15 Temmuz'u Demokrasi Günü Olarak Kutlamaya Yüzümüz Var Mıdır?
Bugün, 15/Temmuz/2025
15 Temmuz; ülkemizde
demokrasiye son vererek, tek adama
(FETÖ) dayalı otoriter ve faşist, dini esaslara dayalı, anti-demokratik ve
anti-laik bir diktatörlük kurmak için, sinsi planlar yaparak, bu planı bir bir
uygulamaya koyan hain FETÖ'nün; iş başındaki AKP iktidarıyla işbirliği halinde,
Türk Silahlı Kuvvetlerinin büyük bölümüne sızarak ve yuvalanarak, amacını
gerçekleştirmek için düğmeye basıp darbe girişiminde bulunduğu günün, dokuzuncu yıl dönümüdür.
Gün, hamaset yaparak, sadece
hain FETÖ'yü yerden yere vurup, ülkemizde olmayan demokrasinin edebiyatını
yapma ve gerçeklerin üzerini örtme günü değil, korkmadan ve çekinmeden, eğri
oturup doğru konuşma, objektif olarak, 15
Temmuz darbe girişiminden kurtulan demokrasimizin; demokrasi adına, demokrasi
kullanılarak yok edildiği içler acısı durumuna bakarak, gerçek bir değerlendirme yapma ve sözüm ona
darbe girişiminden kurtarılan demokrasimizin, darbeyi başarısız kılmakla ve
bugünü demokrasi günü olarak ilan edip
kutlamakla övünen AKP iktidarı tarafından yok edildiği bugünkü acıklı
halini değerlendirme ve gözler önüne serme günüdür.
Darbe girişiminde bulunan
FETÖ'nün; paralel bir yapı olarak, devleti ele geçirerek darbe girişiminde
bulunabilecek güce erişmesinde; AKP iktidarının, atama kararnamelerindeki, meclise sunduğu yasa
teklif ve tasarılarındaki imzalarını ve icraatlarını yok sayarak, sadece
FETÖ'yü suçlamak, FETÖ'nün güçlenmesindeki AKP katkılarını yadsımak ve yok
saymak, kendimizi aldatmak ve
demokrasimize yapacağımız en büyük kötülük olur.
15 Temmuz darbe girişimi
önlenmiştir de ne olmuştur?
Ondan sonra neler yapılmıştır,
darbe mağduru iş başındaki siyasal iktidar, samimi bir şekilde demokrasimize
sahip çıkarak, demokrasimizi ve özgürlükleri daha yukarılara mı taşımıştır?
Yoksa, demokratik seçimle
işbaşına gelen iktidar, yine seçimle iş
başından gitmelidir düşüncesiyle, demokrasiyi sadece seçimlere mi
indirgemiştir?
Siyasal iktidarın tek derdi, FETÖ
darbesiyle iktidardan düşürülmemek midir, yoksa gerçekten demokrasinin özü olan laik ve demokratik
insan hak ve özgürlüklerine sahip çıkmak mıdır?
Bugün, ülkesini ve
demokrasisini seven gerçek demokratlar; korkmamak ve hamaseti bırakarak, eğri
oturup doğruları konuşmak ve bu soruların gerçek cevaplarını arayıp bulmak
zorundadırlar.
15. Temmuz FETÖ darbe
girişimi önlenmiştir de, sonrasında
neler olmuştur?
Bir düşününüz lütfen. AKP
iktidarı, darbe girişiminin önlenmesinden sonra, FETÖ yerine bizzat kendisi, demokrasiyi yok etmek için öyle kötü şeyler
yaptı ki; bu ülke insanı, FETÖ darbe
girişiminden kurtulduğuna dahi sevinemedi, sevinci kursaklarında kaldı.
Sahi, bir hatırlayınız, ERDOĞAN'ın
FETÖ için söylediklerini.
Ne istediler de vermedik, ne
istedilerse verdik.
Aynı menzile (hedefe)
birlikte gidiyorduk.
Demedi mi?
FETÖ ile AKP iktidarı
ortaklaşa aynı menzile birlikte giderken, iktidar hırsı ve yarışı içindeki FETÖ,
AKP iktidarını alaşağı ederek hedefe tek
başına gitmeye kalkışmış ve darbe girişiminde bulunmuştur. Bu darbe girişimi; laik demokrasiyi yıkarak siyasal islami
esaslara dayalı otoriter bir rejim
kurmayı ve AKP iktidarını dışlayarak yok etme amacına yönelik illegal bir
eylemdir. İşin korkunç ve düşündüren
yanı ERDOĞAN'ın aynı menzile birlikte gidiyorduk şeklindeki samimi itirafıdır.
Darbe girişiminden sonra, darbeye katılan hainleri soruşturan savcıların
iddianamelerinde ve darbeci FETÖ'cüleri yargılayarak mahkum eden mahkemelerin
gerekçeli kararlarında; FETÖ'nün menzili,
hedefi ve amacı açıkça yer almaktadır, açınız bakınız ve AKP iktidarının FETÖ ile
birlikte gitmekte olduğu menzili anlayınız. Bu menzilin; demokrasi, laiklik ve özgürlükler olmadığını
açıkça göreceksiniz.
Sayın ERDOĞAN'ın; 15. Temmuzu,
demokrasi günü ve bayramı olarak
kutladığına ve nutuklar attığına bakmayınız. O, ülkenin darbe girişiminden, demokrasinin, FETÖ'nün elinden kurtulduğuna değil, iktidardan
düşürülemediğine sevinmekte ve şükretmektedir, kendisinin, FETÖ ile aynı menzile gittiğine dair açık ve
samimi itirafları vardır ve FETÖ'nün demokrasiyi yıkarak faşist bir din devleti
kurmayı hedeflediği ve amaçladığı mahkeme kararlarıyla tescil edilmiştir.
Parantezi kapayarak devam
edelim.
Darbe girişiminden beş gün
sonra, bu darbe girişimi vesile yapılarak, 20. Temmuz günü, darbeden kurtulan ve
demokrasiyle yeniden tanışan, demokrasiye şükretmesi ve iyi ki demokrasi varmış
demesi gereken AKP iktidarı tarafından ülkemizde olağanüstü hal ilan edildi ve
yıllarca, bu ülke olağanüstü hal altında
idare edildi.
Olağanüstü hal yönetimi, geçici
ve Anayasal demokratik bir yönetim tarzıdır, koşulları varsa ilan edilebilir, buna
bir diyeceğimiz yoktur.
Ancak, olağanüstü hal
yönetiminin anayasal kuralları vardır. Olağanüstü hal döneminde acil ve sadece olağanüstü halin ilanını
gerekli kılan konulara sınırlı kanun hükmünde kararnameler çıkarılabilecekken, ERDOĞAN
başkanlığında çıkarılan Cumhurbaşkanlığı Olağanüstü hal kararnameleriyle, devletin
yapısı değiştirilmiş, kökleşmiş kurumlar kapatılmış, demokrasiyi teminat altına
alan kurum ve kurallar yok edilmiştir. Olağanüstü halin ilanını gerekli kılan konular
dışında, yasa gibi her alanı düzenleyen
kurallar içeren olağanüstü hal kararnameleri çıkarılarak, meclis devre dışı bırakılmış ve anayasa açıkça
ihlal edilmiş, ülkemiz keyfi ve anti
demokratik bir yönetimin altına sokulmuştur.
Sonrasında anayasa
değiştirilerek, Cumhurbaşkanlığı Hükümet
sistemi adı altında ucube bir rejim tesis edilmiş, partili cumhurbaşkanıyla
bugünkü antidemokratik ve anti laik düzen kurulmuş, yargı bağımsızlığı ve
kuvvetler ayrımı ilkesi kaldırılmış, yasama, yürütme ve yargı tek elde sarayda
birleşmiş, ülke; saraydan ve tek adam
tarafından kararnamelerle, yargıya ve yasama ‘ya saraydan verilen talimatlarla
yönetilmeye başlanmıştır.
Yargı bağımsızlığı yok
edilmiş, yargı Türk Milleti adına değil saray adına yetki kullanmaya
başlamıştır.
FETÖ'nün iktidar ortağı iken
yargı ne ise, bugün de yargı odur.
Kumpas davalar, haksız
tutuklamalar artarak devam etmektedir.
FETÖ'nün siyasal iktidar
ortağı olduğu dönemde yargılanan aynı gazeteciler, bugün de, AKP iktidarını eleştirdiler diye, bugünün
bağımlı yargısı tarafından tutuklu olarak yargılanmaktadır.
Gazetecinin kimliği hiç
önemli değildir. Dün FETÖ'nün, bugün ise,
ERDOĞAN yargısının yargıladığı
gazetecilerin ortak yanları; laik, demokrat, özgürlükçü olmaları ve siyasal
iktidarı haklı olarak eleştirmeleri ve ülkelerini seven kişiler olmalarıdır.
Seçimle iş başına gelen ana
muhalefet partisinin belediye başkanları, hukuk dışı gerekçelerle, kanıt olmaksızın tutuklanarak görevden
uzaklaştırılmakta ve milli irade yok sayılmaktadır.
Dinin ve etnik kökenin yok
sayılarak, etnik kökeni ve dini ne olursa olsun, sadece Türk vatandaşlığı kavramına dayalı, üniter
devlet olmanın olmazsa olmazı, ulus
devlet kavramı yok edilerek, Türk, Kürt ve Arap etnik kökenini ve İslam’ı temel
kabul eden ümmet esasına dayalı ve çok parçalı yeni bir millet ve devlet
kavramı icat edilerek, üniter ve ulus devleti terk etmenin sinyalleri
verilmektedir.
Bu koşullarda, bu güzel
ülkemizde; 15. Temmuzları, demokrasi günü ve bayramı olarak kutlamaya, en başta AKP iktidarı olmak üzere, kimsenin yüzü ve hakkı yoktur.
Hep birlikte demokrasimizin
ruhuna bir Fatiha okumak, tek yapmamız
gereken gerçekçi bir davranış olacaktır.
Demokrasi; ha darbeyle ve
silah zoruyla yok edilmiş, ha devleti yönetenler tarafından, devletin ve yasaların gücü ve koruması
kullanılarak içeriden yok edilmiş, biz insanlar için hiç önemli değil, önemli
olan demokrasinin yaşatılması ve geliştirilmesidir.
15 Temmuzda darbe
girişiminden dersler çıkarılmamış ve darbeci GÜLEN Cemaati yerine yeni
cemaatler Devlet'e sızmış ve siyasal iktidarın gözdeleri olmuştur.
15/Temmuz/2025
Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu