Şiirsel bir deyiştir ve aynı zamanda ifade özgürlüğünü yücelten bir içeriğe de sahiptir:
“Barika-i hakikat, müsademe-i efkârdan doğar.”
Yani gerçeğin kıvılcımı, fikirlerin çatışmasından çıkar...
Son iki günün tartışmaları Ankara’da polis barikatını kaldıran talimatı kimin verdiği sorusunun cevabını tam aydınlatmadı.
Başbakan “Ben talimat vermedim” dedi. Hatta tutumunu yumuşattığı için polisi “görevini yapmadı” diyerek eleştirdi.
Bu nokta çok önemli...
Peki Cumhurbaşkanı Gül’ün olaylar tırmanırken bir müdahalesi oldu mu?
Öyle “sıcak bir müdahale” söz konusu değil.
Gül’ün rolü, Ankara Valisi’ne iki gün önce yaptığı genel anlamda bir “sertlikten sakının” telkinidir; öyle anlaşılıyor.
Cevabı aranan soru ise şu:
Polis barikatı İçişleri Bakanı’nın dediği gibi kargaşa sırasında istenmeden mi açıldı, yoksa bu hayırlı sonuçta, Cumhurbaşkanı Gül’ün Vali’ye “sakin olun” telkininin mi payı büyük oldu?
Derken... “Barika-i hakikat” ışığını beklenmedik bir alanda gösterdi.
Cumhurbaşkanı’nın olumlu rolü çok konuşulmaya başlayınca Başbakan sesini yükseltti.
Polis barikatını Cumhurbaşkanı Gül’ün kaldırttığına inanmadığını öne süren Erdoğan “Bu ülkeyi çift başlı bir yönetimle bugüne kadar getirmedik. Bundan sonra da çift başlı bir yönetimle bu ülke bir yere varmaz” dedi.
Eğer 29 Ekim günü Türkiye’yi toplumsal bir facianın eşiğinden döndüren sebep “çift başlı idare” ise onu “iyi ki varsın” diye selâmlamak gerekmez mi şimdi?
Parlamenter sistem zaten “çift başlı” olma mantığına dayanır.
Kararnameler niçin Cumhurbaşkanı onayı ile tamamlanıyor?
Çünkü kararlarda siyasi irade ile devlet iradesi bu şekilde bir araya geliyor.
Başkanlık sistemi, yani tek adamın iradesi geçerli olsaydı polis Başbakan’ın isteğine uygun hareket edecekti.
Daha çok basınçlı su, daha çok biber gazı, daha fazla cop ve kimbilir daha ne üzücü sonuçlar...
29 Ekim tecrübesi, Türkiye’ye uygun idarenin “iki başlı” parlamenter sistem olduğunu, hele Başbakan Erdoğan’la başkanlık sistemi denemenin macera olacağını öğretmiştir.
Bu dersi unutmayalım!
Polisin itirazı var!
Barikatın bir anda kalkması, halkla göğüs göğüse gelen polisleri kim bilir ne kadar memnun etmiştir?
Onlar grev yapan işçilere, ücretsiz eğitim isteyen öğrenciye, 4+4+4’e itiraz eden göstericiye gaz ve basınçlı su sıktı ama bu defaki bambaşka idi.
Çünkü durdurmak için zor kullanmak mecburiyeti taşıdıkları hedef kitle Cumhuriyet’i kutlayan, bayrak taşıyan insanlardı.
Birkaç ay önce Bursa’daki bir polis gecesinde Müslüm Gürses’in o ünlü “itirazım var” şarkısı “Biber gazı sıkmaya mecbur muyum; itirazım var” diye uyarlanmıştı.
Evet evet, o barikatı polisin vicdanının kaldırmış olması, gerçeğe en yakın ihtimal gibi duruyor...
Yorum Gönder