Son Konular
Abbas Güçlü Ahmet Tan Alev Coşkun Ali Eralp Ali Sirmen Ali Tartanoğlu Alican Uludağ Altan Öymen Arslan BULUT Ataol Behramoğlu Atilla Kart Aydınlık yazarları Ayşenur Arslan Barış Yarkadaş Bedri Baykam Bekir Coşkun Bilim Teknik Bozkurt Güvenç Burak H. Özdemir Bülent Soylan Can Ataklı Can Dündar Celal Şengör Cengiz Önal Cengiz Özakıncı Cevat Kulaksız Ceyhun Balcı Coşkun Özdemir Cumhuriyet yazarları Cüneyt Arcayürek Deniz Kavukçuoğlu Doğan Kuban Dr. M. Galip Baysan Dünya haberleri Ece Temelkuran Ekonomi Emin Çölaşan Emine Ülker Tarhan Emre Kongar Erdal Atabek Erdal Atıcı Eren Erdem Ergin Yıldızoğlu Erhan Karaesmen Erol Manisalı Ertuğrul Kazancı Eğitim Ferhan Şensoy Fikret Bila Fırat Kozok Gündüz Akgül Güner Yiğitbaşı Güngör Mengi Güray Öz Gürbüz Evren Hakkı Keskin Hasan Pulur Hayrettin Ökçesiz Hikmet Sami Türk Hikmet Çetinkaya Hulki Cevizoğlu Hüner Tuncer Hüseyin Baş Işık Kansu Işıl Özgentürk Kemal Baytaş Kemal Kılıçdaroğlu Kurtul Altuğ Köşe Yazıları Kürşat Başar Levent Bulut Levent Kırca Leyla Yıldız Mehmet Ali Güller Mehmet Faraç Mehmet Haberal Mehmet Halil Arık Mehmet Türker Melih Aşık Merdan Yanardağ Meriç Velidedeoğlu Mine Kırıkkanat Miyase İlknur Mustafa Balbay Mustafa Mutlu Mustafa Sönmez Mümtaz Soysal Müyesser Yıldız Necati Doğru Necla Arat Nihat Genç Nilgün Cerrahoğlu Nuray Mert Nusret Ertürk Oktay Akbal Oktay Ekinci Oray Eğin Orhan Birgit Orhan Bursalı Orhan Erinç Rifat Serdaroğlu Ruhat Mengi Rıza Zelyut Sabahattin Önkibar Saygı Öztürk Sağlık Selcan Taşçı Serpil Özkaynak Sevgi Özel Sinan Meydan Siyaset Soner Yalçın Spor Sözcü yazarları Süheyl Batum Tarih Tarım Tayfun Talipoğlu Tekin Özertem Tülay Hergünlü Tülay Özüerman Tünay Süer Türey köse Türkiye Türkkaya Ataöv Utku Çakırözer Uğur Dündar Uğur Mumcu Vatan Yazarları Video Yakup Kepenek Yazı Dizileri Yaşar Nuri Öztürk Yaşar Öztürk Yener Güneş Yeniçağ yazarları Yurt Yazarları Yüksel Pazarkaya Yılmaz Özdemir Yılmaz Özdil Zeki Tekiner Zeynep Göğüş Zeynep Oral Zulal Kalkandelen chp genel lozan muharrem ince Çiğdem Toker Ömer Yıldız Özdemir İnce Özgen Acar Özgür Mumcu Öztin Akgüç Ümit Zileli İlhan Cihaner İlhan Selçuk İlhan Taşçı İnci Aral İrfan O. Hatipoğlu İsmet İnönü Şükran Soner

Atatürk’ün Anısına…- Gündüz Akgül
Son günlerde büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’e  haince saldırı ve sataşmalar gündemin baş sırasına oturdu.
Ne yazık ki bu ülkenin kurtarıcısı ve kurucucunu hala anlamayanlar olmasına karşın, yurt içinde ve yurt dışında anlayanlar çoğunluğu oluşturmaktadır.
Atatürk’ün ilke ve devrimlerini içselleştirmiş biri olarak, aşağıda sunacağım anılar, tüm itirazlara karşın Atatürk’ün büyüklüğünü çok iyi kanıtlamaktadır.
Anlamayanlara duyurulur.
19.11.2018
Gündüz AKGÜL 
Emekli Cumhuriyet Savcısı

Atatürk, ünlü güreşçi Kurtdereli'ye ödül olarak 1000 liralık bir İş Bankası çeki veriyor. Altını Kemal Atatürk diye imzalıyor, zaten çeklerde resmi de var. Pehlivan çeki İş Bankası'na götürüyor; kendisine 1000 lirayı ödüyorlar. O dönemde muazzam bir para.
Ama Kurtdereli hala bekliyor. "Ne bekliyorsun pehlivan?" diye sorduklarında çeki beklediğini söylüyor.
"Parayı aldın, çek bizde kalacak" diyorlar.
"O zaman alın 1000 liranızı, verin çekimi" diyor. "Onda Atatürk'ümün imzası var." Ve parayı iade edip Atatürk imzalı çeki sevgiyle cebine yerleştirerek gidiyor.                      xxx

Yıl 1996, Haiti Cumhurbaşkanı ölür. Bir vasiyet bırakmıştır. Haiti'ye baktım haritada bir kutup kadar uzak ülke. Haiti Cumhurbaşkanı 1996 da öldüğünde vasiyeti açılır.
Vasiyetinde mezar taşına yazılması için bir metin bırakmıştır. Haiti
Cumhurbaşkanının bugün mezar taşında yazan hitabeyi sizlere okumak
istiyorum. Diyorki "Bütün ömrüm boyunca Türkiye'nin lideri Mustafa Kemal
ATATÜRK'Ü anlamış ve uygulamış olmaktan dolayı mutlu öldüm"
(Araştırmacı Yazar Prof.İlknur GÜNTÜRKÜN KALIPÇI’nın derlemelerinden alıntıdır.)
xxx

Yazımızın bu bölümüne Hilmi Yücebaş'ın Atatürk'ün Hatıraları isimli eserinden 'hoş' bir alıntı ile nokta koyalım:
Yıl 1938 10 Kasım, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde bir Alman Profesör, Atatürk'ün öldüğünü duyunca şaşırmış, derse girip girmemeye karar verememiş. Rektöre müracaat ederek,"Efendim mütereddidim acaba ne yapsam?" diye sormuş. Rektör "Sizde büyük bir adam ölünce ne yapılıyorsa onu yapın "diye cevap verince Alman Profesör kollarını iki yana sarkıtarak "Ama bizde bu kadar büyük bir adam olmadı ki" demiş. (Hilmi Yücebaş’ın Atatürk’ün hatıraları adlı eserinden)
İşte bizim Atatürk'ümüz bu... İşte büyüklük bu... İşte itibar bu... Lider bu…
Bu sevgi yüreklerimize öyle işlenmiştir ki o söküp atmaya kimsenin gücü yetmeyecektir.

Demokrasilerde Herkes Haddini Bilmek Zorundadır
Demokrasilerde sıfatı ve makamı ne olursa olsun; herkes, anayasa ve yasaların emrettiği şekilde hareket etmek ve haddini bilmek zorundadır.

İnsanlar bulundukları makam ve mevkisinin imkan, yetki ve dokunulmazlıklarından yararlanarak, kendilerini anayasa ve yasaların üstünde görerek, kendi gizli ideolojilerinin ve özledikleri düzenin gerektirdiği şekilde davranış sergileyebilirler ve işgal ettikleri makam itibariyle, bugün için kendilerinden hesap sorulamayabilir. Ama bu demek değildir ki, suçsuzlar. Suçludurlar ama takipsiz kalmışlardır.

Şu Diyanet İşleri Başkanının yaptığı rezalete bir bakar mısınız?

Bu ne büyük bir cüret, Türk Milletine ne büyük bir saygısızlıktır.

Bu ülkenin ve Diyanet İşleri Başkanlığının kurucusu ATATÜRK, 10 Kasım Cumartesi günü ölüm yıl dönümünde anılacak, bir gün önce Cuma Namazında okunan hutbede, ATATÜRK'ün adı anılmıyor ve ondan övgüyle bahsedilmiyor ve ona rahmet dilenmiyor, yok sayılıyor.

Buna karşılık, Diyanet İşleri Başkanı denilen o zat; zamanlama itibariyle çok manidar olan aynı gün, ATATÜRK'e salyalarını saçarak hakaret eden, Yunan askerini öven, kurtuluş savaşında Yunan'ın galip gelmesini arzuladığını korkusuzca açıklayabilen, şerefsiz, vatan haini ve karşı devrimci bir mahluku ziyarete koşuyor.

Hem de resmi sıfatıyla, resmi kıyafetiyle ve makam aracıyla.

Ben hukukçuyum, ceza hakimliği, savcılık yapmış ve şu anda da ceza avukatlığı yapmaktayım, bu nedenle çok iyi bilirim. İllegal örgütler vardır, şimdilerin gündemindeki FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü gibi. İllegal terör örgütlerinin üyesi olmakla suçlanarak çok kişi yargılanmaktadır.

Peki güzel de, bir kişinin terör örgütü üyesi olduğunu nasıl anlayacak yargıçlarımız?

İllegal örgütlerin, gizlilik gereği, tutmak zorunda oldukları aleni bir üye kayıt defterleri yoktur, bu nedenle olmayan üye kayıt defterine bakıp bir sonuca varamazsınız. O zaman ne yapılacak? Örgüt üyesi olmakla suçlanan kişinin üzerinde, evinde ve iş yerinde yapılan aramalarda ele geçirilen belge ve sair maddi bulgu ve delillere ve/veya kişinin dış aleme yansıyan illegal eylem ve söylemlerine bakılarak bir sonuca varılacaktır.

Şu anda, FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü üyeliğinden suçlanan binlerce kişi ağır ceza mahkemelerinde yargılanmakta ve çocuklarını Fetö yanlısı olduğu iddia edilen hem de yasal olan okullarda okuttukları, Fetö yanlısı olduğu iddia edilen yasal bir bankada hesap açtırdıkları, Fetö yanlısı olduğu iddia edilen bir şirkette ekmek parası için çalıştıkları, bazı ülkelere seyahat ettikleri, Fetö yanlısı oldukları iddia edilen bazı yasal derneklere üye oldukları gerekçeleriyle FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü üyesi olmaktan ağır cezalara çarptırılmaktadır.

Yargının bu uygulamasından hareket ettiğimizde, ATATÜRK'e ve onun şahsında demokratik ve laik hukuk düzenine ağır küfürler eden, eleştiren, demokratik ve laik düzenin değişmesini, saltanatı ve hilafeti savunan, istiklal savaşının zaferle sonuçlanmasına üzüldüğünü beyan eden ve ülkenin bağımsızlığını inkar eden Kadir MISIRLIOĞLU'nun savunduğu tüm bu fikir ve düşüncelerini, arzularını ve özlemlerini bilerek ve isteyerek, o vatan haini karşı devrimciyi, hangi nedenle olursa olsun ziyaret eden ve ona arka çıkan her kimse, hukuk nazarında onun en büyük destekçisi ve teşvikçisi, ona ve onun zihniyetine yardım ve yataklık eden kişi konumuna gelecektir.

Bu itibarla, buradan ilan ediyoruz, geçmişe bir çizgi çekiyoruz ve bugünden itibaren beyaz bir sayfa açıyoruz ve diyoruz ki; bugünden itibaren, cinsiyeti, etnik kökeni, dini, makamı, mevkii ne olursa olsun, Vatan haini, karşı devrimci ve ATATÜRK düşmanı Kadir MISIROĞLU'nu ve onun zihniyetindeki kişi ve kurumları, hangi nedenle olursa olsun ziyaret eden, öven, arka çıkan, destekleyen kişiler; bize göre ve hukuk nazarında, aynı kafa yapısında ve aynı zihniyetin temsilcileri ve karşı devrimci olup, insan hak ve özgürlüklerine dayalı demokratik ve laik hukuk devleti ve Cumhuriyet ve de ATATÜRK karşıtı ve düşmanıdırlar.

Güner Yiğitbaşı

13/11/2018
Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

İnsani duygularla yapılmış mış!
Varlıklarını ATATÜTK'e borçlu olan, ATATÜRK tarafından kurulan Diyanet İşleri Başkanlığının görevdeki başkanı Ali ERBAŞ, hem de 10.Kasımdan bir gün önce, 9 Kasımda, çok manidar bir şekilde ATATÜRK düşmanı, ATATÜRKe ağıza alınamayacak hakaretleri yapan, vatan haini ve  karşı devrimci fesli yaratık Kadir Mısırlıoğlunu, taşıdığı sıfata yakışmayacak şekilde ve pek gerekliymiş gibi ziyaret ediyor, buna karşılık ise,  ATATÜRK'e yönelik övücü ve onun ölüm yıl dönümü ile ilgili bir söz çıkmıyor ağzından.

Hadi diyelim ki; o satılık adamı seviyorsun ve sevgini göstermek için illaki ziyaret etmek istiyorsun, başka bir gün bulamadın mı, diğer günler çuvala mı girdi, Diyanet İşleri Başkanı denilen be adam?

Bir de akademisyen geçiniyorsun, hiç düşünmedin mi, ben ATATÜRK hakkında olumlu bir kelam dahi etmediğim bir ortamda, hem de 10 Kasımdan bir gün önce, bu fesli pespaye adamı ziyaret edersem, Türk toplumu beni yanlış değerlendirir diye, senin bu kadarcık da mı aklı selimin yok? İnsan, göstermelik de olsa biraz politik davranır hiç değilse.

Ama, çok talihsiz bir şekilde Diyanet İşleri Başkanlığı makamını işgal eden, belki de bilerek bu makama özel olarak getirilen bu zat; bu inceliği gösteremeyecek kadar, ATATÜRK düşmanı, vatan haini ve karşı devrimci Kadir Mısırlıoğlu denilen mahlukun hayranı ve aynı düşünceleri taşıyan bir zihniyetin sahibi ki,10 Kasımdan bir gün önce bilerek ve isteyerek bu adamı ziyaret edebiliyor, bu riski göze alabiliyor.

Bu ülkede Diyanet İşleri Başkanlığı kurumu; ATATÜRK'ün bu kurumu kurma amacının dışına çıkmış ve siyasal iktidarın arka bahçesi olmuş, kuruluş işlevini tamamen yitirmiş, misyonunu tamamlamış ve bütçeden yuttuğu her yıl artan, sağlık ve milli eğitime ayrılan ödenekleri de geride bırakan  büyük ödeneklerle, ülkenin kalkınması ve gelişmesinin önünde bir kambur haline gelmiştir.

Bu kurum ya tamamen kapatılmalı veya acilen çok köklü bir şekilde ıslah edilmelidir.

Diyanet işleri Başkanı; üzerine çektiği halkımızın haklı tepkisi nedeniyle, kendini savunmak amacıyla, Kadir Mısırlıoğlu denilen mahluku ziyaret sebebini, tamamen insani duygularla yapılmış bir hasta ziyareti olarak açıklamıştır.

Bu açıklama haklı ve yerinde değildir, insanlık dışı bu vatan haini ve ATATÜRK düşmanını, insanlık adına dahi olsa, Diyanet İşleri Başkanı sıfatıyla ve resmi kıyafetiyle ziyaret etmeye hakkı ve yetkisi yoktur.

Bize insanlık dersi vermeye çalışan Diyanet İşleri Başkanı, insan kisvesi giymiş insanlık dışı bu haini ziyaretinin gerekçesi yaptığı insanlığın aynısını, ATATÜRK'ten hangi nedenle esirgemiştir, din adamı dürüstlüğüyle açıklamak zorundadır.

Güner Yiğitbaşı

12/11/2018
Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

 “Atatürk bir tane, iki tane İnönü var”
“Recep Tayyip Erdoğan vatana ihanetle meşguldür
“Türkiye, dış borçlarını ödemek için dış borç almaktadır.
“Atatürk Antrasitten benzin planlıyordu”
İşbankasındaki CHP hissesi hazineye devredilemez.
“Birtakım insanların kendi canlarına kıydıklarını biliyoruz.  Şimdi de bir milletin intiharına mı tanık olacağız”?  G.M. Kemal Atatürk
Hangi Atatürk
Atatürk’ün ölümünün 80. Yıldönümü anısına, Ulusal Eğitim Derneği’nce Cumhuriyetin iki duayen aydını Ali Nejat Ölçen(1) ile Prof. Dr. Sina Akşın (2)tarafından konuşmacı olarak katıldığı “Hangi Atatürk” konulu panel düzenlendi. 10 Kasım 2018 günü Derneğin salonunda düzenlenen etkinlik ve konuşmaları dernek üyelerinden emekli öğretmenler ve akademisyenlerden oluşan dinleyiciler izlediler. Bu verimli yararlı konuşmaları biz de bandan çözerek siz okuyucularımıza sunmak istedik. Umarız yararlı olur.
Atatürk bir tane, iki tane İnönü var:
Etkinlikte ilk konuşmacı olarak Prof. Dr. Sina Akşın konu hakkında şu konuşmayı yaptı:
“-Hangi Atatürk gereksiz bir soru, çünkü bir tane Atatürk var. O Kutup Yıldızı gibi bir insan, Türk Milletine sonuna kadar inanmış, en kötü günlerde bile Türk Milleti’ne inancı sarsılmıyor, büyük devrimci. Devrimciler iyimser olurlar, Atatürk de hep iyimserdi ve Türklere en yüksek erdemleri, en yüksek başarıları yakıştırıyordu ve onları gerçekleştiriyordu, sadece yakıştırmıyor gerçekleştiriyordu. Atatürk bir tane, tek, tek olmayan insanlar mesela. Tek olmayan insanlar var, iki tane İnönü var, birinci İnönü, devrimci İnönü. Kurtuluş Savaşı’nın muzaffer komutanı Mudanya ve Lozan’da yeni Türkiye’nin temellerini atan büyük diplomat. Ondan sonra 1920 lif ve 30 lup yıllarda yıllarca Atatürk’ün Başbakanlığını yapmış ve Köy Enstitüleri kahramanı İnönü, Bu devrimci İnönü.
İkinci İnönü statükocu İnönü. Çok ilginç böyle ansızın İnönü dönüyor. Devrimci İnönülükten statükocu İnönü’ye dönüşüyor. Çok keskin bir dönüş bu. İnönü zamanında Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel. Birlikte Köy Enstitüleri Kanunun çıkartıyorlar, İsmail Hakkı Tonguç’la birlikte onu da anmak gerekiyor. 1946 seçimlerinden sonra, pat diye Hasan Ali Yücel’e İsmail Hakkı Tonguç’a yol veriliyor. Yerine Şemsettin Sirer diye, kimilerince faşist olan, Köy Enstitüleri düşmanı bir adam Milli Eğitim Bakanı oluyor. Ondan sonra, daha önce Tarım Bakanı Şevket Raşit Hatipoğlu 46 seçimlerinden sonra pat diye, Şevket Raşit Hatipoğlu Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu yapmış, yani Toprak Reformunu öngören bir kanun müthiş bir şey. Kimi Marksistler Atatürk Devrimini devrimden saymazlar. Niye toprak Reformu yapmadı diye. Hâlbuki onu da yapıyorlardı. Çünkü Şevket Raşit Hatipoğlu bunu yapacaktı. Öyle Toprak Reformu yaparsanız yolda kalırsınız. Kooperatiflerin kurulması lazım, bir sürür hazırlık gerekiyor, Toprak Reformu için. Atatürk’ün ağzında zaten dolaşıyor, Toprak Reformu sözü. 1936-1937 yıllarında Meclis açılış konuşmalarında onu hissettiriyor, Toprak Reformu geliyor tarzında birtakım işaretler görüyoruz ve İnönü bunu gerçekleştiriyor bu kanunun. Pat diye gidiyor, bir toprak ağası Cavit Oral Tarım Bakanı oluyor, düşünebiliyor musunuz? Siyahla beyaz sanki böyle bir değişiklik oluyor. Demek ki İnönü mesela iki İnönü var. İki Atatürk yok. Hatta İnönü’nün büyük ölçüde Atatürk sayesinde, hep arkasında o, İnönü’nün arkasında Atatürk, savaşta da öyle, Mudanya’da da öyle, Lozan’da da öyle. Çok yakın takipte bulunuyor Atatürk ve müthiş sonuçlar alıyor. İnönü çok yetenekli bir insan, çok yetenekli ama zavallının bir kusuru var, paniğe kapılabiliyor. Mesela Birinci Dünya Savaşı Bittiğinde bütün umutları kayboluyor. Meşhur bir mektubu var Kazım Karabekir’e, diyor ki, “bu iş bitti kardeşim”, diyor. “Kazımcığım bu iş bitti, sen ve ben subaylıktan çekilelim birer çiftlik alalım sen Kazım Ağa, ben İsmet Ağa, çiftçilik yapalım” diyor. Hâlbuki o sırada Atatürk çeşitli direnç planları yapıyor. Bu planlardan haberdar ediyor. Çok büyük bir hayranlığı var Atatürk’ün, İnönü’ye. Çok yetenekli buluyor, ona haber veriyor, bu İnönü bunları püskürtüyor. Sonra tabi kendine geliyor, daha doğrusu kendine getiriliyor, diyelim. Atatürk sayesinde çok başarılı, fakat hakkını yememek lazım tek başına da bir başarısı var, İnönü’nün. O da Köy Enstitüleri. Kanunun arkasında İnönü var, doğrudan doğruya İnönü var.
 Orada tabi Atatürk yok, ilk Köy Enstitüsü 1937 de açılıyor ama bu işi esas yürüten, Atatürk’ün ölümünden sonra İnönü. 17 Nisan 1940 ta Köy Enstitüleri Kanunun çıkartıyor. Bu mucize, Köy Enstitüleri buluşu bir mucize, yani basit gibi görünen bir şey, köylerden kız ve oğlanları topluyorsunuz ve onlara üç çeşit eğitim veriyorsunuz. Öğretmenlik İlkokul öğretmenliği, teknisyenlik yani buğday nasıl dikilir, ağaç nasıl açılanır, koyun nasıl yetiştirilir, sıva nasıl yapılır, marangozluk vb bir sürü teknikler öğretiliyor, bir teknik öğretim. Demek ki ilkokul öğretmenliği, teknik öğretim ve üçüncüsü de, Aydınlanma insanı. Dolayısıyla Rus romanlarını okuyorlar, Yunan tragedyalarını oynuyorlar, keman çalıyorlar, mandolin çalıyorlar ve böyle bir şey.
Bunlar mezun olduktan sonra kendi köylerine veya benzer köylere gidiyorlar. Dolayısıyla hiçbir uyum sorun yok. Yani rastgele kasabadan kentten yetişmiş öğretmen kolay kolay dayanamaz köye, köy hayatına. Hele o devirde çok ilkel bir yaşantı köylerde, konforun K si yok köylerde. Oysa bu Köy Enstitüsü mezunu gençler zaten oralı, zaten o köyden yetişmiş. Dolayısıyla uyum sorunu yok. Ondan sonra oradaki yapıyı biliyorlar. İmam ne der nasıl adamdır, muhtar kimdir, şudur budur, ağalar falan bütün o yapıyı çok iyi biliyor. Dolayısıyla iletişim sorunu yok. Bu çok basit mucizevî bir şey, bir buluş.
Fakat gelin görün ki Atatürk tek olduğu halde, onu kendi amaçları için başka türlü tutunmak isteyenler var, bir kere bu ideoloji meselesi. Atatürkçülük ideoloji midir, değil midir, diye bir tartışma. Şevket Süreyya gibi eski komünistler, oturuyorlar Kemalizm, Atatürkçülüğü bir şey yapmak istiyorlar, bir biçime sokmak istiyorlar. Yani kolayca anlatabilecek yayılabilecek bir ideoloji haline getirmek istiyorlar. Kadro diye bir dergi çıkarıyorlar. Kadro dergisi 1932 de çıkmaya başlıyor. Fakat 1935 de Atatürk bu derginin kapanmasını istiyor, demek ki Atatürk böyle bir ideoloji şeyi, Atatürkçülüğü bir ideoloji olarak sunulmasından rahatsız. Bence neden böyle yaptığını tahmin etmek zor değil. O sırada komünizm Rusya’da bütün dünyayı ele geçirmek iddiasında ve açıkça bunu ilan ediyor. Biz bütün dünyada proletarya devrimini gerçekleştireceğiz, şu olacak bu olacak falan filan diye.


Hangi Atatürk
Atatürk tam tersi, ideoloji olmadığını iddia ediyor, hâlbuki Atatürkçülük bir ideoloji şüphesiz. Yani bir fikir sistemi, eyleme yönelik bir fikir sistemi ilkeleri konmuş, altı ok, altı ilkesi var. Besbelli bu bir ideoloji; fakat Atatürk’ün ödü patlıyor, bu etrafa yayılacak, yani Türkiye dışına yayılacak diye ödü patlıyor. Yani Komünistler Ruslar ne kadar yaymak istiyorlarsa da komünizmi, Atatürk de tam tersine hiç yaymaktan yana değil Atatürkçülüğü. Bunun da nedenlerini tahmin etmek zor değil, çünkü eğer Atatürkçülük sağa sola yayılırsa, emperyalist ülkelerin yapısını sarsacak. Yani Cezayir’deki insanlar ve Suriye’deki insanlar var, Afganistan’daki insanlar bunlar ayaklanacaklar, emperyalizme karşı ayaklanacaklar Atatürkçüğü öne sürecekler. O zaman da Türkiye’nin başı belaya girecek. Fransa, İngiltere diğer emperyalist ülkelerle başı belaya girecek, “sen bizim iç işlerimizi karıştırıyorsun” diyecekler, Atatürk’e. “sen bizim iç işlerimize burnunu sokuyorsun biz de senin iç işlerine karışacağız, başını belaya sokacağız” falan. Zaten Atatürk devrimi böyle, amacına ulaşamamış. 1950 den sonra tamamen tersine Türkiye karşıdevrim sürecine sokulmuş. Onun için Atatürk bir ideolojidir” lafını söylemek (anlaşılmadı). Hâlbuki bilimsel olarak baktığınızda, ideoloji ilkeleri de konmuş, bu ideoloji bir hareket programı, bir fikir sistemi bir hareket programı, bal gibi ideoloji, bilimsel olarak öyle. Ama Atatürk bunun olmadığını yaymaya çalışıyor. Sırf devrime zarar gelmesin, emperyalistler, “vay sen bizim işlerimizi karıştırıyorsun” demesinler diye.
Atatürk düşmanları da “bu bir ideoloji değildir, üstünkörü bir şeydir” diyorlar, o havadalar, olmadığını söylüyorlar, mesela Atatürk’ün ölümünden sonra ortaya bazı laflar çıktı. Güya “Atatürk söylemiş”, diye, sözler. Bunların birkaç tanesi uydurma ve bunlardan biri “ben size doğma bırakmıyorum”. Yıllarca Cumhuriyet Gazetesinin Bilim Teknik ekinde bu böyle orada yazıldı. Atatürk derdi ki, “ben size doğma bırakmıyorum, sadece akıl ve bilim bırakıyorum” falan. Ben size doğma bırakmıyorum demek aslında “ben size altı oku Atatürkçülüğü bırakmıyorum ne halt ederseniz edin” anlamına geliyor. Rivayet, Atatürk bunu söylemiş o da bir başkasına söylemiş falan, ama bunun böyle yazıya dökülmesi Atatürk’ün ölümünden sonra ona atfedilen şeyler muhtemelen palavradır. Soru işaretiyle kuşkuyla karşılanmalıdır. Çünkü herkes Atatürk’e bir laf söyler, şoförler, “Türk şoförü soylu bir şeyin duygusudur diye böyle bir laf bilmem falan gibi. Taksi duraklarında yazıyorlar orada bunun gibi. Birçok meslekler, gruplar böyle Atatürk’ten bir sözle güya daha şık olacaklar tabi.
Ama bu doğma bırakmıyorum gibi başka oynamalar da oldu mesela 12 Eylül darbesinden sonra Türk Tarih Kurumunda Prof. Dr.Reşat Kaynar bir konuşma yaptı ve inanılmaz bir şey, dedi ki, “bu altı okun üç tanesi iyidir, üç tanesi de kötüdür”  dedi. İşte cici oklar Cumhuriyetçilik, milliyetçilik ve laiklik; diğerleri halkçılık, devrimcilik ve devletçilik bunlar da kaka oklar. Modası geçmiş, tam bir neon liberal-neoliberalizmin dili. Kimin haddine Atatürk’ün altı okunu üçe indirmek. Kimin haddine Atatürk’ün altı okuna bir tane daha ilave etmek. Böyle şeyler görüyoruz, büyük bir haddini bilmezlik bunlar. Şunu da söyleyeyim, antikomünizm yani komünizm aleyhtarlığı çok defa Atatürk düşmanlığını gizleyen bir maskedir. Hasan Ali Yücel Mahkemeye düşüyor ve zavallı komünist olmadığını ispat etmek durumunda kalıyor, “sen komünistsin” diyorlar. Aslında o sıralarda Türkiye’de Komünist sayısı kaç tanedir, bin tane komünist var mıydı, yok muydu yahut da üç bin tane falan. O da orada burada falan filan. Hasan Ali Yücel hiç komünist değil, ona hiç şüphe yok, fakat bunu savunmak durumunda kalıyor. Bu antikomünizm Atatürk düşmanlığının maskesidir. Çünkü komünizm kötü iğrenç bir şey ya, Atatürkçülüğü de ona, iğrençliği Atatürkçülüğe sıçratmaya çalışıyorlar, sıçratmak istiyorlar. Dolayısıyla bir tane Atatürk var aslında ama bizzat Atatürk yüzünden, yani ideolojiyi biçimlendirmek Kadro’cuların(3)  yaptığı gibi Atatürkçülüğü bir şekle sokmak daha böyle derli toplu, teorik temellerini falan, bizzat Atatürk bunu engelliyor. Dolayısıyla bu karışıklığın sanki değişik Atatürk’ler varmış, gibi bir yanılgı oluyor. Yoksa değdim gibi Atatürk taş gibi, Kutup Yıldızı gibi ne yaptığını ne yapacağını çok iyi bilen ve müthiş bir irade küpü, hep iyimser, hep devrimci”.
Hangi Atatürk

Hangi Atatürk konusunda ikinci konuşmacı olarak Ali Nejat Ölçen şu konuşmayı yaptı:
“Recep  Tayyip Erdoğan vatana ihanetle meşguldür”
-Mustafa Kemal’in gizli konuşmalarında bazı konuşmalarını sunmak istiyorum. Örneğin 24 Nisan 1920, yani 23 Nisan’dan bir gün sonraki gizli celsede konuşması son derece ilginç. Fransızların ve İngilizlerin çok önemli yetkileriyle gelmiş olan Revrensin’dan söz ediyor. Diyor ki, “Fransızlara bazı imtiyazlar vermek sizi sarsmaz zannediyorum”, diyor, Revrensın denilen kişi. “Bazı kontroller yapılırsa bundan da size zarar gelmez sanıyorum” diyor. Bunu anlatırken, diyor ki, “Efendiler, bu sözler bana sarf edilen Londra’da haizi salahiyet olan Evrınsın tarafından iletilmişti. Hem dost olmak istiyor ve hem de bu dostluğu kendi menfaati için kullanmayı amaçlıyor. Yani böyle Meclis’te Revrensın’ı bu tarzda anlatıyor. “Biz kendisine bu tasavvurunu gayri kabili icra, milletimizle gayri kabili kabul olduğunu söyledi” diyor. Yani görülüyor ki İngilizler bize karşı dostluk temini talep ettikleri zaman bu dostluğun yalnız kendi menfaatleri ve ihtiraslarını temin etmek için talep ettikleri anlaşılmaktadır” diyor. Yani daha 1920 yılının ikinci günü 24 de bir İngiliz danışmanının sözlerini Millet Meclisinde böyle yansıtıyor.
29 Ekim 1923 günündeki konuşması da çok önemli. Diyor ki, “memleketimizde asayiş ya vardır, ya yoktur meşru olan hükümet TBMM inin hükümetidir. Bu hükümet TBMM inin hükümetidir. Memleketimizde yerlinin Ecnebinin hayatını muhafaza etme hakkına biz sahibiz”. Çok önemli. “Bu hak bizimdir gençleri hiçbir millete vermeyiz ve herhangi bir millet bu üniformasıyla bu hakkı benimsemek isterse bizim için hakkımıza tecavüz etmektir ve kendimizi savunuruz”  diyor.
Yine 3 Temmuz 1920 günlü konuşmasını sizlere sunmak istiyorum. “Bu gün bir hükümet mevcut ise memleketimizi, milletimizi mukadderatımızı idare edecek kuvvet eğer mevcut ise, bu beş on kişiden ibaret insanlardan mürekkep değildir”, diyor. “Her şeyi sizler düşüneceksiniz ve milletvekillerinizin tarz hareket ve düşünceleri sizin düşüncelerinize uymazsa onun yerine bir başkasını ikame edeceksiniz”. TBMM ine bu yetkiyi veren ilk kişidir.
3 Temmuz 1920 günlü konuşması şöyle: “Bizce kati olarak muayyen olan eğer şey varsa o da hududu milli dâhilinde Kürt, Türk, Laz, Çerkez ve vs bütün bu İslam unsurlar müştereken menfaadır,  beraber çalışmaya karar vermişlerdir”, diyor. “Yoksa hiçbir vakit noktai nazar yoktur arzuyu vahdetle kerhane ve dinderhane bir vahdettin kendisi budur”, diyor.
Bunları okumamın bir nedeni var, aslında Mustafa Kemal Ulusal birlikten yana. Ulusal birliği amaç almış olduğu içindir ki “Yurtta Barış, cihanda barış” sözünü söyler.
Şimdi TC Devleti “Yurtta barış cihanda barış” sözüne mutlaka sahip çıkmalıdır, ordusuyla, milletiyle ve siyasetçileriyle birlikte.
Beş beyazın önemi:
“Bunları anlattıktan sonra size Mustafa Kemal’in beş beyazlar ekonomisini anlatmak istiyorum”. Ekonomik eğitimi olmadığı bir dönemde tam bağımsızlık beş beyazın üretilmesiyle sağlanır”, diyor. Eğitim iktisat eğitiminin olmadığı bir dönemde 30 yaşlarında bunu söylüyor, Mustafa Kemal ve böylece beş beyazlar ekonomisini yaratıyor. Nedir, kâğıt, bez, şeker, çimento ve karton. Bunların 1924 yılında üretimini sağlayacak olan kamu iktisadi kuruluşlarını var ediyor, tekeli vaat ediyor. O bakımdan Mustafa Kemal ekonominin eğitim olarak ekonomiye girmediği bir dönemde 1932 yılında birinci sanayi planını hazırlatmıştır. 1935 yılında ikinci sanayi planının hazırlatmıştır ve ikinci sanayi planında bir ilkeyi sunmak isterim. Linyit ve antrasitten benzin üretme projesinin fizibilite raporları vardır. 1935 yılında linyitten ve antrasitten benzin üretme sözü 1932 yılında Almanya’da makale haline gelmiştir ama bir iktisat bilgini bunun teolojisini keşfetmiştir.
Atatürk Antrasitten benzin planlıyordu
1933 yılında ikinci beş yıllık planda bu ilkenin matematiksel hesaplarını Mustafa Kemal koymuştur. O rapordan öğrendim ben, antrasitten ve linyitten benzinin nasıl üretilebileceğini.
Şimdi bunları şunun için anlatıyorum, demek ki Mustafa Kemal Atatürk olmadan önce de, TC Devletinin tam bağımsızlığını sağlayabilmek için dış ülkelerdeki teknoloji hakkında da bilgi edinmek gerekirdi ve o nedenledir ki, o bir yabancı uzmanları çağırmıştır ve onlara birinci ve ikinci sanayi planlarının Matematiksel hesaplarını nasıl yapacağımızı öğrenebilmiştir. İkinci sanayi planında örneğin antrasitten benzin üretme projesini 1935 yılında sonradan Cumhurbaşkanı olan kişi sunmuştur TBMM ine. Ama kendisi Cumhurbaşkanı olduğu zaman Adnan Menderes’e 1965 yılında Meclise sunduğu projelerin hiç birini anımsatmamıştır, Cemal Gürsel.
Şimdi planlama teşkilatı da yok, planlama uzmanı da yok
“Recep Tayyip Erdoğan vatana ihanetle meşguldür”
Şimdi bunu şunun için söylüyorum, hem 1935 yılında iktisat bakanı ve Meclis’e 1935 yılında ikinci beş yıllık planı anlatıyor, ama kendisi Cumhurbaşkanı olduğu zaman Adnan Menderes’e o anlattığı projelerin hiç birini anımsatmıyor. Şimdi böyle bir Türkiye’den geçtik bu günlere geldik. Mustafa Kemal’in planlı ekonomisi böylece yok edildi.
Şimdi 1960 yılında ben planlama teşkilatında ilk planın matematiksel hesaplarını yaptım, yedek subay iken beni tayin ettiler. Ama şimdi planlama teşkilatı var mı, diye soruyorum. Yok. Planlama teşkilatında plana sahip çıkan uzmanlar mı diye soruyorum, yok.  Yani planlı ekonomi tamamen terk edildi ve onun yerine başa gelen kişinin zihninden çıkanlar planlı ekonominin yerini almaya başladı. Recep Tayyip bunlardan biridir ve ihanetle meşguldürbana göre. Plansız ekonomi ve dış borcu ödeyemeyerek dış borç edinen bir ekonomiyi yaşıyoruz bu gün. Biz dış borçlarımızı dış borç alarak ödemeye başladık. Bunu kimse bilmiyor. Ama ben bunun toplum tarafından bilinmesi nedeniyle bunu sizlere sunuyorum. Gittiğiniz yerlere anlatınız, dış borçlarını ödeyen Türkiye, dış borçlarını ödemek için dış borç almaktadır.
Salondan birileri, “yeni Duyunu Umumiye” diye seslenince, Ali Nejat Ölçen şöyle dedi:
Pek Duyunu Umumiye eğil, bunların karşısına çıkan bir kadro vardı, şimdi o kadro da yok. Örnek, Mustafa Kemal vardı, örnek İsmet İnönü vardı, Kazım Karabekir vardı. Ama bu gün bunlar yok. Yani bu gün Duyunu Umumiye ye karşı çıkacak kadro da yok edildi. Onun için siz haklısınız, böyle bir kadroyu TC Devleti yaratmalıdır, diye bakıyorum.
O bakımdan Türkiye’nin tam bağımsızlığını sağlayacak şekildeki projeliğinin bazı kaynaklarını size sunmak istiyorum. 1913 v3 1914 yıllarında tekstil, şeker, un-buğday, kâğıt, çimento toplam 277 milyon Mark ithal etmişiz ve bu oran yüzde 53.4 yani biz demek ki dış ticaretimizin beş tane beyaz ürününe karşı yüzde 53 oranında ithal ediyoruz ve 277 milyon Mark ödüyoruz.
Mustafa Kemal Türkiye’nin ilk iktisatçısıdır.
Şimdi 1932 yi anlatayım, Mustafa Kemal’in ilk sanayi planında bu oran yüzde 31 e düşüyor ve 518 milyon Dolar 86 milyona iniyor, neyle planlı kalkınmayla, Mustafa Kemal’in planlı ekonomisiyle. Demek ki biz planlı ekonomiyle aynı zamanda dış ticaretimizin dengesini sağlamaya başlamışız. İthalatı kısıtlamışız ve onun yerine ihracatı yaratmışız, dış satımı yaratmışız, bunu söylemek istiyoruz onun için Mustafa Kemal’in beş beyazlar ekonomisi son derece önemlidir ve beş beyaz yani kâğıdı üretebilmek, bezi üretebilmek, şekeri üretebilmek, çimentoyu üretebilmek ve unu üretebilmek. Mustafa Kemal beş beyazlar ekonomisini eğitimi yokken yaratmıştır ve bunun kurumlarını kurmuştur. Sümerban’kı kurmuştur örneğin. Sümerbank’ın ikinci maddesi, kalkınma planlarını hazırlamakla yükümlüdürler ve birinci ikinci sanayi planları Sümerbak’ta, oranın teknisyenleri tarafından hazırlanmıştır 1935 yıllarında. Bunu kısaca sizlere sunmak istiyorum. Ama ayrıca beş beyazlar ekonomisinin pamuk- yünlü giysi, şeker-çay ve pirinç, bunlar 1923 yılında Mustafa Kemal’in ilk Cumhuriyeti kurduğu dönem toplam ihracatın içinde yüzde 57 oranındaydı. Ama 1934 yılında bu yüzde 19 a inmiştir. Bunu sağlayabilen kişi Mustafa Kemal’in birinci ve ikinci sanayi planlarıdır, 1935 yılındaki sanayi planlarıdır. 1932 yılındaki sanayi planlarıdır ve o planlarla Türkiye aynı zamanda yurt dışındaki teknolojiyi de öğrenebilmiştir. Osmanlı devletinde kapalı ekonomi vardı, hatta ekonomi yoktu. Ama Mustafa Kemal Türkiye’nin ilk iktisatçısıdır. Yalnız ülkeyi kurtarmakla kalmamıştır, birinci ve ikinci sanayi planlarının hazırlanmasını sağlamıştır ve biz bugün eğer ihracat yapabiliyorsak, ithalatı ortadan kaldırabilmişsek bunun kaynağı Mustafa Kemal’in birinci ve ikinci sanayi planları olmuştur ve orada yetişen kadro vardır, Sümerbank’ta yetişen kadrolardır.
Bunları kısaca sunduktan sonra size Mustafa Kemal’den bazı sözcükleri aktarmak istiyorum konuşmamı bitirmeden evvel.


Hangi Atatürk
Bakınız 3 Temmuz 1920 gizli celselerden, “memleketimizde asayiş ya vardır, ya da yoktur,” diyor “ve meşru olan hükümet TBMM inin hükümetidir” diyor. Çok önemli bir şey, ilk defa bir hükümetin TBMM inin hükümeti olduğunu söylüyor. “Eğer memleketimizde yerlinin, ecnebinin hayatını muhafaza etmedik hakkına biz sahip isek, bu hak bizimdir ve bir hiçbir millete bu hakkı vermeyiz” diyor. Ne zaman diyor bunu 3 Temmuz 1920 günü. Ben o tarihte doğmamıştım. 1922 de doğdum, şimdi 96 yaşındayım ve bakınız yine 3 Temmuz 1920 de, “bizde kati olarak muayyen olan şey varsa o da hududu milli dâhilinde Kürt, Türk Laz, Çerkez vs unsurların birlikte yaşayabilmesidir”.
Bakınız bunlar ayrışmanın odak noktaları olmaya başladılar giderek. Bu ilkeyi yok saydıkları için siyasal kadrolar. Aslında Kürt, Türk, Laz, Çerkez vs bütün bu İslam unsurlar müşterek müstakil menfaadir” diyor. Çok önemli bir söz ve kayboldu bu Türkiye’nin siyasetinden yok edildiği zaman içinde.
Yine başka bir olayı sunmak istiyorum, izin verirseniz; “beş beyazlar ekonomisi diye bir ekonomi ortaya koydu ve “Türkiye’nin bağımsızlığı bu beş beyazın kendisi tarafından üretilmesidir” dedi. Hangi yıl 1920 yılında ve 1920 yılını izleyen dönemde 1924 yılına kadar bütün bu beş tane ürünün Türkiye’de üreten üretim tesislerini oluşturdu. Sümerbank bunlardan biriydi. Yani ekonomi eğitimi yok iken Türkiye’de birinci ve ikinci sanayi planlarını Sümerbank’taki teknisyenlere hazırlatmıştır ve bu planları Meclise sunan Celal Bayar, sonradan Menderes’e bu planların içindeki yatırımların hiç birini anımsatmak gereği duymamıştır, unutulup gitmiştir ve Menderes kafasından estiği yatırımları yürürlüğe koyan bir adam olmuş ve Türkiye onun tarihinde dış borçları tekrar borçlanarak ödemeye başlamıştır.
Size özetle Türkiye’nin bu günde aynı koşulları yaşamaya başladığını söylemekten üzüntü duyduğumu belirtmek istiyorum”.
Atatürk’ün ölümünün yıldönümünde bu etkinlik yapıldığı için, bir bayan dinleyici, salondan söz alarak, “bu etkinlik Atatürk’ün ölüm yıldönümünde yapıldığı için neden saygı duruşu yapılmadı” diye soru yöneltince,  oturumu yöneten Ayhan Sarıkaya, panelin başında yapılması gereken saygı duruşunu bitiminde yaptırdı.
Oturumu yöneten Ayhan Sarıkaya, zamanın değerini vurgularken, Atatürk zamanında olmuş şu olayı anlattı:
Atatürk fuayede:
Atatürk sağlığında bir tiyatroya gitmiş, sağlığında. Herhalde onun geleceğinden haberli değillerdi. Zaten onun yeri orada ayrılmış olduğu için, bun ihtiyaç duyuldu mu duyulmadı mı bilmiyorum işin o kısmını. Atatürk tiyatroya ulaştığında oyun başlamışmış, beş on dakika geçmiş. Kapıları açmışlar içeriye buyur etmişler. Atatürk, demiş ki, oyun başladıktan sonra girmem”. Fuayede oturmuş, birinci perdenin bitişine kadar. Dışarıda Atatürk ikramla ağırlanır.  Tiyatroda kuraldır, “perde açıldıktan sonra salona girilmez” kuralı olduğu için, Kuala uyan Atatürk salona girmemiş. Ara verildikten sonra girmiş salona. Oyuncular bu yüce davranış karşısında, Atatürk’e bir jest yaparak oyuna yeniden başlamışlar birinci perden sonra. Biz de Atatürk’ten bu ilhamı alalım, bu toplantılara zamanında gelelim.”
İşbankası’ndaki CHP hisseleri hazineye devredilemez
Salondan bir dinleyici, İşbankası’ndaki Atatürk hisselerinin hazineye devri istemi konusunda görüş isteme talebi olunca, konuşmacılardan Ali Nejat Ölçen şu cevabı verdi:
Bu bir spekülasyondur”, dedi ve şu açıklamada bulundu: “Aslında İşbankası, İşbankasının kararı olsa bile devredilemez. İkinci maddesi böyledir. İşbankası Kamu iktisadi kuruluşlarının ilk kuruluşudur ve ondan sonra kamu iktisadi kuruluşları literatüre girmiştir. Ama İşbankası bunun birincisi olmuştur. O hiçbir zaman devredilemez, o hiçbir şekilde yönetim kurulunun içindeki üç CHP si yok dahi edilemez. Çünkü bunlar Mecliste gündem haline geldi ve orada Adalet Partisi Milletvekilleri bunun devredilmesini istedikleri zaman kürsüye çıkıp konuşan kişi benim. CHP sinin üç üyesi ücret almazlar. Ama yönetime katılırlar, ücret söz konusu değildir, ama yönetime katılma söz konusudur. Eğer siz iktidar olarak Süleyman Demirel, Sümerbank’ın yönetim kurulu üyelerinin sayısını artıracaksa bu üç üyenin yanına bir dördüncü üyeyi de katmanız gerekecektir, dedim ve teklifini geri aldılar bir daha da gündeme girmedi”.
Karşılıklı soru ve açıklamalarla panel sona erdi.

Cevat Kulaksız 


Cevat Kulaksız 
SONNOTLAR

(1) Ali Nejat Ölçen:
1922-1928 Çocukluk dönemi 1928-1946 öğrencilik dönemi. 1949 da Yüksek Mühendis Okulu son Sınıf öğrencisi iken, Profesör Klen Logel’in Tek Katlı Çerçeveler kitabını Almanca’dan Türkçe’ye çevirdi, el yazması olarak yayınlandı. 46-60 yılları arasında mühendis olarak çalıştı. Yapı Atıcı anısal öykü kitabını yayınladı. 1957 de bu dönemle ilgili, 1957-1960 arasında Yapı Teknik ilk bilimsel dergisini yayınladı. 1960-1972 yılları arasında Devlet Planlama Teşkilatı uzmanlığı yaptı ve o dönemle ilgili Devlet Yokuşu kitabını yayınladı. 1968 Profesör Dr. Osman Okyar, Doç.Dr.Tokgöz ile birlikte Hacettepe Üniversitesinde ekonomi bölümünün kuruluşunda bulundu. 1973 e kadar Ekonometre dersinin öğretim görevliliğini yaptı. 1970-1980 arasında CHP Milletvekili oldu. Ecevit Çemberinde Politika kitabı bu dönemle ilgili. Halk Sektörü, Köy Kentler, Özyönetim parti programlarına girişi ve unutuluş. 1994 sonrasında iki ayda bir Türkiye Sorunları kitabını yayınlıyor. Süreli yayınlanıyor, kimisi dergi diye niteliyor, dağıtımını kendisi sağlıyor. İsteyenlere her ay ücretsiz gönderiyor. 119. Sayısı çıkmış. 25. Yılında Atatürkoloji Enstitüsü’nün kuruluşunu öneriyor.

(2) Prof. Dr. Sina Akşin:  1937 de Hollanda-Lahey doğumlu. İstanbul Robert Kolej, İstanbul Hukuk mezunudur.  ABD de Hukuk ve diplomasi okulunda yüksek lisans eğitimi aldı. Robert Koleji Yüksek Okulu lisan bilimlerinde öğretmen olarak çalıştı. Sonra Genel Kurmay Harp Tarihi dairesinde 1968-69 da çalıştı. Doktorasını İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde tarih bölümünde verdi. A. Ün. Siyasal Bilgiler Fakültesinde öğretim üyeliği sırasında 31 Mart teziyle aldı doktorayı. 1969 tarihinden itibaren aynı fakültede öğretim üyesi olarak Prof.Dr. sıfatıyla görevini sürdürdü. Makaleleri Eylem, Forum SFV Dergisi, Mülkiye dergisi, Köken, Cumhuriyet, Toplum ve Bilim, Tarih ve Bilim, Türkika,
Somut, Yeni Gündem gibi gazete ve dergilerde yer aldı. Son Meşrutiyet adlı 1919-20 yıllarını inceleyen eseri nedeni ile 1994 de T.İş Bankası büyük ödünlü aldı. Tüm Sosyal Bilimleri Derneği, Öğretim Elemanları Derneği A.Ü. Vakfı ve ADD ve Ulusal Eğitim Derneği kurucu üyesi. Yapıtları:
31 Mart Olayı 1970, İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele 1976 da, Jön Türkler ve İttihat ve Terakki 1980 de İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele c1, c2 Son Meşrutiyet 1919-1920 adıyla 1992 de Türkiye’nin yakın tarihi, 1789-1980 arsını irdeleyen kitabı 1996 da Türkiye’ni Önünde Üç Model, 1977 de İngilizceden Türkçeye çevrilmiş haliyle kolay Osmanlı Türk Politik Tarihi 2000 yılında yayınlandı.
Hangi Atatürk. Prof. Dr. Sina Akşin, Atatürk’ün ölümünün

(3)Kadro (dergi):
1932 yılı Ocak ayında yayına başlayan aylık, politik Kadro dergisinin kurucuları Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Şevket Süreyya Aydemir, Mehmet Şevki Yazman, Vedat Nedim Tör, Burhan Asaf Belge, İsmail Hüsrev Tökin`di.
Derginin gayesi inkılâpları oturtmak ve bir ideoloji meydana getirmekti. Kemalizm savundu, Marksizm`den farklı bir yol izlemeye çalıştı.
Dergi üç yıl devam etti, 36. sayıda 1935`de yayınına son verdi. Rejimin yöneticileriyle ters düştü, çoğu Marksist veya Marksist kökenliydi. Recep Peker başta olmak üzere, Kemalizmi değiştirmek istemekle suçlandılar, Yakup Kadri`nin Tiran elçiliğine atanmasından sonra dergi dağıldı.
https://www.turkcebilgi.com/kadro_(dergi)

10 Kasım 2018 Atatürk'ün Ölümsüzleştiğinin 80 Nci Yıl Dönümü
Her fani gibi, Mustafa Kemal ATATÜRK de, 1881 yılında Selanik'de doğarak bu fani dünyaya adımını atmış ve  Osmanlı Devletinin, 1914-1918 yılları arasında cereyan eden Birinci Dünya Savaşı sonunda, en başta başkent İstanbul olmak üzere, emperyalist devletler tarafından işgal edilip paylaşılması üzerine başlattığı kurtuluş mücadelesini kazanarak, çöken Osmanlı Devletinin küllerinden, bugünkü, modern, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetini kurup, bugüne ulaşmamızı sağlayan, din, eğitim, hukuk, kılık kıyafet, ekonomi ve sosyal alanda gerekli devrimleri yaptıktan sonra, kurmuş olduğu Türkiye Cumhuriyetini, yarının büyükleri ve idarecileri olacak olan Türk Gençliğine emanet ederek, 10.Kasım.1938 tarihinde saat 09.05 de bedenen aramızdan ayrılmıştır.
ATATÜRK için, bilerek ölmüş demiyor ve sadece aramızdan ayrılmıştır diyoruz.
Zira, Sevgili ATATÜRK'ümüz; ölmemiş, her fani gibi, sadece bedenen bu fani dünyadan göçüp gitmiş olup, taht kurmuş olduğu Türk Milletinin gönlünde ve kalbinde, eserleri, ilkeleri, devrimleri ve tüm benliğiyle yaşamaya devam etmektedir. Dünya yerinde durdukça da, yaşamaya devam edecektir.
Bu nedenle, biz, 10 Kasım günlerinin, ATATÜRK'ün ölüm yıl dönümü olarak anılmasına karşı çıkıyoruz.
Bize göre, 10.Kasım.1938 tarihi, ATATÜRK'ün ölüm tarihi değildir.10.Kasım.1938 tarihi, Sevgili ATATÜRK'ün, fanilikten çıkarak, Türk Milleti için, gerçek anlamda ölümsüzleştiği ve Türk Milletinin kalbinde ve gönlünde yeniden doğduğu gündür.
Bu nedenle, Sevgili ATATÜRK'ümüz; gençliğe hitabesinde öngördüğü gibi, bazı harici ve dahili bedhahlar ve karşı devrimciler tarafından, unutturulmaya, yaptığı devrimler ve ilkeleri ortadan kaldırılmaya çalışılsa da; onlara inat, Sevgili ATATÜRK'ümüzü, her zaman olduğu gibi, dosta ve iç ve dış düşmanlara karşı, şükran duygularımızla 80. DOĞUM (YAŞ) GÜNÜ coşkuyla anıp kutlayacağız ve bağrımıza basacağız.
Teşekkürler, çok yaşa Sevgili ATATÜRK, iyi ki doğdun ve iyi ki varsın, Türk Milleti ve Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte ilelebet yaşayacaksın, nice yıllara ve nice 10.Kasım doğum günlerine, seni minnetle anıyor ve sana sonsuz sevgi, saygı ve şükranlarımızı sunuyoruz.
Sevgili ATATÜRK; senin söylediğin gibi, NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE.

Güner Yiğitbaşı

10.Kasım.2018
Güner YİĞİTBAŞI
Hukukçu

Chp Yönetimi Ne Yapmak İstiyor…
Ardahan CHP milletvekili Öztürk Yılmaz katıldığı bir canlı yayın programında, “Ezan Türkçe okunsun ben anlayayım. Kur’an okunsun. Benim dilim her tarafta konuşulsun” dediği için parti yönetimi tarafından disipline verildi.
Öztürk Yılmaz’ın bu görüşüne katılmayan sağ parti mensuplarının yaptığı eleştiri, CHP’lilerin yaptığı eleştiri ve uyguladığı işlem yanında solda sıfır kalır.
Söylem, Öztürk Yılmaz’ın kendi özgür düşüncesidir. Beğenirsin, beğenmezsin o ayrı bir konu.
Kaldı ki söylem ceza yasası kapsamında bir suç da oluşturmamaktadır.
Ancak, yerel seçimler öncesinde bu konunun partisi aleyhine kullanılacağını (istismar edileceğini) düşünmediği için zamanlama açısından ben de uygun bulmuyorum.
Dile getirmek istediğim başka bir şey.
AKP mensupları laik Cumhuriyet ve Mustafa kemal Atatürk aleyhine söylediklerini bırakmıyorlar. (90 yıllık reklam arası son erdi, Türkiye’nin 90 yıllık enkazını kaldırdık.) AKP yöneticileri çıkıp “o kendi düşüncesidir, partimizin böyle bir politikası yoktur” deyip geçiştiriyorlar.
Peki, Atatürk’ün partisi CHP ne yapıyor.
1932 yılında Ezanın Türkçe okunması Atatürk tarafından başlatılmış ve DP iktidara geldikten sonra 1950 yılında tekrar Arapça okunmasına dönüş yapılmıştı.
Atatürk’ün partisi olan CHP milletvekili Öztürk Yılmaz belki de bundan esinlenerek Ezanın Türkçe okunmasını dile getirmiştir.
CHP yönetiminin bu konuda alacağı en doğru karar, bu söylemin Öztürk Yılmaz’ın kişisel düşüncesi olduğu, partinin böyle bir politikasının bulunmadığı, olmalıydı.
Ne yazık ki böyle olmadı. 
Eminimde CHP tabanının %90’ının kabul edemeyeceği en sert kararı aldı ve Öztürk Yılmaz’ı disipline verdi.
CHP üyesi olarak bu kararı onaylamadığımı ve parti yönetiminin, parti tabanını küstürecek bir karar aldığını belirtmek istiyorum.
Karar alındığından beri tek partilinin onayladığına tanık olmadım.
Aksine çok sayıda tepki gösterenlere tanık oldum.
Yönetimin neden bu yola başvurduğunu anlamış değilim.
Anlayan varsa çıkıp açıklasın.

Gündüz Akgül

09.11.2018
Gündüz AKGÜL 
Emekli Cumhuriyet Savcısı

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget