Arap ülkelerine hangi laikliği önerdik? - Ruhat Mengi

Sizlere haber veremeden birkaç gün köşemden uzak kaldım, bunun için koca bir özür borçluyum biliyorum. Ama önce çok sevdiğim bir arkadaşım kardeşini kaybetti, ani bir seyahat yaptım, sonra başka engeller çıktı ve ben her gün ‘nasılsa bugün başlarım’ diyerek bir anons bile koyamadan o birkaç gün geldi geçti. Bütün meslek hayatımda ilk kez ama insanlık hali, olabiliyor demek ki..

Bu zaman içinde beni en çok etkileyen haberler; cezaevinde duruşma beklemek üzere tutuklu bulunan gazeteci Doğan Yurdakul’un, adeta sabitleşmiş bir suçun mahkumu imiş gibi “ölüm döşeğindeki eşi ile son görüşmesine izin verilmediği için” eşini bir kez daha konuşamadan kaybetmesiydi. Başka ülkelerin insanlarına yapılan haksızlıklara şiddetle karşı çıkarken kendi insanlarımızın böyle yanlış bir uygulamayla karşılaşması anlaşılır şey değil. Adalet Bakanı bile duruma üzülmüş ve açıklama yapmıştı, hemen izin verilseydi, eşiyle son kez buluşabilirdi.

FATMAGÜL DİZİSİNİ Mİ BEĞENDİNİZ?

İkinci olay ki bunu duyunca resmen küçük dilimi yuttum; 2000’li yılların başına kadar senelerce kadın örgütlerinin uğraşması, bizlerin uğraşması, bu nedenle “yasa yapan hukukçular” tarafından açılan davalar için adliye koridorlarına taşınmamız, sayısız yazı ve TV programı ile anlatmamız gibi emekler sonucunda değiştirilerek çağdaş hale getirilen tecavüz yasasının geri çevrilmeye çalışılması.. Neymiş efendim; yargıdaki iş gücünün azaltılması için “tecavüze uğrayan kadınların tecavüzcüsüyle evlenmesi halinde davanın düşmesi” öneriliyormuş. Fatmagül dizisinden etkilenmiş olmalılar zahir.

Ama dikkat, orada bile kızın evlendiği Kerim tecavüz eylemine katılmamıştı. Ve arkasından da yine Fatmagül’deki gibi şu gelecek; eğer toplu bir tecavüz söz konusuysa ve tecavüzcülerden biri mağdurla evlenmeyi kabul ederse “diğer tecavüz suçluları da cezadan kurtulacak”. Duyunca çok fena şeyler söylemek geliyor insanın içinden.. Hala, 2011 yılında bile bu kadar çağdışı bir kafa, böyle bir “yargı yükü hafifletme yöntemi” nasıl olabilir, bunu Hakim ve Savcılar Kurulu’nun hangi “özel beyinli” üyesi dillendirmiştir merak ediyorum doğrusu.. Asla ve asla kabul edilmemeli bu, öncelikle ülkenin bütün kadınları, arkadan kadın siyasetçileri karşı çıkmalılar.

Yoksa yine mücadeleyi bize, bir avuç insana mı bırakmayı düşünüyor herkes?

TECAVÜZ MAĞDURU ÇOCUKLAR DA..

Aynı HSYK ekibi “tecavüz mağduru çocukları da bir kez daha mağdur edip, tecavüzcülere ise kolaylık sağlama” önerisini unutmamış. Adli Tıp da çok meşgul (!) olduğu için onun da yükü hafifletilmeliymiş, daha hızlı rapor alabilmek üzere tecavüze uğrayan çocukların artık ruh sağlığının bozulup bozulmadığına” bakılmasın, sadece “beden sağlığının bozulup bozulmadığına bakılsın”mış. Çocuğun ruh sağlığı yüzde yüz bozulur çünkü, kadın ise onunki de bozulur. Ceza da artar tabii.. “Birilerini kurtarma” mı söz konusudur beyler, bu ne korkunç bir öneri?

Ya arkasından gelen “15 yaşından küçük çocuklara karşı ‘rızaen’ cinsel ilişki suçlarının ceza miktarları düşürülmeli” önerisine ne diyelim; “Allah sizi bildiği gibi yapsın” desek nasıl mesela? 15 yaşından küçük çocuğun ilişki rızası mı olurmuş? Dedesi, babası yaşında canavarlar (bazen de öz babası olan canavarlar) ve diğerleri saldırınca nasıl bir rıza? Yoksa aile izniyle küçük çocuklarla “tecavüzden farksız evlilikler”den mi söz ediyorsunuz?

Ya da “zaten her nasılsa tutuksuz yargılanan” bazı çocuk tecavüzcülerini mi kurtarmaktır maksat?

Eğer “ne sihirdir ne keramet, el çabukluğu marifet” yöntemiyle kanunları bu şekilde değiştirmeyi başarırlarsa artık herhalde bu kez kendimizi TBMM önünde yakmamız gerekecek, dünyaya duyurmak için başka çare kalmıyor.

Umarım Bakan Fatma Şahin’in bugün sivil toplum örgütü yöneticileri ve kadın hukukçularla yapacağı toplantıda bu konuda yapılacaklar tartışılır.

LAİKLİKTE MEZHEP AYIRIMI VAR MI?

Tabii gündemin en önemli konularından olan “Başbakan’ın Arap ülkelerine seyahati ve laiklik çağrısı” var. Tabii ki Başbakan Erdoğan’ın “Atatürk’ün kurduğu laik-demokratik rejime sahip Türkiye” ile gurur duyması, ülkemizin “bizi din kavgaları ve diktatörlükleri”nden bugüne kadar koruyan laik rejim farkını Arap ülkelerine önermesi güzel bir olay. Hepimiz için gurur verici.

Ama bence bu konu; örneğin “Türkiye’nin kendisi laikliği ne kadar benimsiyor ve ‘ne kadarını’ öneriyor” sorusu, üzerinde derin tartışmalar yapılacak kadar önemli (ki son günlerde pek göremedim, genelde “Türkiye’de laiklik anlayışı değişti, esnetildi, laiklerle dindarlar barıştı, işte önerilen bu” benzeri vurgular var).. “Laik devlet her inanç grubuna eşit mesafededir” derken, mesela Ana Muhalefet Liderine “Mezhep benzerliğinden dolayı mı Suriye’yi koruyorsun” diyebilmek, mezhep ayırımcılığı yapmak laik rejimde olacak şey midir? Bırakın farklı dinleri, aynı dinde bile hangi eşit mesafe bu?

Laikliğin sadece “dinle-inançla ‘devlet işlerinin’ ayrılması” şeklindeki en basit tanımını bile alsanız, böyle bir “siyasi söyleme” tamamen karşı değil midir? Laiklik “kılık kıyafet” meselesinden ibaret olmadığına göre “anlayış”ı doğru yere oturtmak önem taşıyor.

Ruhat Mengi/VATAN

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget