Son Konular
Abbas Güçlü Ahmet Tan Alev Coşkun Ali Eralp Ali Sirmen Ali Tartanoğlu Alican Uludağ Altan Öymen Arslan BULUT Ataol Behramoğlu Atilla Kart Aydınlık yazarları Ayşenur Arslan Barış Yarkadaş Bedri Baykam Bekir Coşkun Bilim Teknik Bozkurt Güvenç Burak H. Özdemir Bülent Soylan Can Ataklı Can Dündar Celal Şengör Cengiz Önal Cengiz Özakıncı Cevat Kulaksız Ceyhun Balcı Coşkun Özdemir Cumhuriyet yazarları Cüneyt Arcayürek Deniz Kavukçuoğlu Doğan Kuban Dr. M. Galip Baysan Dünya haberleri Ece Temelkuran Ekonomi Emin Çölaşan Emine Ülker Tarhan Emre Kongar Erdal Atabek Erdal Atıcı Eren Erdem Ergin Yıldızoğlu Erhan Karaesmen Erol Manisalı Ertuğrul Kazancı Eğitim Ferhan Şensoy Fikret Bila Fırat Kozok Gündüz Akgül Güner Yiğitbaşı Güngör Mengi Güray Öz Gürbüz Evren Hakkı Keskin Hasan Pulur Hayrettin Ökçesiz Hikmet Sami Türk Hikmet Çetinkaya Hulki Cevizoğlu Hüner Tuncer Hüseyin Baş Işık Kansu Işıl Özgentürk Kemal Baytaş Kemal Kılıçdaroğlu Kurtul Altuğ Köşe Yazıları Kürşat Başar Levent Bulut Levent Kırca Leyla Yıldız Mehmet Ali Güller Mehmet Faraç Mehmet Haberal Mehmet Halil Arık Mehmet Türker Melih Aşık Merdan Yanardağ Meriç Velidedeoğlu Mine Kırıkkanat Miyase İlknur Mustafa Balbay Mustafa Mutlu Mustafa Sönmez Mümtaz Soysal Müyesser Yıldız Necati Doğru Necla Arat Nihat Genç Nilgün Cerrahoğlu Nuray Mert Nusret Ertürk Oktay Akbal Oktay Ekinci Oray Eğin Orhan Birgit Orhan Bursalı Orhan Erinç Rifat Serdaroğlu Ruhat Mengi Rıza Zelyut Sabahattin Önkibar Saygı Öztürk Sağlık Selcan Taşçı Serpil Özkaynak Sevgi Özel Sinan Meydan Siyaset Soner Yalçın Spor Sözcü yazarları Süheyl Batum Tarih Tarım Tayfun Talipoğlu Tekin Özertem Tülay Hergünlü Tülay Özüerman Tünay Süer Türey köse Türkiye Türkkaya Ataöv Utku Çakırözer Uğur Dündar Uğur Mumcu Vatan Yazarları Video Yakup Kepenek Yazı Dizileri Yaşar Nuri Öztürk Yaşar Öztürk Yener Güneş Yeniçağ yazarları Yurt Yazarları Yüksel Pazarkaya Yılmaz Özdemir Yılmaz Özdil Zeki Tekiner Zeynep Göğüş Zeynep Oral Zulal Kalkandelen chp genel lozan muharrem ince Çiğdem Toker Ömer Yıldız Özdemir İnce Özgen Acar Özgür Mumcu Öztin Akgüç Ümit Zileli İlhan Cihaner İlhan Selçuk İlhan Taşçı İnci Aral İrfan O. Hatipoğlu İsmet İnönü Şükran Soner

Habil mi Kabil'i öldürmüş,yoksa Kabil mi Habil'i.İlk öldürme olayı böyle başlamış...
Bütün kutsal kitaplar insanlığın başlangıcı olarak bu kanlı kardeş cinayetini anlatır.
İnsanoğlunun yazgısı böyle yazılmış.Öldürmek.öldürmek.öldürmek...
Hiç ayrım yok.insansan öldüreceksin.Yaşaman için başkası ölecek.öldürülecek.
Sevgi yok,dostluk yok,barış yok.
Tarihin en derin yapraklarında başlar.günümüze kadar gelir.Günümüzden de kimbilir hangi zamanların ötesine acımasız kıyımlar...
Şu Dersim mi Tunceli mi olayı bana bütün bunları düşündürdü.İnsanlığın geçmişinde de geleceğinde de yaşanmış bir büyük gerçek...
Dersim,Osmanlı'nın saltanatı boyunca bir başkaldırı bölgesi.Nice isyanlar çıkmış.nice soykırımlar yaşanmış.Bir türlü düzelmemiş Dersim halkının yaşamı.Alevi olmalarından mı.Sünni güçler sürekli ezmiş Dersimlileri....
***
Ama Cumhuriyet yönetimi gelmiş işbaşına.SünniAlevi çekişmesi diye bir şey yok Türkiye Cumhuriyeti'nin yapısında.Hepsi yurttaş,hepsi kardeş,hepsi vatanları için dövüşmüş,savaşmış...

Ama Dersim bir türlü yatışmamış.Yüzyıllar geçmiş,şeyhlik,ağalık,beylik saltanatları sürmüş gitmiş.Halk ezilmiş.ama kendini ezenlere bir şey yapamamış...
Atatürk Cumhuriyeti bu bölgeye uygarlığı getirmek istemiş.Ama karşıt iç ve dış güçler.türlü yollardan bu iyi niyetli eylemi önlemeye kalkışmış.Çağdaşlığa.uygarlığa.düzene karşı çıkıp ilkel bir aşiret yaşamını sürdürmek...Birkaç derebeyinin isteği böyle...
Evet çok kanlı işler yaşanmış.Bölge halkı ölümlerden ölüm beğenmiş.sürgünlerden sürgün......
***
Bu toplu öldürmeleri yalnız biz mi yapmışız.Amerika'sı,Avrupa'sı,Asya'sı bizimkinden çok daha beterlerini yapmamış mı.Amerika'da milyonlarca yerli halk toplu kıyımlarla ortadan kaldırılmamış mı.Fransa'da.Afrika'da.Cezayir'de,Fas'ta nice yerli halka emperyalizmin acımasız baskılarını uygulamamış mı.Nazi Almanyası yüz binlerce Yahudiyi,Çingeneyi ölüm kamplarında fırınlarda yakmamış mı.Hiroşima'da bir anda yok edilen milyonlar...
Kim özür dilemiş onlardan....
***
Milletlerin tarihi.hep en çirkin.en vahşi.en kanlı.en acımasız baskılarla.öldürmelerle.kıyımlarla dopdolu...Biraz tarih sayfalarını araştırın.yeter hepsini görmeye.
Bırakın geçmişi.gelin bugüne...Görmüyor musunuz Van'da Erciş'te yaşanan işkenceli yaşamı.daha doğrusu devletin beceriksizliği yüzünden yaşanan kıyımları.acıları..

Oktay Akbal/Cumhuriyet

Sevgili okurlarım Huntington'a hiç yabancı değildir...
İslam uygarlığını düşman olarak ilan etmesini ve Türkiye ile Atatürk üzerine yorumlarını çok kez mercek altına aldım.Son günlerde politikacılar ve medya tarafından tırmandırılan.Tarihimizle Yüzleşmek.tartışmalarına ve bunların yavaş yavaş Mustafa Kemal Atatürk'e doğru yönlendirildiğine bakınca.Huntington'un Türkiye için önerdiği.Atatürk'ü hedef alan reçetesi yeniden aklıma geldi....
***
Önce Huntington'un görüşlerini yeniden özetleyelim.
Batı tek ve biricik nitelikli bir uygarlıktır,ona ulaşılamaz ve taklit edilemez.
Toynbee'den ödünç aldığı teze göre uygarlıklar bir meydan okuma ile karşılaştıkları ve bununla başa çıktıkları zaman gelişir ve devam eder,yoksa gevşer ve yok olurlar.
Batı uygarlığını uyanık ve dinamik tutabilmek.gelişmeyi sürdürmesini sağlamak için.Sovyetler çöktükten sonra karşısına yeni düşmanlar bulmak gerekir.bunlar da sırasıyla İslam ve Sind,(Çin)uygarlıklarıdır.
Türkiye Huntington'u,.olamaz,dediği Batılılaşmayı Atatürk'ün önderliğinde ve üstelik de Müslüman bir toplumda gerçekleştirdiği.Huntington'un tezlerinin yanlışlığını gösterdiği için islami yapıya geri döndürülmelidir.
İşte tam bu noktada Türkiye reçetesi gündeme geliyor.
Huntington'a göre Batı uygarlığı dışındaki ülkelerin Batılılaşmaya ve modernleşmeye karşı üç tepkisi oluşuyor.
Birinci tepki reddiyecilik.Hem modernleşmenin hem de Batılılaşmanın yadsınması biçiminde gelişiyor.16.yüzyıldan 19.yüzyıla kadar Japonya bunun klasik örneği.
İkinci tepki Kemalizm.Hem modernleşmenin hem Batılılaşmanın kabul edilmesi biçiminde ortaya çıkıyor.Örnek Türkiye.
Üçüncü tepki reformculuk.Modernleşmenin kabulü fakat Batılılaşmanın yadsınması biçiminde oluşuyor.Klasik örnek Mısır'da Mehmet Ali Paşa.Çin'de Ch'ing hanedanının son yılları ve 18701920 arası Osmanlı imparatorluğu.
Huntington bu her üç tepkinin de Batı dışındaki toplumların.Batılılaşmasını.sağlayamadığını belirtiyor.
Böylece." Ne yaparsanız yapın,bize benzeyemezsiniz.bizim dışımızda kalmaya mahkûmsunuz." mesajını veriyor.
Türkiye için,Batı uygarlığının içinde ikinci sınıf bir ülke olmaktansa.İslam uygarlığı içinde bir merkezlider ülke olmanın daha uygun olduğunu söylüyor.
Atatürk'ün toplumu laikleştirmesinden dolayı.Osmanlı'nın İslam uygarlığının merkez ülkesi olma rolünü Türkiye'nin devam ettiremediğini ve bu rolü.laik olduğu için.şimdi de üstlenemeyeceğini belirtiyor ve şöyle diyor."
Batı'nın laik ve demokratik düzeninde yeterince deneyim kazanmış olan Türkiye.artık İslam âleminin lideri olabilir.Ama bunu yapması için.Rusya'da Lenln'in reddedildiğinden daha şiddetle Atatürk'ün mirasını yadsımalıdır.Bu ise ancak hem siyasal hem de dinsel açıdan meşruiyet sahibi olan.üstelik de Atatürk kalibresinde bir lider tarafından gerçekleştirilebilir .''...
Ne dersiniz.bu reçete önerisi.son dönemde ve özellikle de bugün ülkemizde olup bitenlere biraz ışık tutabilir mi acaba ?

Emre Kongar/Cumhuriyet

" Yasemin Devrimi"Tunus'ta Bin Ali'yi alaşağı ettiğinde,ünlü yazar Ala el Asvani." Kahire'de de'rejimle hesaplaşmak'saati geldi." demişti.
Kahire'nin lüks bir semtindeki komşular üzerinden.yerleşik Mısır düzenini.anlattığı.Yakupyan Apartmanı.kitabıyla dünya çapında üne kavuşan Mısır'ın popüler yazarı Ala el Asvani.Tunus'ta geçen yılki olaylar patlar patlamaz derhal.Elikulağında.diye konuşmuştu." Tunus'ta olanlardan sonra Mısır da her an patlayabilir...Halk günden güne fakirleşiyor.Ama buna karşın yaşananlar hakkındaki bilgileri her gün artıyor.Rejim kontrolündeki medyaya karşın,yabancı TV'leri,interneti takip ediyor,fikir sahibi oluyorlar.Mısır halkını birbirine düşürmek pahasına koltuğa yapışmakta ısrar eden rejimin içyüzünü görüyorlar.. .'Baskı've'bölyönet'taktikleriyle.iktidarına meşruiyet kazandırmaya çalışan rejimin...kirli yüzünün farkındalar...
"Yasemin Devrimi"nin giderek Mısır'ı da içine alarak genişleyeceğini...El Asvani işte böyle herkesten önce görmüş ve.Kahire'de devrimin eli kulağında olduğunu.yukarıdaki sözleriyle duyurmuştu.
Tahrir Meydanı.kanlı seçim arifesinden itibaren yeniden dolup taşarken.dünya TV'leri bu defa hemen El Asvani'ye koştu ve kendisinden ileriye dönük kehanet.değerlendirmeler istedi...
"Hedef.Mübareksiz Mübarek rejimi !"
'BBC'de Asvani ile yapılmış böyle çok uzun bir röportaj izledim.İlk günden beri Tahrir gösterilerinin içinde bulunduğunu anlatan Mısırlı yazar.süreçte tamı tamına.üç kez.öldürülmek tehlikesiyle yüz yüze geldiğini söyledi.Meydandaki psikolojiyi." benbiz farkını yok ediyor.diye özetledi." Kitleler arasında insan korkuyu unutuyor.
Farkına varmadan yalnızca'biz'oluyor.diyerek ekledi." Normal şartlarda tehdit olarak görülen.algılanan şartlar.tehdit olmaktan çıkıyor..."
Zamanla karşıt devrime dönüşen Arap Baharı'nın düş kırıklığını yaşamak ve görmekle birlikte.Asvani.devrime.inancını yitirmemiş.Ünlü edebiyatçının sözleri bu açıdan çok ilginç.
" Askerle aramızda bir yanlış anlaşma oldu.diye söze devam eden yazar." Devrimi askerler ,'Mübareksiz bir Mübarek rejimi'kurmak için bir açık'darbeye'dönüştürdü.Halbuki biz Mübarek'i devirmeyi devrimin bir ilk aşaması olarak görmüştük.Onlar ise Mübarek'! devirmeyi.Mübarek rejiminin Mübareksiz olarak devam ettirilebilmesi için meğer göze alınması gereken bir nihai hedef olarak görmüşler..." diyor.
" Statükoculuğun.felsefesini.Her şeyi.aslında her şeyin olduğu gibi kalması amacıyla değiştirmek.olarak özetleyen bir başka ünlü yazar Tomasi di Lampedusa'nın yarım asır önce söylemiş olduğu gibi tıpkı.Mısır'ın ünlü edebiyat adamı Al Asvani de Mübarek'in devrilmesinden bu yana geçen son on ayda yaşananları." Mübareksiz Mübarek rejiminin devamı.olarak özetliyor...
Tantavi'nin başkanlık ettiği askeri konseyle ABD.bu amaçla süreç içinde resmen el ele verdiler .
"Tahrir'deki eylemciler arasında yer almamak "ve "Tahrir'e çıkmamak"konusunda,askeri cuntayla zımni bir anlaşma içinde olduğu anlaşılan seçimlerin favori gücü.Müslüman Kardeşler.de hatta öyle anlaşılıyor ki.aynı oyunun parçası.
Perde arkasındaki bu büyük güçlerin.al gülüm.ver gülüm.paslaşmaları çerçevesinde.Müslüman Kardeşlerin de beklenildiği üzere sandıktan muzaffer çıkmaları halinde...Enver Sedat döneminde İsrail'le imzalanan ve bölgede ABD statükosunun temel direği olan.Camp David.anlaşmalarına dokunmamaları gerekiyor.
Çift düzlemli mücadele
Mısır'ın.aylar alan.nev'i şahsına mahsus.seçim süreci.zarfında kısacası." reel politik güçler.bir yanda böyle.Mübareksiz Mübarek rejiminin devamını,sağlayabilmenin ve hâkim pozisyonlarını.sürdürmenin mücadelesini verirken."
Tahrir'de"garibanlar da..." meydanı tekrardan ele geçirmenin.ve ele geçirdikleri meydandan.yeni siyasetler üretmenin.dikte etmenin"çabası içinde.
Halihazırda Mısır'da böyle çift düzeyde,çift düzlemde sürdürülen bir "yeni dengeler savaşı"var.
Sonucu.yazık ki.belli olan savaşın.kaybetmeye mahkûm görünen.Tahrir cephesinde.Asvani gibi uzağı gören aydınlar hâlâ ne arıyor peki.
El Asvani.her şeye rağmen Mısır'ın köklü geçmişi ve halkına inanmayı sürdürüyor.
" Bu topraklar neler gördü.Neler geçirdi." diyor ve.mealen.ekliyor." Biz cuntadan kurtulmak.demokrasiye kavuşmak istiyoruz.İslamcılık...doğru evet bir tehdit ama siyasi Islamın bu topraklarda uzun boylu tutunabileceğine ben şahsen inanmıyorum.Bu olasılık eğer güçlü olsaydı.Mısır çoktan şimdiye kadar siyasi İslam güçlerince alt edilirdi."
El Asvani'nin umutları.bu kıyasıya mücadeledebakalım daha ne kadar yaşayabilecek.Göreceğiz .

Nilgün Cerrahoğlu/Cumhuriyet

Henüz politikacılık gradosunu yükseltip devlet adamı düzeyine varamamış olan siyasetçiler bile.asgari tutarlılığa sahiplerse eğer.bir lafı söylerken iyice düşünürler.
Bunu yapmayanlar günün birinde söyledikleri yüzlerine vurulduğunda apışıp kalırlar.
Önünde sonunda söylediğini,yaptığını koyarlar önüne adamın.sonra da sorarlar.
- Sen bu işin sonunu hiç düşünmedin mi.Yıllar yılı,Ermeni soykırımı iddialarıyla karşı karşıya kaldık.
Soykırımı tümden reddedenler olduğu gibi,şöyle diyenlerde oldu.
- Belgeler üzerinden,günün koşullarını aydınlatalım,bizdeki belgeler bir soykırım değil,mukatele,olduğunu gösteriyor.Bilim adamları durumu incelesin.
Soykırım iddiacıları buna yanaşmadılar,çözümü siyasi arenaya yansıtmakta aradılar,çeşitli parlamentolardan birbiri ardına soykırımı tanıyan kararlar çıkarttırdılar.
O sırada bizler çok haklı olarak şunu diyorduk.
- Bu konuda kararı siyasetçiler veremez.bilim adamları araştırır.yargı karar verir.Nitekim Fransa'da kimi tutarlı bilim adamlarıyla birlikte senato da bu yönde görüş bildirdi.Yani tezlerimiz de yankı buldu.
Peki şimdi ne yapıyoruz....
***
Şimdi iktidarın başı ile ana muhalefetin başı.70 yıldan eski olaylar konusunda.Seyit Rıza ahfadından özür dileme yarışına giriyorlar.
Yani iki siyasi oturmuş.tarihçilerin inceleyip görüş bildirecekleri bir konuda görüş oluşturup bildiriyor.özür üstüne özür diliyorlar.
Hani,tarihi konularda karar verme yetkisi politikacıların değildi.
Fransız veya bilmem ne parlamentosu 1915 olayları hakkında görüş oluştururken geçerli olan bu sav.Tayyip Bey ile Kemal Bey 19351938 olayları hakkında görüş oluştururken geçerliliğini yitiriyor.
Öyle mi.
Bundan böyle herhangi bir siyasi kuruluş 1915 olaylarının soykırım olduğu yönünde görüş bildirdiğinde.artık.Sizin böyle bir yetkiniz yok.demek hakkına sahip değiliz.
Böyle bir şey söylersek.yanıtı hazırdır.
- Sizin hükümet başkanınız ile ana muhalefet liderinizin Dersim olayları hakkında yargıya varıp hesap sorma hakkı var da bizim neden olmuyormuş.
Politikacı.tarihi günlük siyaset polemiğine alet edince olacağı budur işte.
***
Olay aslında son derecede açık.Bir yandan ana muhalefet liderini inancını ve kökenini açıklamaya zorlamaya çalışarak anayasal suç işleyen Tayyip Erdoğan.Seyit Rıza isyanının ölçüsüz güç kullanılarak bastırılması olayını kullanıp.bir taşla iki Kemal vurmaya.çalışıyor.
Peki hedefteki iki Kemal'den biri olan Kılıçdaroğlu Kemal ne yapıyor.
O zamanlamaya bakmadan.yerli yersiz diye düşünmeden.kendi dışında belirlenmiş gündeme kafadan dalıyor.
Yoksa yanılıyor muyum.
Yoksa gündemi CHP'ye davet ettiği zata belirleten de kendisi mi.Dersimlilerden devlet adına özür dileyen Başbakan'a Kemal Bey ne yanıt veriyor.
- Özür yetmez.toprak talebi olan olursa onu da karşıla.diyor.
Ermeniler.1915'te Türkiye'den tehcir edilenlerin topraklarını isteyip.sigorta şirketleriyle sıkıştırıyor.Türkiye sağlam hukuki dayanaklarla ret yanıtı veriyor.
Bu arada Kemal Bey.Dersim olayları dolayısıyla toprak taleplerinin yerine getirilmesini istiyor.
Kemal Bey acaba 1915'te tehcir edilenlere de tazminat ödenmesinden yana mı.
Ermeniler.Kemal Bey'in isteklerini emsal göstermezler mi.
Kemal Bey bilerek yaptığı bu işin sonunu da düşündü mü acaba ?

Ali Sirmen/Cumhuriyet

1960’ın 27 Mayıs’ından önce Beyhan Cenkçi, Ülkü Arman ve bu satırların yazarı, o sıralar Ankara Hilton adı verilen Ulucanlar Cezaevi’nde yatıyordu. Koğuş arkadaşlarımızdan biri sık sık “avara kasnak” deyimini kullanırdı. Hiç gereği yokken avare avare durmadan çalışan ve hiçbir işe yaramayan kasnak gibi demekmiş.

Ülkede, işsizlik almış başını gidiyor, doktorlar, işçiler, emekliler dertli. Cari açık 500 milyar dolara yaklaşmış; Başbakanlık için 7. uçak hangara çekilmek üzere. Dış politikada berbat bir dönem yaşanıyor. Ülkede bu kadar olumsuzluk varken siyasetçiler 1937’deki devlete karşı kalkışmanın, dalaşına girdiler. Bunun kime yararı vardır ki? İşin açığı şu ki siyaset “avara” kasnak gibi boş yere dönüp durmakta!

Mahkeme kurulmak isteniyor

Şu günlerde, 1937-1938 ve kısmen de 1939 yıllarında şimdiki adıyla Tunceli o zamanki adıyla Dersim denilen ve Kürt (Kırmançi), Türkmen ve kısmen Ermeni yurttaşlarımızın bulunduğu bölgede çıkan ve devletin bütün iyi niyetine rağmen önlenemeyen isyan hareketi siyasilerin gündeminde. Sorumlularının hiçbiri hayatta olmadığı bir mahkeme kurulmak isteniyor.

Kim istiyor bunu bilir misiniz?

İktidar partisi AKP ve yeni CHP’nin genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu...

Sakın “Olur mu?” demeyin, bal gibi oldu.

Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’e karşı yapılan bu saldırı kime yarayacak acaba?

Sayın Başbakan, Başbakanlık’taki arşivden çektiği bazı vesikaları açıklıyor, Kılıçdaroğlu da hani derler ki “överken zemmetmek” yoluyla, Başbakan’dan bir adım daha ileri atarak adını “katliam” koymuyor ama şöyle diyor:

“Dersim halkından özür diliyorsun. Özür yetmez. O sürgüne gönderilmiş dersim ahalisinin topraklarını alacaksın ve Dersimlilere vereceksin!”

Yanlışa yardım ediyor

Yeni CHP Genel Başkanı, Türk-Kürt kardeşliğine zarar verebilecek en büyük yanlışı Atatürk’ün partisine bulaştırmak isteyenlere yardım ediyor.

Kasım 1919 “Mister Frew”ya mektup:

“İngiliz subayı Noville’in Diyarbekir havalisinde Müslüman-Kürt ahalisini yoldan çıkarmaya birçok çalıştıktan sonra Malatya’da eski Elaziz Valisi Galip ve Malatya Mutasarrıfı Halil beylerle Sivas aleyhine yaratmaya çalıştığı vaka, netice itibariyle bütün medeniyet alemine karşı utanç verici değil miydi?” (Nutuk 1, s. 227)

Henüz Cumhuriyet ilan edilmemiştir ama görüyorsunuz Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın başladığı sıralarda İngilizler çalışma halindedirler ve 1937 isyan hareketinin ilk adımları böyle başlamıştır. Oysa Mustafa Kemal ve arkadaşları Anadolu’da yaşayan tüm Türklere karşı şöyle diyordu:

“Yüce Meclis’inizi teşkil eden zevat yalnız Türk değildir, yalnız Çerkez değildir, yalnız Kürt değildir, yalnız Laz değildir. Fakat hepsinden meydana gelen İslami unsurlardır, samimi bir topluluktur... ‘İşte milli sınırımız budur’ dedik. Halbuki, Kerkük kuzeyinde Türk olduğu gibi Kürt de vardır. Biz onları ayırmadık. Dolayısıyla muhafaza ve müdafaasıyla meşgul olduğumuz millet bittabi bir unsurdan ibaret değildir. Muhtelif İslami unsurlardan meydana gelmektedir. “ (A.B.E, c. 8, s. 157)

Cumhuriyet’e indirilen darbe

Atatürk ve sonradan kurduğu parti sadece Cumhuriyet’i ilan etmekle kalmadı. Kürt meselesini çok önemli bir mesele saymaya devam etti. Doğu Perinçek, “Kurtuluş Savaşı’nda Kürt Politikası” isimli eserin 459’uncu sayfasında Atatürk’e atfen şöyle yazmakta:

“Kürt meselesi bizim yani Türklerin menfaatine olarak da katiyen söz konusu olamaz çünkü malum-u aliniz bizim milli sınırlarımız dahilinde mevcut Kürt unsurlar o suretle yerleşmiştir ki pek sınırlı yerlerde yoğunluğa sahiptir. Fakat yoğunluklarını kaybede kaybede, Türk unsurlarının içine gire gire öyle bir sınır hasıl olmuştur ki Kürtlük namına bir sınır çizmek istersek Türklüğü ve Türkiye’yi mahvetmek lazımdır. Faraza Erzurum’a kadar giden, Erzincan’a, Sivas’a kadar giden, Harput’a kadar giden bir sınır aramak lazımdır ve hatta Konya çöllerindeki Kürt aşiretlerini de nazari dikkatten hariç tutmamak lazım gelir.”

Şimdi işte tartışmaya açılmak istenen ve Atatürk yoluyla Cumhuriyet’e indirilen darbenin ne olduğunu ve niçin planlandığını anlamış olmalısınız.

Kurtul Altuğ/AYDINLIK

Yazıya bu kez de iyi bir haberle başlayalım dedim. Her zaman karşıdevrim haberleri verecek değiliz ya…
“Kaset Olayı”nın arkasından Kemal Kılıçdaroğlu, CHP genel Başkanlığı koltuğuna oturdu. Oturur oturmaz da Türkiye’nin başka sorunu kalmamış gibi, türban, özerklik ve cemaatler konusuna eğildi. “Türban sorununu ancak ben çözerim… Cemaatlere saygılıyım… 27 Mayıs’ı yapanlar bugün utanıyorlar… Askere “Cumhuriyeti kollama ve koruma” görevi veren TSK İç Hizmet Kanunun 35. Maddesinin kaldırılması gerekir…” gibi sözler söylemesi üzerine o tarihlerde bu görüşleri eleştiren 4-5 makale yazdım.
İçlerinden bir tanesi de Kılıçdaroğlu’na açık mektup biçimindeydi.

“Vay, sen misin bunları yazan…” “CHP’yi zayıflatıyorsun… Şimdi bunun sırası mı? Kılıçdaroğlu iyi adamdır…”
gibilerinden yüzlerce ileti ve telefon aldım o sıralar.
İLK KURŞUN’DA yayınlanan “Ey CHP’liler, Ey CHP Milletvekilleri, Partinize ve Ata’nıza Sahip Çıkın…” makalemden sonra gönderilen iletiler arasında ise bir tek suçlama yok. Tam tersine, özellikle, benimle aynı görüşleri paylaştıklarını ve geçmişte de haklı olduğumu bildiren yüzlerce ileti geldi. Tümü de CHP tabanından ve bir zamanlar CHP’ye yönelttiğim eleştirilerden dolayı bana şiddetle karşı çıkan arkadaşlardı bunlar.
Elbette sevindirici bir gelişme.
Ve bu gerçek gösteriyor ki CHP tabanı, Atatürk’e gönülden bağlı. Ata’sından ve Cumhuriyetten asla vazgeçmez. Yüce Atatürk’e sataşanları da asla affetmez. Günü geldiğinde mutlaka “ihanetlerin hesabını soracaktır.” Kimsenin yaptığı yanına kar kalmayacaktır.
Yani kimse, “Tarihimizle yüzleşelim, hükümet Dersim arşivini açsın, yerlerinden yurtlarından edilenlere mallarını geri versin” diyen ve Cumhuriyet dönemini suçlayan bir Genel Başkanı Atatürk’ün makamında görmek istemiyor.
Kimse, yedi düveli yenerek 1923 Devrimini yapan ve yeryüzünde emperyalizme karşı ilk kurtuluş savaşını başlatan, tüm dünyanın saydığı bir yüce liderin dönemiyle hesaplaşmaya kalkan bir Genel Başkanı Atatürk’ün partisinde görmek istemiyor.
Dersimli ağaların, şeyhlerin İngiliz emperyalizmi desteğinde Türkiye Cumhuriyetine yaptığı saldırıları halktan gizleyeceksin, ama Türkiye Cumhuriyetinin AKP tarafından adım adım şeriata ve emperyalizme teslim edilmesi karşısında dut yemiş bülbüle döneceksin, üstüne üstlük bir de onunla “Bölünme Anayasası” yapacaksın, sonra da çıkıp “ben solcuyum, ben aydınım, ben insan hakları savunucusuyum” diye hindiler gibi kabaracaksın…
NATO’ya, CENTO’ya, ABD’ye, AB’ye gönülden bağlı, Küresel Emperyalizm ve onun ideolojisi neoliberalizme kul köle olmuş; Şeriatçı, ırkçı, Ortaçağ kurumları ile kol kola girmiş bir solcunun halkı kurtuluşa götürdüğü nerede görülmüştür?
Emperyalizme ve onun yerli ortakları ağalığa, beyliğe, tarikatçılığa, şeriatçılığa, yani Ortaçağ kalıntılarına karşı mücadele vermeden demokrasinin önünün açmak mümkün müdür?
İşte Dersim İsyanında Cumhuriyet Hükümeti bunu yapmıştır. Yani eşkıyalar ve ağalar tarafından soyulan, sömürülen köle gibi kullanılan marabaların, köylülerin, emekçilerin hakkını koruyarak, demokrasinin ve çağdaş devletin önünü açmıştır.
Tıpkı 1789 Fransız Devrimi, 1917 Rus devrimi, Çin devrimi, Küba devrimi, Venezüella, devrimleri gibi…
“Kanlı oldu, çok insan öldürüldü” diye şimdi bu devrimlerden de hesap mı sormamız gerekiyor?
Peki, iktidar ile muhalefet bu kadar çok insan hakları aşığı da neden Maraş Katliamlarının, Sivas Katliamlarının katillerini araştırmıyor? Neden bu konuda en ufak bir çaba göstermiyor?
Sizin demokrasi anlayışınız sadece Dersim’le mi sınırlıdır? Yoksa hedefiniz “Üzüm yemek değil bağcıyı dövmek midir?”
Bu mudur sizin ileri demokrasiniz?
Ali Eralp

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget