AKP'nin kararname taarruzu içerisinde son 20 günde yapılan 3 değişiklik, eğitimin dincileştirilmesi konusunda önemli düzenlemeler getirdi. 3 değişiklikten gözden kaçan ikisi, AKP'nin daha ince planlarının yürürlükte olduğunu gösteriyor.
“Şeffaflık”, “açıklık ” gibi cazibeli sözcükleri dilinden düşürmeyen iktidar ne yazık ki Yasa yerine geçen düzenlemeleri bile gizli çıkarıyor. Görevinize son verildiğini ya da bundan böyle sözleşmeli olarak çalıştırılacağınızı; bağlı olduğunuz bakanlığın değiştiğini; doktor iseniz muayenehanenizin kapatıldığını ve daha nicelerini, sabah kalktığınızda Resmi Gazeteye bakmışsanız öğrenebiliyorsunuz.
Çoğu “Torba” niteliği taşıyan bu Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) çok sayıda yasada değişiklik yapıldı. Yapılan değişikliklerin birkaç gün sonra yeniden değiştirilmesi de artık olağanlaştı. Hangi Yasada ne doğrultuda düzenleme getirildiğini izleyebilmek, neredeyse olanaksız. Bu KHK’ların içine öyle düzenlemeler gizleniyor ki, çoğu kez bırakın basını, yasayı uygulamakla yükümlü olanlar bile fark etmiyor. KHK’lar ile getirilen düzenlemelerin gerektirdiği uygulamalara başlanıldığında çok sayıda sürprizle karşılaşacağımız anlaşılıyor.
Son 20 gün içinde yayımlanan 651, 652 ve 653 sayılı KHK’larla dinci eğitimin yaygınlaşması amacıyla üç önemli değişiklik yapıldı.
17 Eylül günü yayımlanan 653 sayılı KHK ile Kur’an kurslarına katılmak için aranan 5. Sınıfı bitirmiş olmak koşulu kaldırıldı. Bu düzenleme soL haber portalında ayrıntılı biçimde daha önce haberleştirilmişti.
Öteki iki değişiklik de oldukça önemliydi. Ama basında yer alamadı.
“Başörtüsü sorununa” çözüm geliyor:
14 Eylül 2011 günü yayımlanan 652 sayılı KHK ile Milli Eğitim Bakanlığı Örgüt Yasası değiştirildi. Bu KHK’nin aşağıda alıntılanan 2/d bendi ile kız öğrencilerin başörtüsü ile sınıflara girebilmelerinin hukuksal ortamı oluşturuldu.
“d) Kız öğrencilerin, özürlülerin ve toplumun özel ilgi bekleyen diğer kesimlerinin eğitime katılımını yaygınlaştıracak politika ve stratejiler geliştirmek, uygulamak ve uygulanmasını koordine etmek.”
Kız öğrencilerin eğitime katılımlarını yaygınlaştırmak için ne tür politika ve stratejiler geliştirileceği sanırım sır değildir.
Bezm-i Alem ve Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitelerine kaynak aktarılacak:
27 Ağustos 2011 günü Resmi Gazetede yayımlanan 651 sayılı KHK’nın 15. maddesinde Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne yükseköğretim öğrencilerine; hem burs-kredi verme yetkisi tanındı hem de 5102 sayılı Yasa kurallarına uymak zorunluluğundan bağışık tutuldu.
Bu değişikliğin amacının ortaya konulabilmesi için sıkıcı da olsa biraz “mevzuat bilgisi” ve mazbut vakıflarla ilgili teknik bilgi vermek gerekiyor:
3.3.2004 günlü 5102 sayılı Yasa ile Kamu Kurumu/kuruluşu/üst kurul/belediye/özel idareler ile bunların %50’sinden çok payına sahip olduğu işletmelerin ve kamu bankalarının yükseköğretim öğrencilerine burs-kredi adı altında ödeme yapması yasaklanmış, bu yetki yalnızca Yükseköğretim Kredi ve Yurtlar Kurumu’na tanınmıştı. Özel Yasalarında burs-kredi verme yetkisi olan kurumlar için ise özel bir düzenleme getirilmiş ve uygulamalarını sürdürebilmeleri için; öğrencilerin adlarını Yükseköğretim Kredi ve Yurtlar Kurumuna bildirmeleri, gereken tutarı ise ödeneceği tarihten 30 gün önce Kurum hesabına yatırmaları koşulu getirilmişti. Yasanın gerekçesine göre, burs ve kredi uygulamalarının eşgüdüm içinde yürütülmesi ve mükerrerliklerin önlenmesi amacıyla böyle bir düzenlemeye gerek duyulmuştu.
Vakıflar Genel Müdürlüğüne burs-kredi verme yetkisi tanınarak bu yetkilerini bütün kamu kurum ve kuruluşlarının uymakla yükümlü olduğu genel ilkelerden bağışık tutulması, aşağıda açıklanacağı üzere, Bezm-i Alem Vakıf Üniversitesi ile Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi’ne kaynak aktarılmasına yönelik bir düzenleme olarak görülmelidir.
Osmanlı döneminde kurulan, mütevellisi kalmamış ya da amacı ortadan kalkmış olan bütün vakıflar, 1935 yılında yayımlanan 2762 sayılı Yasa ile Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne devredilmişti. Vakıflar Genel Müdürlüğü, “mazbut vakıf” olarak adlandırılan bu vakıfları yönetme görevini günümüzde, 27.2.2008 günlü 5737 sayılı Yasa ile sürdürmektedir.
Vakıflar Genel Müdürlüğü, bu vakıfların çoğu tarihi eser olan taşınmazlarından önemli kira gelirleri elde etmektedir. Ayrıca kentlerin gelişmesiyle değerlenmiş çok sayıda arsa ve arazileri bulunmaktadır. Bunlar yap-işlet-devret vb. yöntemlerle değerlendirilmektedir.
Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün strateji belgelerinde, elde edilen bu gelirlerin, vakfiyelerinde belirtilen amaçlarla kullanılmasının hedeflendiği belirtilmektedir. Nitekim vakfiyelerinde yazılı amaçlar gerekçe gösterilerek 15.4.2010 günlü 5981 sayılı Yasa ile “Bezm-i Alem Valide Sultan, Silahtar Abdullah Ağa ve Abdülhamit Sani” mazbut vakıfları adına “Bezm-i Alem Vakıf Üniversitesi”, “Fatih Sultan Mehmet Han, Sinan Ağa Bin Abdurrahman, Nurbanu Valide Sultan, Hatice Sultan ve Hacı Abdülaziz Ağa” Mazbut Vakıfları adına “Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi” adı altında iki Üniversite kurulmuştur.
Osmanlı Döneminde kurulan vakıfların bir bölümünün vakıf senedi ya hiç yoktur ya da bulunamamaktadır. Bulunabilen vakıf senetlerinin incelenmesiyle ise çoğunlukla hayır işleri ve eğitim amaçlı kuruldukları görülmektedir. Osmanlı Döneminde, “eğitim” dendiğinde dini eğitimin anlatılmak istendiği kuşkusuzdur. Vakıflar Genel Müdürlüğü, olası YÖK Yasasında yapılacak değişikliklerden sonra, bu vakıfların senetlerinde yazılı amaçlarını gerekçe göstererek, din ağırlıklı eğitim yapması gerektiğini öne sürebilecektir. Ayrıca istedikleri öğretim görevlilerini seçmelerinin önünde hiçbir engel olmadığı dikkate alındığında, böyle bir görevi zaten yapıyor olmaları muhtemeldir.
Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün burs-kredi verirken kendi kurdurduğu bu iki üniversite öğrencilerini tercih edeceği kuşkusuzdur. Böylelikle mazbut vakıfların gelirleri hem bu iki vakıf üniversitesine “müşteri” bulmak hem de bu üniversitelere kaynak aktarmakta kullanılmış olacaktır. Üstelik 5102 sayılı Yasa ile getirilen kurallardan bağışık tutulduğu için burs-kredi için gereken tutarın, öğrencilere ödeneceği tarihten 30 gün önce Kredi ve Yurtlar Kurumu hesabına yatırılması gerekmeyecek, öğrencilerin adları bu Kuruma bildirilmeyeceği için Vakıflar Genel Müdürlüğü’nde saklı kalacaktır.
Görüldüğü üzere 651 sayılı KHK ile masum sayılabilecek ya da göz ardı edilebilecek bir düzenleme yapılmamıştır.
A.Kadir Sev (soL)
Yorum Gönder