Nisan 2025
Abbas Güçlü Ahmet Tan Alev Coşkun Ali Eralp Ali Sirmen Ali Tartanoğlu Alican Uludağ Altan Öymen Arslan BULUT Ataol Behramoğlu Atilla Kart Aydınlık yazarları Ayşenur Arslan Barış Yarkadaş Bedri Baykam Bekir Coşkun Bilim Teknik Bozkurt Güvenç Burak H. Özdemir Bülent Soylan Can Ataklı Can Dündar Celal Şengör Cengiz Önal Cengiz Özakıncı Cevat Kulaksız Ceyhun Balcı Coşkun Özdemir Cumhuriyet yazarları Cüneyt Arcayürek Deniz Kavukçuoğlu Doğan Kuban Dr. M. Galip Baysan Dünya haberleri Ece Temelkuran Ekonomi Emin Çölaşan Emine Ülker Tarhan Emre Kongar Erdal Atabek Erdal Atıcı Eren Erdem Ergin Yıldızoğlu Erhan Karaesmen Erol Manisalı Ertuğrul Kazancı Eğitim Ferhan Şensoy Fikret Bila Fırat Kozok Gündüz Akgül Güner Yiğitbaşı Güngör Mengi Güray Öz Gürbüz Evren Hakkı Keskin Hasan Pulur Hayrettin Ökçesiz Hikmet Sami Türk Hikmet Çetinkaya Hulki Cevizoğlu Hüner Tuncer Hüseyin Baş Işık Kansu Işıl Özgentürk Kemal Baytaş Kemal Kılıçdaroğlu Kurtul Altuğ Köşe Yazıları Kürşat Başar Levent Bulut Levent Kırca Leyla Yıldız Mehmet Ali Güller Mehmet Faraç Mehmet Haberal Mehmet Halil Arık Mehmet Türker Melih Aşık Merdan Yanardağ Meriç Velidedeoğlu Mine Kırıkkanat Miyase İlknur Mustafa Balbay Mustafa Mutlu Mustafa Sönmez Mümtaz Soysal Müyesser Yıldız Necati Doğru Necla Arat Nihat Genç Nilgün Cerrahoğlu Nuray Mert Nusret Ertürk Oktay Akbal Oktay Ekinci Oray Eğin Orhan Birgit Orhan Bursalı Orhan Erinç Rifat Serdaroğlu Ruhat Mengi Rıza Zelyut Sabahattin Önkibar Saygı Öztürk Sağlık Selcan Taşçı Serpil Özkaynak Sevgi Özel Sinan Meydan Siyaset Soner Yalçın Spor Sözcü yazarları Süheyl Batum Tarih Tarım Tayfun Talipoğlu Tekin Özertem Tülay Hergünlü Tülay Özüerman Tünay Süer Türey köse Türkiye Türkkaya Ataöv Utku Çakırözer Uğur Dündar Uğur Mumcu Vatan Yazarları Video Yakup Kepenek Yazı Dizileri Yaşar Nuri Öztürk Yaşar Öztürk Yener Güneş Yeniçağ yazarları Yurt Yazarları Yüksel Pazarkaya Yılmaz Özdemir Yılmaz Özdil Zeki Tekiner Zeynep Göğüş Zeynep Oral Zulal Kalkandelen chp genel lozan muharrem ince Çiğdem Toker Ömer Yıldız Özdemir İnce Özgen Acar Özgür Mumcu Öztin Akgüç Ümit Zileli İlhan Cihaner İlhan Selçuk İlhan Taşçı İnci Aral İrfan O. Hatipoğlu İsmet İnönü Şükran Soner

Ayağınızı Denk Alın Önüme Taş Koyanı Ezer Geçerim
Kimsenin,  yapamaz göze alamaz dediği,  İMAMOĞLU'nu gerçek dışı ve kanıtsız suçlamalarla tutuklatarak Silivri zindanına kapattıran ERDOĞAN; kendi siyasi geleceği ve ikbali için her yolu deneyebileceğini, içlerinde İSKİ Genel Müdürü ve İMAMOĞLU'nun Özel Kalem Müdürününde bulunduğu yaklaşık 50 civarındaki İMAMOĞLU'nun yakın çalışma arkadaşlarının gözaltına alındıkları bugün İstanbul Büyük Şehir Belediyesine yönelik ikinci dalga operasyonla,  açıkça göstermiş bulunmaktadır. 


İSKİ Genel Müdürünün de gözaltına alındığı bugünkü ikinci dalga operasyonun zamanlaması dikkat çekicidir. Bugün bazı gazetelerde yer alan habere göre,  İSKİ;  Sazlıdere baraj havzasındaki Kanal İstanbul Şantiyesinin yıkılması için tebligat göndermiş olup, bu tebligatın hemen sonrasında İSKİ Genel Müdürünün gözaltına alındığı büyük kapsamlı ikinci dalga operasyonun başlatılması,  çok manidar ve anlam yüklüdür. 


Saray yönetimi; benim yapmak istediğim şeylerin önüne taş koyanları, ezcümle karşıma aday olarak çıkanları olduğu gibi, benim en büyük hayalim olan Kanal İstanbul projemin önüne taş koymaya kalkışanları, devletin ve emrimdeki yargının gücüyle ezer geçerim, benimle kimse baş edemez,  herkes ayağını denk alsın demektedir. 


İstanbul Büyük Şehir Belediyesine yönelik tüm bu operasyonların açık anlamı budur. 


Bugün yapılan ikinci dalga operasyonla;  İstanbul Büyük Şehir Belediyesi bünyesinde,  İMAMOĞLU'nun liderliğinde büyük bir suç örgütlenmesinin varlığına İstanbul halkının inandırılmaya çalışılması, uzun süre tutuklu olarak tutulmak istenen İMAMOĞLU'nun etrafının sarılarak tahkimat altına alınması, soruşturmanın şüpheli sayısının ve suç isnatlarının çoğaltılıp çeşitlendirilerek,  uzun bir zaman dilimine yaydırılarak, iddianame yazımının ve kovuşturma evresinin başlatılmasının geciktirilip, İMAMOĞLU'nun tutukluluk süresinin uzatılmasına haklılık kazandırmak ve en önemlisi de bu uzatılan soruşturma sürecinde, artık çağ dışı kalmış olan,  sanıktan delile ulaşma metoduyla,  içi boş olan dosyanın içinin doldurulması amaçlanmaktadır. 


Bugün ki; İBB'ye yönelik ikinci dalga operasyon göstermiştir ki; İMAMOĞLU'nun işi gerçekten çok zordur.  


İMAMOĞLU'nun  tutuklanmasından  hemen sonra yazmış ve demiştik ki; 


“Karşılarında, kuralların ve yasaların işlediği nizami bir yargı yoktur. 

İMAMOĞLU,  keyfi ve hukuk dışı tutuklanmıştır. Bu, tutuklanan açısından çok korkunçtur. Tutuklama belirli yasal koşul ve kriterlere göre yapılmadığı için, İMAMOĞLU'nun tutukluluk haline son verilerek tahliye edilmesi de, yasanın öngördüğü kriterlere göre değil, keyfi olarak karar altına alınacağından,  İMAMOĞLU'nun tutukluluk halinin ne kadar süreyle devam edeceği,  maalesef belirsizdir. 

Yasal koşul ve kriter içermeyen keyfi ve hukuk dışı tutuklamaların en korkunç sonucu da, ne kadar süreceğindeki bu belirsizliktir”


Acı ama,  gerçek durum budur, maalesef. 


26/04/2025

Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

23 Nisan'ın Anlamı Ve Önemi
Her 23 Nisan gününde; 23 Nisan 1920 tarihinde ATATÜRK tarafından açılan ve günümüzün,  hukukun üstünlüğüne dayalı laik ve modern Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluşuna, saltanat ve halifeliğin kaldırılışına giden yolun ilk durağı olan  Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun yıldönümünü, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak, büyük bir coşkuyla kutluyoruz. 


23 Nisan 2025 Türkiye Büyük Millet Meclisinin kuruluşunun 105. yıldönümünü kutladığımız tarihi ve anlamlı günlerimizden biridir. 


Her yılın 23 Nisan gününde kutladığımız bu bayram; ATATÜRK tarafından çocuklara armağan edilmiş ve bu nedenle adında çocuk bayramı sözü varsa da; bu bayramın asıl anlam ve önemi;  23. Nisan. 1920 de,  egemenliğin kayıtsız ve şartsız millete ait olduğunun ilan ve kabul edildiği, saltanatın ve halifeliğin reddedilerek,  Türkiye Büyük Millet Meclisinin kurulup açıldığı ve egemenliğin, kayıtsız ve şartsız millete ait olduğunun kabul ve tescil edildiği kutlu günün yıldönümü olmasıdır. 


Dünyada, yarının büyükleri olan çocuklara armağan edilen ilk ve tek bayram olmasının da,  ayrı bir anlamı ve önemi bulunmaktadır. 


Partili Cumhurbaşkanı ERDOĞAN'ın; önceki yıllarda 23. Nisan gününü, salt çocuk bayramına indirgeyerek, bu günün anlam ve önemini hafife alması ve bu günü,  ATATÜRK'ü kabrinde ziyaret edip onu anmayarak, egemenliğin tecelligahı Türkiye Büyük Millet Meclisindeki özel oturuma katılmayarak, Türkiye Büyük Millet  Meclisinin bulunduğu devletimizin başkenti Ankara dışında, İstanbul ilinde çocukça ve çocuklarla, alternatif bir törenle kutlaması,  egemenliğin asıl sahibi, oylarıyla kendisini Cumhurbaşkanı olarak seçen Türk Milletine ve onun iradesine büyük bir saygısızlıktır. 


ERDOĞAN'ın bu bilinçli tavrı; milli iradeyi, milletin egemenlik hakkını yok saymak, reddetmek, egemenliğin millete ait olduğunu inkar etmek, kaldırılan saltanatın  hortlatılarak, Osmanlıda olduğu gibi egemenliğin tek başına kendi uhdesinde olduğunun dolaylı olarak ifadesidir. 


105. Kuruluş yıldönümünü kutladığımız Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin bir diğer önemi; ülkemizin emperyalist devletlerle giriştiği kurtuluş savaşına karargâhtık yapmış olması, kurtuluş savaşının buradan yönetilmesi ve bu savaşın kazanılmasında oynadığı etkin rolüdür. 


Bu nedenle; 1920 ve 1930'lu  ATATÜRK döneminin, ATATÜRK devrimlerinin gerçekleştirildiği,  Cumhuriyetin ilan edildiği, saltanatın ve hilafetin kaldırıldığı yılların Türkiye Büyük Millet Meclisine,  Gazi Meclis denilmektedir. 


Burada yeri gelmişken tekrar belirtmekte ve altın çizmekte fayda görüyoruz.  Özellikle,  AKP'nin iktidara geldiği yıllardan günümüze kadar geçen süre içinde,  her görüşün temsil edilmesi gereken çoğulcu demokrasiye son vererek demokrasiyi çoğunluğun iradesine indirgeyen ve çoğunluğun iradesini mutlak ve üstün gören, meclisteki çoğunluğuna dayanarak,  muhalefeti yok sayıp,  sadece kendi çoğunluk iradesini hakim kılan,  Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini getirerek Meclisi işlevsiz kılan, FETÖ denilen terör örgütünü bilinçli bir şekilde devletin kurumlarına yerleştiren, aynı menzile doğru beraberce yol alırlarken illegal FETÖ paralel yapı ile ihtilafa düşen AKP ve onun lider ERDOĞAN'ı devirmeye yönelik,  2016 Fetö darbe girişimi sırasında bombalanan günümüzün işlevi tamamen yok edilerek içi boşaltılan, saraydaki tek adamın dikte ettirdiği metinleri bir harfini dahi değiştirmeden yasa olarak onaylayan, azınlıktaki muhalefetin bugüne kadar meclise sunduğu tek yasa teklifini dahi yasalaştırmayan Cumhur İttifakının çoğunluğuyla eline geçirdiği Türkiye Büyük Millet Meclisine,  gazi meclis denilmesini şiddetle reddediyoruz. 


Bu ülkenin tek gazi meclisi vardır ve o da; kurtuluş savaşına karargâhtık yapan, savaşı yöneten ve savaşın kazanılmasında etkin bir rol üstlenen, sonrasında Cumhuriyeti ilan eden, saltanatı ve hilafeti kaldıran kararların alındığı, ATATÜRK devrimlerine imza atan,  1920 ve 1930'lu ATATÜRK döneminde faaliyet gösteren Türkiye Büyük Millet Meclisidir. 


FETÖ tarafından gerçekleştirilen darbe girişimi sırasında 15. Temmuz.  2016 günü gecesi bombalanan meclisin bombalanma nedeni, iktidardaki legal ve meşru yönetim ile devlet kadrolarına yerleştirilen illegal ve paralel yönetim arasındaki güç ve iktidar mücadelesi ve  kavgası olup, meclisin bu yüz kızartıcı nedenle bombalanmasından bir gazi meclis sonucu ve efsanesi asla çıkarılmamalıdır.  


Yasama, yürütme ve yargıdan oluşan ve kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olan ulusal egemenliğin en önemli erki olan yasama erkini,  Türk Milletini temsilen onun adına kullanan Türkiye Büyük Millet Meclisinin 105. kuruluş yıldönümünü;  Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı altında Türk Milletine dayatılan ucube sistemin,  yüce meclisi işlevsiz bırakması nedeniyle, bu sene de buruk bir şekilde kutlayacağız. 

Buruk kutlayacak olsak da; Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, tüm ulusumuza ve çocuklarımıza kutlu ve mutlu olsun. 

Bizlere, Türkiye Büyük Millet Meclisini ve bu bayramı kazandıran Yüce ATATÜRK'e ve tüm emeği geçenlere şükran ve minnetlerimizi sunuyoruz, hepsine Allahtan rahmetler diliyoruz, mekanları cennet olsun.  


22/Nisan/2025

Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

Yozgat
Cumhur İttifakının kalesi YOZGAT; büyük bir sürpriz yaparak hiç beklenmedik bir şekilde ülkenin toplumsal muhalefeti adına iktidar meşalesini yaktı. 


Yozgat köylüsü, ATATÜRK'ü mahcup etmeyerek,  köylünün bu milletin efendisi olduğunu kanıtladı. 


Yozgat çiftçisi, geçtiğimiz günlerde traktörlerine binerek konvoy halinde motorize yürüyerek iktidara ilk uyarını yapmıştı. 


Bu eylemlerinden dolayı trafik güvenliğini ihlal ettikleri gerekçesiyle ağır para cezalarına çarptırılan Yozgat çiftçilerine CHP sahip çıkarak ve onların para cezalarını Özgür ÖZEL ve Ekrem İMAMOĞLU yüklenerek çok isabetli bir muhalefet örneği verdiler, bununla da kalamayarak CHP'nin  iller bazında yapmayı planladığı mitinglerin Samsun ilinden sonraki ikinci ayağını Yozgat ilimize alarak Yozgat çiftçilerinin direnişine sahip çıktı ve çiftçilerle CHP arasındaki bu karşılıklı sahiplenme duygusu büyük bir eyleme dönüşerek, yüzlerce traktör konvoyuyla başlayarak Yozgat meydanında hayata geçen büyük bir meydan mitingine tanık oldu bütün Türkiye. 


Kürsüye çıkan Yozgatlı bir çiftçimiz yaptığı konuşma ile mitinge damgasını vurdu. Ülke turpla şalgamla yönetilmez adaletle ve hukukla yönetilir diyerek,  iktidara ders verdi,  adeta şamar attı. Bu konuşmayı yapan köylümüz, her şey çok güzel olacak diyen Berkay'ı da aşarak adeta yıldızlaşmıştır. 


Yozgat mitingi;  toplumsal muhalefet adına,  topladığı kalabalık ve coşkunun da ötesinde,  Yozgat’ın beşeri ve politik sosyolojisi ve ideolojisiyle, bugüne kadarki oy dağılımına göre,  beklenmedik bir olay oldu. 


Yozgat ilimiz de hiç beklemediği bir şekilde ülkenin gündemine oturarak yıldızlaştı, tanımayanlar da tanımış oldular. 


Yozgat mitinginin ideolojik bir alt yapısı mevcut değildir. 


Yozgat mitingini başarılı kılan,  iktidarın;  ekonomide, demokraside, hak ve adalette ve özgürlüklerdeki dibe vuran başarısızlıklarıdır. CHP'nin ve dolayısıyla genel başkan Özgür ÖZEL'in başarısı ise; toplumsal muhalefeti tavanda değil tabanda birleştirerek,  toplumsal muhalefete öncülük ve liderlik yapmakta gösterdiği kararlılık ve becerisidir. Hakkını yemeyelim, tek başına iktidara savaş açan İMAMOĞLU'nun her şeyi göze alarak iktidarı en ağır sözlerle eleştiren kararlı muhalefeti ve cesareti de,  toplumsal muhalefeti ayağa kaldırmıştır.  


İktidar;  ekonomiyi ve gelirlerin  dağıtılmasındaki adaleti o kadar fazla bozmuş ve halkı fakirleştirmiş ve bununla da yetinmeyerek, fakir fukaradan alıp,  sınırlı sayıdaki varlıklılara kaynak aktarımına hız vermiştir ki; halkımız, ekmek için, karnımızın doyması için, ekmeğimiz karşılığında özgürlüklerimizden  vaz geçebiliriz deme seçiminden dahi yoksun kalmıştır. Bu nedenle, özgürlüklerini zaten baştan yitirmiş olan halkımız,  yitirdiği özgürlüklerinin karşılığında kendisine iş ve aş da bulamayan iktidara karşı tabanda birleşerek toplumsal muhalefet yapmayı kurtuluş olarak görmeye başlamıştır. 


Bugün itibariyle gündemi belirleyen ve psikolojik üstünlüğü eline geçiren toplumsal muhalefet ve ona liderlik eden CHP ve ÖZEL'in bu başarısı,  çok önemli ve değerlidir, ancak bu başarının kesintisiz devam ettirilmesinin sağlanması da,  o kadar önemli ve değerlidir. 


21/04/2025

Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

Endonezya’nın Atatürkçü Cumhurbaşkanı
Antalya Diplomasi Forumu nedeni ile Türkiye’ye gelen Endonezya Cumhurbaşkanı Prabowo Subianto’un Atatürkçü bir lider olduğunu biliyor muydunuz? İslam ülkelerinin içinde 281,2 milyon nüfusu ile dikkati çeken 17000 tane adaları olan Endonezya Cumhurbaşkanı Subianto Türkiye’deki Atatürk karşıtlarının şaşkınlıkları arasında “Atatürk benim idolüm” diyerek Atatürk’ü ve devrimlerini övmesi Atatürk’e alerjisi olan AKP-RTE grubuna muhtemelen “lahevle” çektirmiş olmalı.


Endonezya Cumhurbaşkanı Prabowo Subianto, Türkiye’ye gerçekleştirdiği resmi ziyarette Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nda milletvekillerine hitap etti. TBMM kürsüsünde, AKP’li vekillerin gözlerinin içine bakarak Atatürk’ü övdü: “Türkiye’nin, Endonezyalıların kalbinde özel bir yere sahip olduğunu vurgulayan Subianto, Türk tarihine ve özellikle Mustafa Kemal Atatürk’e duyduğu hayranlığı dile getirdi. “Gelişmekte olan ülkelerde Atatürk bir idoldür.” “Cesaretin temsilcisidir.” “Evimde Atatürk’ün heykeli var” diyen Endonezya Cumhurbaşkanı Subianto’nun konuşması ilgi ile izlenirken, iktidarın güdümünde olan TRT Haberlerinde, “Türkiye, Osmanlı’nın devamıdır” dediği bölümü ise iki kez yinelerken “Atatürk idolümdür” sözlerini sansürledi. Dünyanın Endonezya, Küba gibi nice ülkelerin devlet adamları tarafından Atatürk’ü anıp severlerken, bizim yöneticilerimizin bazıları tarafından “iki ayyaş”, “beton Kemal” gibi Atatürk’ü sevmediklerini belirten sözler söylenmesi gerçekten üzüntü verici. Yine15 ülkede heykeli olan, farklı ülkelerde 120 cadde ve 35 meydana adı verilen tek Dünya lideri Mustafa Kemal Atatürk’ün bu anıtlarına başka ülkelerde saldırılar olmazken, ne yazık ki Türkiye’deki bu   anıtlarına, güya “meczuplar” tarafından saldırılar yapılmakta. [i]


Arap devletlerinin içinde Tunus Lideri Habib Burgiba Atatürk hayranı iken, öteki Arap ülkelerinin hemen hepsinin Atatürk karşıtı tavırlarına hepimiz tanık olmuşuzdur. Türkiye ziyaretlerinde İran’la birlikte hiçbir Arap ülkesi Atatürk’ün Anıtkabir’ine gitmezler, gitmemek için İstanbul’da karşılanırlar, orada ağırlanırlar. Arapların içinde ancak Ürdün Kralı Abdullah Türkiye ziyaretinde Anıtkabir’i ziyaret ederek mozolede saygı duruşunda dururken duygulanmış gözleri yaşarmıştı. (Belki de dedesi Şerif Hüseyin’in Birinci Dünya Savaşında İngilizlerle iş birliği yaparak Osmanlı ordusunu arkadan vurmasının ihanetini anımsamış, onun verdiği pişmanlık üzüntüsü olsa gerek, diye düşünüyorum).


Arap ülkelerinden binlerce km uzakta Endonezya Cumhurbaşkanı Prabowo Subianto’nun, Dünyanın en büyük İslam ülkesinin konuk Cumhurbaşkanı Atatürkçü çıkıyor, Türkiye’deki Atatürkçüler nezdinde tebessüm yaratıp ilgi odağı oluyordu. Türkiye’nin, Endonezyalıların kalbinde özel bir yere sahip olduğunu vurgulayan Subianto, Türk tarihine ve özellikle Mustafa Kemal Atatürk’e duyduğu hayranlığı dile getirdi.


Türkiye’yi ziyaret eden konuk Cumhurbaşkanı   Subianto, Melis’te şunları söylüyordu: “Burayı görmüş, buranın tarihini ve buradaki insanların verdiği mücadeleyi hissetmiş biri olarak Türkiye'nin, Endonezyalıların kalbinde çok farklı bir yeri olduğunu söylemek isterim. Çünkü Endonezyalılar için Türkiye, en büyük Müslüman medeniyet. Bizler için Türkiye, aslında Osmanlı İmparatorluğu'nun, Osmanlı medeniyetinin de bir devamı ve biz aramızdaki tarihi ilişkileri hatırlıyoruz”.


“Evimde ve ofisimde Mustafa Kemal Atatürk’ün heykeli var”


Türk tarihinin hayranı olduğunu ve üzerine çalışıp öğrendiğini anlatan Subianto, “Türk tarihi, bana gerçekten ilham veriyor. Sizin tarihiniz bana ilham veriyor. Gençken bir idolüm, hayranlık duyduğum biri vardı. Benim kahramanım, benim ikonum gençken Mustafa Kemal Atatürk’tü. Fatih Sultan Mehmet de yine idollerimden, kahramanlarımdan biriydi. Eğer Cakarta'da benim makamıma ve evime gelecek olursanız, göreceksiniz ki, evimde ve ofisimde Mustafa Kemal Atatürk'ün bir heykeli var” diye konuştu.  İki ülke halkının bağımsızlık ve saygınlık mücadelesi, dayanışma ve karşılıklı hayranlık gibi duyguları paylaştığını dile getiren Subianto, iki ülkenin yüzyıllardır devam eden dostluğuna işaret etti. Subianto, Türkiye'deki liderlerin her zaman ülkesine dostça davrandığını, kendilerini çok iyi ağırladığını da belirtti. Subianto, Mustafa Kemal Atatürk'ün, kendi ülkesi dahil gelişmekte olan ülkelerde bir idol, örnek lider ve cesaret timsali olduğunu vurgulayarak, “Bir lider, vatanseverlik ve vazgeçmeme örneğidir; azim örneğidir” değerlendirmesinde bulundu.[ii]

Endonezya’nın başka bir cumhurbaşkanı (Kurucusu)

Endonezya’nın Atatürkçü Cumhurbaşkanı

Endonezya Devletinin kurucu Cumhurbaşkanı Ahmed Sukarno 28 Nisan 1959 da resmi Bayar Menderes döneminde ziyaret için Türkiye’ye geliyor. Ahmet Sukarno kadınlara fazla meyleden bir kişiliğe sahip. Böyle bir resmi davetle gelecek olan devlet konukları hakkında dış işlerimiz konuklarının fikir ve düşünceleri ile karakterleri hakkında önceden bilgi toplamak ve gezi programlarını buna göre yapmaktır. Ahmet Sukarno’nun kadın zafiyetini bildiğinden, misafirlerin talebi üzerine “kardeş ülke Türkiye” protokolünden “din kardeşi” olmamızdan cesaret alarak gizlice kadın isterler. Milli İstihbarat Teşkilatı’mız İstanbul Emniyet Müdürlüğü Ahlak Bürosu yetkileri gizli randevuevlerinden seçili mal-kadın aramaya başlarlar. İstanbul’da “Aşk tedarikçisi” olarak ün yapmış “Lüks Nermin’in” işyerinden genç ve güzel bir “çalışan” güzel kadınlardan seçmecesi seçmeli konuğa (Ahmet Sukarno’ya) sunarlar.


Şu işe bakın ki kardeş Müslüman ülke Endonezya’nın Cumhurbaşkanı Prabowo Subianto Atatürk hayranı iken, aynı ülkenin ilk Cumhurbaşkanı Ahmet Sukarno da kadın düşkünü bir yönetici.


Endonezya Devletlerinin kurucu Cumhurbaşkanı Ahmed Sukarno resmi ziyaret için ülkemize geldiği sırada “kardeş ülke Türkiye” protokolünden. Ertesi gün bizim dışişleri protokol yetkililerinden “din kardeşi” olmamızın güveni ile bir ricada bulunuyor. Geleneksel konukseverliğimize ve din kardeşliğimize gölge düşmesin diye de bu “rica” (kadın talebi) anında kabul ediliyor, 1959'da Türkiye'ye gelen zamanın Endonezya Cumhurbaşkanı Sukarno'un koynuna o günlerin en namlı randevucusu Lüks Nermin'in kızlarından birini sokup başkana belsoğukluğu bulaştırılmasına dayanan bir yakınlıktır bu...


Yapılan kadın ikramı iki Müslüman ülke devlet yetkililerine yakışmıyorsa da bu kadın ikram işleri tarihin her devrinde gizli yapılırdı. Sonradan anlaşılır ki tedarikçi Lüks Nermin’in seçim gönderdiği genç güzel kadın zührevi ‘belsoğukluğu’’ hastalıklıdır.


Neyse Endonezya Cumhurbaşkanı Ahmet Sukarno resmi-gayri resmi temaslarını ziyaretlerini tamamladıktan sonra memnun bir şekilde Müslüman Türk topraklarından Müslüman Endonezya’ya döner. [iii]


Türkiye’nin Dış İşleri Bakanlığı yetkililerinin, değişik biçimde memnun ederek gönderdikleri “din kardeş” Ahmet Sukarno’dan sıcak bir teşekkür belgesi beklerler Endonezya’dan bir “teessüf” edilen haber geliyor. Cumhurbaşkanı Sukarno’nun cinsel yolla bulaşan bir hastalığa yakalandığı belirtilmekle kalmıyor, durum diplomatik bir dille protesto da ediliyor. Bir tür “nota” veriliyor. Değişik kadınlarla böyle teması olan kişi ister amele olsun ister bey olsun ister paşa olsun ayırım yapmadan bu zührevi ‘belsoğukluğu’’ hastalığına yakalanır. Tabi bizim Dış İşlerimizin ne yanıt verdiklerini bilmiyoruz. Böylece aynı ülkenin (17000-on yedi bin adalı Endonezya’nın) iki devlet adamının ilginç tavırları tarihe düşmüş oldular. [iv]


Cevat Kulaksız   Cevat Kulaksız kulcevat599@gmail.com


SON NOTLAR

[i] (Https://www.birkultur.com/2022/11/15/dunyadaki-ataturk-anitlari/)


[ii] Kaynak: Merve Ağrıç https://ilkses.com.tr/siyaset/endonezya-cumhurbaskani-subianto-nun-ataturk-hayranligina-cankiri-dan-destek-mesaji-397658


[iii] https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/murat-bardakci/luks-nerminin-tezg-hindan-sukarno-da-gecmisti-39020435-


[iv] Baharlar tekin değil! Ahmet Tan 13 Nisan Cumhuriyet 2025 Pazar

Keyfi Ve Hukuk Dışı Tutuklamaların En Korkunç Sonucu Ne Kadar Süreceğindeki Belirsizliktir
Bir hukukçu olarak,  tutuklamanın yasal koşullarını yaza yaza,  parmaklarımız nasır tuttu. 

Keza, tutuklamanın yasal koşullarını anlata anlata da,  dillerimizde tüy bitti. 

Aslında,  Ceza Muhakemesi Kanunumuz tam uygulansa,  çok ağır cezaları içeren belli başlı ağır cezalık suçlar dışında hiç kimseyi tutuklamak mümkün olamaz. 

Kusur yasada değil, uygulayıcılardadır. 

Ben çok beğenirim güzel bir söz vardır. 

O söz der ki; kötü yasa yoktur,  kötü uygulayıcı vardır. 

En iyi demokratik ve özgürlükçü bir yasa dahi,  kötü uygulayıcılar elinde kötü sonuçlar doğurur, en kötü ve antidemokratik bir yasa ise,  iyi uygulayıcıların elinde çok iyi sonuçlar verir. 

İşte şu anda ülkemizde yaşanan hukuk sorunu,  anayasa ve yasalarımızdan değil, kötü uygulayıcılarımızdan kaynaklıdır. 

Ceza Muhakemesi Kanunumuzun bugün yürürlükte olan hükümleri de,  uygulamanın aksine,  tutuklamayı istisna kılmaktadır. Zaten asıl olan da tutuksuz yargılanmak değil midir?

Buradan herkesin gözünden kaçırdığı bir yasal gerçeği de ifade etmem gerekirse; bizim hukuk sistemimizde, tutuklamanın yasal koşulları mevcut olsa dahi,  tutuklama konusunda hakimin elini kolunu bağlayan mecburi tutuklama müessesesi yoktur. Hakim, somut olayın. şüpheli veya sanığın özel koşullarına göre vicdani kanaatini ve takdir yetkisini kullanarak,  tutuklama kararı vermeyebilir dahi. 

Hal böyleyken,  bizdeki uygulamaya baktığımızda,  bırakınız tutuklama nedenleri olduğu halde tutuklama kararı vermemeyi, tutuklamanın yasal koşulları olmadığı halde,  hakimlerimiz kolaylıkla tutuklama kararı verebilmektedir. 

Ülkemizin içinde bulunduğu bugünün siyasal koşullarında;  maalesef,  hukuk ve hukukun üstünlüğüne dayalı bir yargı yerine,  hukukun geçerli olmadığı,  her türlü hukuksuzluğun geçerli olduğu, kural ve yasa tanımaz, gayrinizami bir gerilla yargısı hüküm sürmektedir. Tıpkı, gayrinizami, gerilla harbi benzeri. 

Belirli kuralları olan nizami harp tekniğine ve usullerine göre yetiştirilmiş büyük ve güçlü orduların dahi baş edemedikleri, yenilgiye uğradığı ve büyük kayıplar verdiği gayrinizami gerilla harplerinin korkunç sonuçlarıyla doludur dünya harp tarihi. 

CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı İBB Başkanı İMAMOĞLU'da;  işte,  yasal nedenlerle değil, siyasal nedenlerle keyfi olarak tutuklanarak politikadan enterne edilmiştir. 

İMAMOĞLU ve avukatlarının işi bu nedenle çok zordur. Karşılarında, kuralların ve yasaların işlediği nizami bir yargı yoktur. 

İMAMOĞLU,  keyfi ve hukuk dışı tutuklanmıştır. Bu, tutuklanan açısından  çok korkunçtur. Tutuklama belirli yasal koşul ve kriterlere göre yapılmadığı için, İMAMOĞLU'nun tutukluluk haline son verilerek tahliye edilmesi de, yasanın öngördüğü kriterlere göre değil, keyfi olarak karar altına alınacağından,  İMAMOĞLU'nun tutukluluk halinin ne kadar süreyle devam edeceği,  maalesef belirsizdir. 

Yasal koşul ve kriter içermeyen keyfi ve hukuk dışı tutuklamaların en korkunç sonucu da, ne kadar süreceğindeki bu belirsizliktir. 


07/04/2025

Güner YİĞİTBAŞI

Hukukçu

Bırakın Şu Duygusallığı Ve Popülist Davranışları
Bugün,  CHP olağanüstü kongresini yaptı ve Özgür ÖZEL tek aday olarak girdiği seçimi, oy birliğine yakın bir çoğunlukla kazanarak güven tazelemiş oldu. Olağanüstü kongreye gidiş nedeni,  partiye yönelik bir musibeti defetmek amacı taşıyordu, ancak bu sayede her şerde bir hayır vardır sözü gerçek oldu ve CHP,  tazelenmiş oylarla güven oyu alan Özgür ÖZEL ile daha güçlü bir şekilde yoluna devam etme ve ERDOĞAN'ın korkulu rüyası olma imkanına kavuştu. 


Biz,  bu nedenle,  olağanüstü kurultayın,  partiye ve milletimize hayırlı olduğunu kabul ediyoruz. 


Ancak bir itirazımız var tabi. Özgür ÖZEL;  kurultay konuşmasında, delegelerden özel bir ricada bulunarak, ” her şey çok güzel olacak” sloganını ilk kez kullanan ve şu anda tutuklu bulunan 19 yaşındaki üniversite öğrencisi Berkay isimli gencimizin parti meclisine seçilmesini,  öneri olarak sundu. 


Bize göre,  bu istek ve tercih; gereksiz,  çok duygusal ve popülist bir yaklaşım olup,  tasvip edilecek bir yanı bulunmamaktadır. 


Niçin mi?


Bu gencimiz henüz üniversite öğrencisi olup,  önünde okulunu bitirmek gibi bir sorumluluğu var. Politik bir tecrübesi de yok. Seçilip seçilemeyeceğini henüz bilmiyoruz ama,  bu aşamada,  bu gencimize parti meclisi üyeliğini armağan etmenin ne ülkemize, ne partiye ve ne de bu gencimize asla bir faydası yoktur. Daha talebe olan ve okulunu bitirme gibi önemli bir sorumluluğu olan bu gencimizin aklını karıştırmaya ve hayatında öğrencilik dışında başka bir sayfa açtırmaya kimsenin hakkı yoktur. Bu gence sahip çıkarak  bir iyilik mi yapacaksınız? bunun başka yolları da vardır mutlaka. 


CHP bir genci illaki parti meclisinde görmek istiyorsa,  duygusal bir yaklaşımla bu genç niçin Berkay olarak tercih edilmiştir? Duygusal yaklaşım dışında, bu gence karşı bir diyet borcu bulunmamaktadır partinin. 


Partinin gençlik kollarında faal olan,  partiye yıllarca emek vermiş partili genç yok muydu? Parti Meclisi üyeliğini daha fazlasıyla hak etmiş gençler dururken,  tercihin Berkay'dan yana kullanılması,  duygusal bir yaklaşım olup,  bu seçimi ondan daha fazla hak etmiş,  ancak kamuoyunun önüne çıkma fırsatı bulamamış birçok partili aktif ve gizli kahraman  gençlerimiz,  bu tercih medeniyle,  haklı olarak içten içe üzüleceklerdir. 


Bu parti,  benzetmek gibi olmasın, vaktiyle KILIÇDAROĞLU döneminde,  aynı duygusal yaklaşımla,  mağdur gözüyle bakılan Teğmen Mehmet Ali ÇELEBİ için de aynı şekilde bir tercihte bulunmuş ve parti bu tercihin hiçbir hayrını görememiş ve  sonunda büyük bir hüsrana uğramıştı. 


Biz CHP yöneticilerinden;  duygusallık dışında kalarak,  daha akıllı ve gerçekçi politik tercihlerde bulunmalarını diliyor ve talep ediyoruz. 


06/04/2025

Güner YİĞİTBAŞI

Adli Kontrol Elma Şekeri Değildir
Maşallah, İstanbul Mahkemesi olmaktan çıkıp,  adeta topyekûn Türkiye Mahkemesi haline getirilen Çağlayan adliyesinin sulh ceza hakimleri, yasal koşulları olmasa da,  huzuruna çıkarılan herkese elma şekeri gibi adli kontrol dağıtıyor. 


Gerçekten,  konuyu bilmeyenler,  herkese bol keseden verilen adli kontrol kararını,  bir ayrıcalık,  bir elma şekeri zannetmeye başladılar. 


Değil tabi. 


Adli kontrol;  bir suçu işlediğine dair hakkında kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve kaçma şüphesinin ve/veya delillerin karartılmasına yönelik somut olguların  bulunduğu kişiler hakkında,  tutuklama kararının yerine geçmek üzere verilen,  bir ikame tedbir kararıdır. 


Adli kontrol kararı verilebilmesi için de,  mutlaka ve mutlaka,  tutuklamanın yasal koşulları aranacaktır.  Yani, adli kontrol kararı,  tutuklamanın yasal koşulları olmadığı için verilebilen bir karar değildir, tutuklama kararı verilebilmesinin yasal koşulları olacak, ancak;  tutuklamanın;  örneğin,  sadece kaçma şüphesinin  var olmasına rağmen,  deliller zaten toplanmış ve toplanacak başka delil kalmamışsa, mesela,  sosyal medya paylaşımı ile bir suç işlenmişse, delilleri karartma ihtimali olmayacağı için,  tutuklama kararının yerine,  adli kontrol kararı,  örneğin yurt dışına çıkış yasağı ve imza verme zorunluluğu yeterli olacağından, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararının yerine geçmek üzere adli kontrol kararı verilerek kişi serbest bırakılabilecektir. 


Demek ki; adli kontrol kararı,  bir elma şekeri olmayıp,  özgürlüğü kısıtlayan ve tutuklama nedenlerinin varlığını zorunlu kılan,  tutuklama yerine kaim olmak üzere verilebilecek olan bir tedbir kararıdır. 


Adli kontrol kararının iki hali mevcuttur. 


Birincisi; savcı, sanık veya şüpheliyi,  doğrudan adli kontrol kararıyla serbest bırakılması talebiyle sulh ceza hakimine sevk etmesi hali olup, bu halde, hakim savcının talebine uymakla mükelleftir. Hakim, ben tutuklama kararı veriyorum diyemeyecektir. Bu durumda hakim;  ya savcının talebine uyarak sadece adli kontrol tedbiriyle serbest bırakma kararı verecek veya koşullarının olmadığı gerekçesiyle,  adli kontrol koşulu olmaksızın kişinin salıverilmesine karar verecektir. 


Adli kontrolün ikinci hali ise; savcı,  sanık veya şüpheliyi tutuklanmasına karar verilmesi talebiyle sulh ceza hakimliğine sevk etmesine rağmen, hakimin bu talebi uygun bulmayarak,  tutuklama tedbirinin yerine,  adli kontrol tedbir kararıyla kişiyi serbest bırakmasıdır. Hakim, şüphesiz savcının tutuklama talebine rağmen,  tutuklama ve adli kontrol kararlarının her ikisinden birini dahi vermeden sanık veya şüphelinin koşulsuz salıverilmesine de karar verebilecektir.


04/04/2025

Güner YİĞİTBAŞI

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget