ile gerçekleşmiştir” cümlesi içinde dillendirilmekte ve bir süredir “Türkler, Kürtler, Araplar” termino0lojisi ümmet bağlamlı kullanılmamaktadır. Bu terminolojiye Tuncer Bakırhan’ın Çanakkale ruhu hamasetiyle yoldaşlık ermesi de doğrusu hayli göz yaşartıcıdır. “Yeni Anayasa” iştahlarını kabartan bu yoldaşlığa “Anayasadan Türklüğü çıkarabiliriz” bonkörlüğüyle! Binali Yıldırım’ın, Anadolu Suriyelilerin de anavatanıdır” alicenaplığıyla! Mehmet Metiner’in ve bazı Cumhur İttifakı sözcülerinin de omuz verdikleri görülmektedir. Bu durumunda, açıklamalıyla ortaklaşan bu söylemlerin, Anadolu topraklarında Misak-ı Milli tatlandırıcısı ve Malazgirt’ten Çanakkale’ye    ambalajı ile servis edilmek istenen “Türk-Kürt-Arap (ve belki diğer etnisiteler) birlikteliği ekseninde yeni bir federal devlet arayışı mı kastediliyor acaba?”  Sorusunu akla getirmesi herhalde paranoya olarak görülmemelidir. Hele birkaç yıl önce AKP yöneticisi birinin “İsteseniz de istemeseniz de yeni bir devlet kuruyoruz” dediği, bir diğerinin askeri vesayeti bitirmek için ABD ve FETO ille ortak çalıştık” itirafı, Cumhurbaşkanlığı danışmanı       bir emekli generalin dili Arapça, başkent İstanbul olan ASRİKA İslam devleti kongresi düzenledi ve benzeri kimi girişimler de düşünülürse hiç görülmemelidir.

İktidar gözetiminde, TBMM Başkan Vekili sıfatlı bir milletvekili öncülüğünde yürütülen görüşmeler sonucu PKK’nın kendini feshetmesi çağrısı yapıldığına göre şimdi: PKK teröristlerinin de çoktan içinde yer aldığı 80-100 bin kişilik eğitilmiş donatılmış silahlı güücü ile burnumuzun diibinde neredeyse devletleştirilmiş, adı da SDG olarak değiştirilmiş, ABD beslemesi PYD-YPG’nin Türkiye için hala terör örgütü olup olmadığı, terör örgütü ise mücadele mi, müzakere mi edileceği ve bir gün “PYD-YPG terör örgütü değildir” denilip denilmeyeceği soruları da yanıt beklemektedir.

Unutulmamalıdır:

Terörsüz Türkiye’nin bedeli, “Biz başaramadık” anlamına gelecek ve şehitlerimizin kemikleri sızlayacaksa, milletimiz “istemez eksik olsun” diyecektir.

Terörsüz Türkiye’nin bedeli, BOP haritasının güçlenmesi, güneyimizde ABD taşeronu bir terör devletinin kurumlaşması, demografik yapımızı tarumar eden milyonlarca sığınmacının daha vatandaşlık alması olacaksa, milletimiz “istemez eksik olsun” diyecektir.

Terörsüz Türkiye’nin bedeli, binlerce asker, polis, öğretmen ve yurttaşlarımızın katili teröristlerin “hukuki boyutları ile “demokratik siyaset” yapmaları olacaksa, milletimiz “istemen eksik olsun” diyecektir.

Ve kimse aklından çıkarmamalıdır;

Türkiye Cumhuriyeti, laik ve üniter bir ulus devlettir, ilelebet payidar kalacaktır.

Türkiye Cumhuriyeti…Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir”, öyle devam edecektir.

Türkiye Devleti, ülkesi ve milliyetiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir…”, tartışılamaz.

Atatürk Milliyetçiliği dahil bütün Atat5ürk ilke ve devrimleri devletimizin kuruluş felsefesi, Cumhuriyetimizin kilit taşıdır, terk edilemez.

Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir.”

Atatürkçü Düşünce Derneği Kemalizm’in namus sesini bir sis çanı gibi yurdumuz semalarına asarak milletimizle birlikte Yeniden Atatürk Cumhuriyeti’ne ulaşmanın tek çıkar yol olduğunu kamuoyu ile bir kez daha paylaşmayı görev saymaktadır”.

Cevat Kulaksız  kulcevat599@gmail.com

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget