EN küçüklerin başlaması bitti. Şimdi, ilkokullardan başlayarak üniversitelere kadar uzanacak başka eğitim açılımlarının mevsimi.
Öğretim sözü etmeden durabilir misiniz?
Hele cahil tüketiciliğin ve gitgide yobazlaşan gericiliğin batağında debelenen bir Türkiye’de.
Evet, parlak görüntü sözlerine karşın, bu temelsiz şişinme ve şişirilmede öyle bir kofluk var ki, çöküntü geldiği zaman en çok yine kendimiz şaşıracağız. Böyle olduğu için, kofluğun en kritik yerine bir an önce parmak basıp zorunlu olanı bir an önce yapmak gerekir.
İlk akla gelen, temelden, ilkokullardan başlamaktır. Ama yanlış; asıl öylesi uzun zaman alır. O “temelden” dediğimiz işleri, örneğin bir ilköğretim reformunu yapacak donanımlı insanların en kısa zamanda yetiştirilip sorumlu mevkilere getirilmesi gerekiyor. Yani önce bir üniversite reformu ve hemen ardından, liyakate ve bilgiye dayalı ölçütlerle oluşturulmuş bir kamu yönetimi. Bunu hedeflerinin başına koymayan siyasal partilerden hayır gelmez; çünkü, bilmeden yönetmek olmaz.
Konuyu somutlaştırmak için, isterseniz kavramlarla başlayalım. Üniversite demek, bilimsel ve yönetsel özerklik demektir. Yani, erklerini özlerinden, bilgi ve bilgeliklerinden alan insanların yönettiği yükseköğrenim ve öğretim kurumları.
Unutmayalım ki, Türk devriminin önemli atılımlarından biri, biraz geç de olsa, 1946’da Üniversiteler Kanunu’nun çıkarılmasıydı.
Siyasal iradenin seçtiği yöntem, yapılışta ve uygulanışta özerklikti. Yapılış, bilimcilerin, İstanbul Hukuk Fakültesi’nin Sıddık Sami Onar Hocası ile Ankara Hukuk’un Profesörü Hirsch’in önderliğinde olmuş, Meclis’ten Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel’in inatçı çabalarıyla geçirilen yasa yeni kurallara göre oluşturulan özerk üniversitelere bırakılmıştı. Öyle bir özerklik ki, bugün hayal bile edilemeyen fakülte tüzelkişiliğiyle başlayıp üniversite organlarının hepsini kapsamakta.
Türkiye’yi yeniden düzeltmeye de galiba yine oradan başlamak gerekecek. Uzun gözükse de aslında en kestirme ve doğru yol bu. Yeter ki, iktidar dediklerimiz o yoldan başlanmasına olanak verecek kadar iktidar sahibi olsunlar. Oysa onlar, tam tersine, öyle bir tutumu hep iktidarsızlık sayagelmişlerdir.
Mümtaz Soysal/Cumhuriyet
Yorum Gönder