29 Ekim 2012 de bir milattır! - Mehmet Faraç


29 Ekim sabahı Aydınlık dostu arkadaşlarım Tayfun, Esra ve Cem ile Ankara’ya doğru giderken, sonbahar hüznünün köhne gölgeler yarattığı çıplak dağları izledim...
Sararmış yapraklarıyla altın işlemeli bir gerdanlığı andıran ormanları, uzaklardaki ahşap evleri, sanki yalnız kalmışçasına duran köyleri... Yani kısacası yaşadığımız toprakları vatan yapan diyarları...
Açık söyleyeyim; bir umuda bir dirence doğru yol alırken aklımda vatanla ilgili kaygılar da taklalar atıyordu; Bu millet uyanır mı acaba diye?..
Ulus’taki Birinci Meclis binasına doğru yürürken de aynı sorular aklımdaydı. İşte bu kaygının yarattığı telaşla bir an önce meydana ulaşmak ve yol boyu aklımı kurcalayan o soruya yanıt bulmak istiyordum...
Sabah henüz 9.30’du ve meydanda binlerce yurttaş vardı... Miting otobüsünün üzerine çıktığımda müthiş bir heyecana tanıklık ettim. ADD Genel Başkanı Tansel Çölaşan ve TGB Genel Başkanı İlker Yücel heyecanlıydı...
Az sonra otobüsün içinde DSP Genel Başkanı Masum Türker‘i, Birleşik Kamu-İş Genel Başkanı İsmail Tutoğlu‘nu, Eğitim-İş Genel Başkanı Veli Demir‘i ve Cumhuriyet Kadınları Derneği Genel Başkanı Şenal Sarıhan‘ı da gördüm...
Ulusal Kanal yönetmeni Adnan Türkkan canlı yayın telaşındaydı. Halil Nebiler konukların peşindeydi.
İşçi Partisi Genel Başkanvekili Hasan Basri Özbey ile CHP Mersin Milletvekili İsa Gök, otobüsün üzerinden Ulusal’ın canlı yayınına katıldılar. Beni de yayına aldılar, gözlemlerimi aktardım,
Ulus’taki kitle 100 bine yaklaşınca belli ki ülkeyi yönetenlerin telaşı arttı... Polis durup dururken halka gaz ve su sıktı; hiç yokken gerginlik yaratıldı. Otobüsün içindeki herkes nefes alamaz hale geldi. Oysa o an yüz binler zaten tek yürekti...
Bir millet uyandı!..
İşte polisin o gereksiz müdahalesi yalnızca meydanda dirençle duran on binlerce insanı değil, polis provokasyonunu televizyondan izleyen yurttaşları da harekete geçirdi.
Ulus’taki aydınlanma direnci bir anda Fırat’ın, Dicle’nin sularına dönüştü ve yüz binlerce insan Ulus’tan Ankara’nın bağrına doğru yürümeye başladı.
Tansel Çölaşan, Masum Türker, Ataol Behramoğlu’yla kol kola, yürümekte zorlanarak coşku seli halindeki kitlenin içinde, Anıtkabir’e doğru ilerlemeye çalıştık.
Kitle Anıtkabir’e ulaştığında kortejin sonu Ulus’taydı... Anıtkabir tam anlamıyla mahşer yeri gibiydi...
Her zamanki gibi açık ve abartmadan yazıyorum; yaşamım boyunca böylesine bir insan selinin Anıtkabir’in her santimetre toprağını bu kadar hınca hınç doldurduğunu görmedim... Anıtkabir avlusu tıklım tıklımdı. On binlerce insan kalabalık yüzünden Aslanlı Yol’a bile ulaşamadı.
Ankara’da bir milyonu aşkın insanın Ulus-Anıtkabir arasında bir aydınlanma denizi yaratması, İstanbul’dan Ankara’ya giderken aklımı kurcalayan soruya da müthiş bir yanıt verdi...
Evet; AKP’nin rejimi yavaş yavaş dönüştürme operasyonuna karşı bir millet uyanmıştı...
O yüzden artık Türkiye’nin geleceğiyle ilgili tartışmalar ikiye bölünmüştür... 29 Ekim’den önce... 29 Ekim’den sonra...
“29 Ekim 2012 Pazartesi”, Türkiye’nin bundan sonraki geleceğiyle ilgili de bir milattır!.. Bu böyle biline...
Türkiye’nin Geleceği Bunlar!..
Serseri mayın gibi orada burada taşkınlık yapmıyorlar... Otobüs yakmıyorlar, masumları öldürmüyorlar, binaları taşlamıyorlar, cam pencere indirmiyorlar!..
Oraya buraya yasadışı sloganlar yazmıyorlar... Polisle durup dururken didişmiyorlar... Macera peşinde koşmuyorlar, terörle de ilişkileri yok teröristle de...
Dertleri ülkeyi bölmek, halkı ayrıştırmak, kaos ve kargaşa yaratmak değil...
Ellerinde taş yok, sopa yok... Zincir de muşta da satır da taşımıyorlar... En önemlisi yüzleri maskeli değil!.. Kısacası Cumhuriyetin başının sıkıştığı her an, her yerdeler...
Hepsinin bedeninde aydınlık ateşi... Hepsinin gözlerinde gelecek umudu... Ellerinde mektebin kalemi, yüreklerinde ülke sevdası... Yani hepsi okumuş, hepsi iyi çocuklar... Hepsi TGB’li...
Ben onlara Türkiye Gençlik Birliği’nden (TGB) çok “Türkiye’nin Geleceği Bunlar” diyorum...
Çünkü siyasetin yozlaşması ve tıkanmasında umutsuzluk artarken tek kurtuluş yolu kalıyor; Atatürk’ün ülkeyi emanet ettiği gençler...
Yani herkesimden, her düşünceden, her partiden gençleri bünyesinde barındıran TGB’liler...
29 Ekim’de Ankara’da, ADD ve 35 kitle örgütüyle birlikte en önemli gerçeği bir kez daha kanıtladılar...
Evet; “Türkiye’nin Geleceği Biziz...”
Oldu bitti siyaseti!..
Tam 29 Ekim telaşı yaşanırken, CHP lideri Kılıçdaroğlu Diyarbakır’a da gitti!..
Belli ki, geziden önce Diyarbakır’da “Öcalan üzerindeki tecritin kaldırılması çağrısı” yapan Sezgin Tanrıkulu, CHP liderini, Belediye Başkanı Osman Baydemir‘le bir araya getirerek, BDP’lilerin gönlünü okşamak da istemişti...
Nedense CHP liderinin Diyarbakır programı, adeta gözden kaçırılırcasına, oldubittiye getirildi!..
Keşke Kılıçdaroğlu, parti otobüsünü de oraya götürüp üzerine çıksaydı ve Diyarbakırlılara seslenebilseydi...
Peki, Kılıçdaroğlu’nun Ulus’taki tavrına ne demeli?..
Evet, Kılıçdaroğlu AKP’nin yasakçı tavrına günler öncesinden sert tepki gösterdi... Adında “Cumhuriyet” geçen bir partinin tavrı da zaten böyle olmalıydı.
Ancak Ulus’taki on binlerce yurttaş Kılıçdaroğlu’nun alana geldiğini bile göremedi!.. Orada CHP’lisi, İşçi Partilisi, MHP’lisi yani her düşünceden yurttaşın gözleri onu aradı...
Ancak Ulus da ne yazık ki, Diyarbakır gibi oldu bittiye getirildi!.. Kılıçdaroğlu keşke otobüsten yapılan çağrıya uyarak, Ulus’ta halka seslenebilseydi ya da en azından el sallayabilseydi...
Çünkü eminim, hem son dönemde ideolojik erozyon yaşayan CHP için iyi olurdu hem de Anıtkabir’e gitmek yerine Çankaya resepsiyonuna katılan Faik Tunay gibi zavallılar Atatürk ve Türkiye gerçeğini anlardı!..

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget