Türkan Saylan 17 Yıl Önce Fetö Tehlikesini Söylemişti

FETÖ hakkında şimdi duyduklarımızı 1999 yılında, tam 17 yıl önce, Türkan Saylan, Siyaset Meydanı programında anlatmıştı.

Fetullah Gülen Siyaset Meydanında

FETÖ hakkında şimdi duyduklarımızı 1999 yılında, tam 17 yıl önce, Türkan Saylan, Siyaset Meydanı programında anlatmıştı. Bu konuda ülkemiz için tehlikeyi bilen Saylan'ın FETÖ açıklamalarını aşağıya alıyoruz.
Ali Kırca'nın 19 Haziran'da 1999'da sunduğu Siyaset Meydanı'nda Türkan Saylan, FETÖ yapılanmasının nasıl çocukluktan bu yana devlet kadrolarına, eğitime, askeri kadrolara sızdığını ve kimliklerini nasıl gizlediklerini anlatmıştı. Aşağıda o tarihli bandın çözümünü yaparak, Fetö’nün Adliyeye ve Mülkiyeye sızmanın usul ve yöntemini anlattığı konuşmasının bölümünün metnini sunuyoruz. Nasıl bir sinsi din adamı olduğunu bu konuşmalardan ta o zamanları hükümetler, ilgililer anlamalıydı.  Anlıyorlardı da, 17/25 Aralık bozuşmasına kadar laik TC ni yıkmak için paralel hareket ediyorlardı.  Aslında Fetö’yü kollayan, büyümesini sağlayan günümüze kadar gelen dinci-gerici iktidarlardı.
Türkan Saylan 17 Yıl Önce Fetö Tehlikesini Söylemişti - Cevat Kulaksız

FETÖ’NÜN DEVLETİ ELE GEÇİRME HAZIRLIK KONUŞMASI
15-20 yıl önce nice aydınlarımız Fetüllah Gülen’in ülkeyi, ülke yönetimini nasıl ele geçirmenin yöntemlerini açıklamakta olduğunu aşağıdaki band çözümünden açıkça görmekteyiz. Bu tehlikeyi çok yıllar önce nice aydınlarımız yazılarında, kitaplarında, konferanslarında dile getirdiler. Ama Uğur Mumcu’dan Necip Haplemitoğlu’na kadar bunları dile getiren nice aydınlarımızın kimileri katledildi, kimileri hapse atıldı. Konuyu uzatmadan Fetüllah Galen’in ülkemizi 15 Temmuz darbesine getiren süreçte konuşmalarından bir tanesini aşağıya alıyoruz.  İşte Fetullah Gülen’in mülkiyeyi, adliyeyi ele geçirme tasarıları, planları, görüşleri:
“Arkadaşlarımızın mevcudiyetimizin İslami geleceğimiz adına işin garantisidir bunlar. Bu açıdan adliye de bir mülkiyede başka hayati bir müessesede başka ayağında bizim arkadaşlarımın mevcudiyeti öyle ferdi mevcudiyeti ele alıp değerlendirilmemelidir. Yani bunlar gelecek adına bizim o ünitelerde garantimizdir. Bizim varlığımızın bunlar nabzıdır ve varlığımızın teminatıdır bir ölçüde. Eğer şimdiden mevcudiyetlerini korumasalar, arkadan gelenlerin mevcudiyetini koruyamayız. Korumada şimdi onları korumağa çalıştığımız gibi zorlanırız, bir ölçüde ve geleceğe de o müessese olarak yürüyemeyiz yani, o müesseseyle beraber. Aynı zamanda geleceğe yürümemizin için de geleceğe işe adliye ve mülkiyenin olduğu şekilde de yürüyemeyiz geleceğe. Mevcut muhafaza edilmeli yine tasavvufu ifade ile diyelim, mevcut muhafaza edilmeli mevcut aranmalı yani.
Hep mekutu avlama peşinde olmalıyız, acaba ya bunun ne ihtiyacı var nasıl takviye edilmeli bu, denmeli. Bir de şu araştırılmalı, daha takviye edilmeli, fakat mevcuttan da bir ölçü taviz verilmemelidir. ……Fevkalade korunmaya alınmalı, katiyen zayiata gidilmemeli, zayiata meydan verilmemelidir. Bu açıdan bizim ister bu daireden, ister o daireden böylece arkadaşlarımızın korunması çok önemlidir. Bu korunma mevzunda da şimdi arz ettiğim gibi belki şimdi işin esnekliğinden istifade edebilirler çoğu orada. Hukuki kuralları yumuşatabilirler, kimi zaman vardır, yani kanunlar pek vaaz edilir.  Hâkimin vicdani ve takdir hakkı onları yumuşatır, insani hale getirir.
Şimdi bir taraftan onu yaparsan, diğer taraftan da bir yönü ile o kurallara kaidelere yine hukuki prensipleri müsaade ettiği ne kadar esnekliğe müsaade ediyorsa, onun için de biraz kural kanun adamı olmalarıyla istikbale yürüyebilirler. Yoksa siz burada adliyede karar veririsiniz, orada mülkiyede sıkı izahatta bulunursunuz. Fakat yukarı hep bunu bozarsa, bu insanlar bir mülkiyeye dönüyorum, bir adliyeye dönüyorum. Yargıtay kararlarınızı bozarsa, Danıştay sizin karşınıza çıkarsa, daha yüksek mahkeme sizin kararlarınızın hilafına kararlar verirse, öbür tarafta teksiye amirleriniz aleyhte kararlar ihtar ederse, bu istikbale yürümezsiniz yani, takılır yollarda kalırsınız.
Bu açıdan bir taraftan o kanun ve kararları kullanma biçimi, biraz evvel arz ettim esneklik içinde, diğer taraftan da “kanun ve kural adamı olma imajını uyarma, yani harfiyen riayet ediyorlar bunlar”, denmeli. Mümtazen ölçülerin arkasında bu vardır. Sizin ilerdeki dönemde daha önemli, daha hayati yerlere gelmenizin arkasında da bu vardır yani. Sezilmeden, mevcudiyetinizi hissettirmeden çok ilerilere gitme, işte bu iki müessese olduğu gibi hayati dinamik bu kısım üniversitelerde de söz konusudur. Ta ilerilere gitme böyle can damarları içinde dolaşma ve sonra eğer dönülüp gelinecekse yara alınmadan, hissedilmeden dönüp geriye gelme meselesi. Geleceğimiz adına çok önemli esaslardır, bu hususlar, mutlaka riayet edilmesi lazımdır, bunun işleyişini. Akıl kurallar inde belki kavrarlar ama fakat sistem, sistem etrafındaki fikrin bu mevzu adına bir şeyler söyleme, düşünme ister idare de, ister adliyede, çok önemli şeylerdir. Arkadaşlarımızın iştikak kabiliyetlerimize esneklik kazandırır.
Bu işin diğer tarafı, ben diyorum ki bunlar gelip geçici şeyler, beşeri olan şeyler, ancak tıpkı beşer gibi fanidir onlar gelir giderler. Beşer olmayan şeyler, ezelden gelen şeyler ebede namzettirler onlar devam ettirirler, devam edeceklerdir.” 
Siyaset Meydanı’nın yöneticisi Ali Kırca, devreye girerek şöyle dedi: 
“Bu konuşma böyle devam edecek, tartışmanın ilerleyen bölümlerinde konu ile ilgili olan kısımlarını da ekleme getireceğiz, çünkü gerçekten de çok sayıda faks var. O saatte izleyemeyen seyircilerimizin yenide izlenmesi yayınlanması, izlenmesi doğrultusunda talepleri var. Şimdi bu konuşmayı da aktardık, adliye ve mülkiye ile ilgili, bazı konuları dile getiriyordu, Sayın Gülen bu konuşmasında. Sayın Prof. Dr. Türkan Saylan’a sormak istiyorum, siz dinlediğinizde nasıl değerlendirdiniz?

TÜRKAN SAYLAN 17 YIL ÖNCE TEHLİKEYİ SÖYLE ANLATMIŞTI:
“Ben bütün Türkiye’nin bu bandları dikkatle dinlemesini istiyorum, bizim değerlendirmemizin yanında. Bu inanılmaz bir olay ve giyimiyle kuşamıyla ifadesiyle, ben hekim olduğum için tabi daha da ciddi bir şekilde yorumluyorum. Ortada ciddi bir sağlık sorunu mevcut olduğu olan bir kişinin TC nin nasıl ele geçirileceği konusunda talimatları var. Ben bir öğretim üyesi olarak onun ürünlerini her zaman görmek durumundayım. Öğrencilerimizin nasıl çeşitli okullarda, çeşitli evlerde nasıl beyninin yıkandığını ve öyle bir bilim kurgusal bir olayın içerisine çekildiğini, en akıllıların en çalışkanlarının nasıl kafasının farklı yönlere götürmüş, birtakım çelişkiler içinde olan ve geleceğinin dünyasını ele geçirmek için böyle bir insanın peşinden sürüklenen değerli insanlarımız, çocuklarımız olduğunu görüyorum.  Her zaman için ve adeta şu anda da düşündüm. Belki de bütün Türkiye’de yaralı gençlerimiz, yaralı insanlarımız var, bu cemaatin içine çekilmiş ve oralarda beyni yıkanmış çocuklarımız belki de bir işkence rehabilitasyon merkezi gibi bu olay kapandıktan, bittikten sonra bu gençlerin rehabilitasyonu için bir kurumun oluşması gerekir, d,ye düşünüyorum.
Şöyle bir örnek vermek istiyorum, bundan uzun yıllar evvel Fatih’te, önce bunlar fen liselerine el attılar. Çünkü en akıllı çocuklar bunlardı ve bir özel fen lisesine TÜBİTAK tarafından Atatürk için bir konferans vermek için gönderilmiştim. Aradım buldum bu yeri, o zamanları çok izbe bir yerde idi ve hiç hazırlıklı değillerdi. Ben çocukları topladım, Atatürk konusunda bazı şeyler söyledim. O sırada da, hepsi erkekti bu çocukların. Dedim ki, “hepiniz erkeksiniz normal bir okul değil burası ne yapacaksınız çocuklar üniversiteye gidince” diye şaka yaptım. Konuşmamın sonunda bir çocuk geldi yanıma, usulcacık sokuldu, adeta böyle sarılmak istercesine, “hocam”, dedi, “güzel şeyler anlattınız ama siz biliyor musunuz,” dedi, “biz çok başarılıyız, çünkü hiç kız yok aramızda. Kızlar şeytandır, onlar aramızda olmadığı için biz başarılıyız”.
Şimdi kızların şeytan olduğunu öğrenen bir çocuğun bilim kafası nasıl gelişebilir, hayata nasıl uyum sağlayabilir. Nasıl TC nin çağdaş, laik demokratik düzenine uyum gösterebilir? Evet, kolaylıkla Cumhuriyet, Atatürk düşmanı olabilir.
Yine öğretmen liselerinin bir tanesinin öğrencilerinin belli bir demokratik modern dershanelere kayıt edildiğini öğrendik, böyle bir duyum aldık. Baktık ki bu çocuklar buralara paraları ödüyorlar,  makbuz alıyorlar, fakat oralara devam etmiyorlar. Allah Allah ne var bunun arkasında dedik. Meğerse bu çocuklar oralarda aldıkları makbuzları ilerde kullanmak üzere bu kuruluşun bu cemaatin özel eğitim yerlerinde eğitiliyorlar, çünkü askeriyeye gireceklerdi. Orada başvurdukları zaman bu makbuzları gösterecekler. Böyle Türkiye’nin her tarafının gözümüzün önünde görüyoruz. Bu dış ülkelerde de geçerli. Biz eğitim kanalıyla bu çocuklarla karşılaşıyoruz. İlk sorduğumuz hangi lise, bur vermek için özellikle karşılıklı görüşmemizde, “hangi okulda okudun, hangi dershaneye gittin, peki bu dershaneden sonra yatlı mı okudun burada, “evet” “hayır”. Peki, kampa da gittin mi, artık kampa da gitmiş, bir ay iki ay o kampa girmiş, çocuk tamamen burada biraz önce dinlediğimiz kasetteki bilgilerle ideolojiyle ilgili yetişmiş, gizli olarak Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı, ama görünüşte bunu kılık kıyafet itibariyle pek ipucu vermeyen halde karşımızda. Ama gerçekten kafaları son derece karışmış, her birinin eğer yapısında da varsa bir psikopati ile zaman içerinde ortaya çıkacağı bir durum var. Yani bu çok vahim, bunlar doktor oluyorlar, bunlar, biraz evvel söylendiği gibi vali, kaymakam, polis oluyorlar, bunlar öğretmen oluyorlar, en büyüğü. Onun için biliyoruz ki, şimdi artık yılların deneyimiyle öğretmen yetiştiren kurumlar, siyasetçi yetiştiren kurumlar, yönetici yetiştiren kurumlar son derece tehlike altında, bu insanların kuşatması altında, çünkü bu çocukların çoğu yetenekli ta kaynaklarında bulunarak getirilen, özel eğitimden geçirilen çok yoksul çocuklardır. Dolayısıyla para açısından, yurt bulma açısından, kitaplarını alma açısından böyle bir kuruma muhtaç. Kolaylıkla içine giriyorlar ve daha sonra bu öğretilen geçen ağabeyler, hatta bazı yerlerde ablalar bu çocukları eğitiyorlar. Bu eğitmenin sırasında da, öyle dayak kötek işkence falan yok. Tamamen dinsel öğeleri kullanarak, ya da din doğmalarını kullanarak bu çocuklar bir şekilde yakalanıyorlar. Örneğin yanlış yapan çocuk Allah tokadı” diye bir ceza görüyor, Allah tokadı elinden kaleminin düşmesi, ayağının sürtmesi, kapıya çarpması ve böylece kendisini kötü işler yapmış onlara uyum sağlamamış cezalandırılmış çocuk olarak görüyorlar. Böylece ruhsal bunalımlar içerisinde yaşıyorlar. Böyle insanlarla sürekli biz karşı karşıyayız. Eğer Türkiye çağdaş, laik bir Türkiye ise ve bu insanlarımızın birisinde birazıcık akıl varsa madalyonun ön yüzünü değil, arka yüzünü görmek zorundalar. Bu bilimkurgu olayının bir yerde durması gerekiyor. Ama en önemli zarar siyasetçilerden geliyor. Çünkü siyasetçiler ne yazık ki Cumhuriyetin temel ilkelerini sadece bir yemin gibi okuyup  ondan sonra hangi tarikattan, hangi  cemaatten oy alırız kaygısını taşıdıkları için her zaman bu insanlarla bir şekilde temas kurma yarışı içerisindeler. Bu sağcısıyla, solcusuyla, ortasıyla her siyaset grubunda bu mevcut ve dolayısıyla hani “iyi tarikatlar vardır” diyebilen siyasetçilerimiz de karşımızda. Bunun bir şekilde çözülmesi lazım. Bu olayın ne boyutlara vardığının bilinmesi gerekiyor.
Son olarak bizim birçok Özbekistanlı öğrencimizi bir anda geri çektiler. Bir dersi kalmış mezun olmaya yakın çocuklar, bildiğiniz gibi, Özbekistan’da bir büyük darbe teşebbüsü oldu, oranın başkanını Fetullahçılar desteklediler, bu günkü gazetede mevcut, isimleri var yakalanmışlar, geri göndermişler hatta İstanbul Emniyet Müdürü, şu anda Özbekistan’a gidip bu işi incelemeye başlayacakmış. Bin tane öğrenciyi geri çektiler. Özbekistan’daki Türk okullarını kapattılar. Bu iş öylesine sarmış öylesine yanlışlar yapılıyor ki, bu sadece Türkiye’nin içini değil, Türkiye’yi dışarıdan da tehlikeye sokan bir örgütlenme şeması içerisinde sürüp gidiyor.
Birazcık abartılı bir şey olacak ama bir zamanlar Rusya’daki Rasputin’in davranışlarıyla paralellik görüyorum bu olayın içinde yani bir yerlere hâkim olmak bilimkurgu bilimlerinde olduğu gibi birileri geliyor, dünyayı fethediyor, ondan sonra bir anda boşalıyor olay, böyle bir sonuç bekliyorum. Yani bir yerde bir balon gibi sönmesini düşünüyorum. Çünkü bir sürü mağdur insan var ortada ve hiç kimse konuşamıyor. Herkes tehdit altında, belki bu konuşmadan sonra bizim başımıza ne gelecek onu da bilmiyoruz”.
 Kanser hastası, ölüm arifesinde olan bir bilim adamının Türkan Saylan’ın evine yapılan polis baskınlarını, cenazesinde iktidarın olumsuz tavrını; Türkan Saylan’dan Sanatçı Tarık Akan’a kadar iktidarın cenaze de bile ayırımcı tavrını gördüğümüzde üzülmekten kendimizi alamıyoruz. Hükümetin, iktidarın, Cumhurbaşkanının ayırımcılık yapmadan herkesi kucaklamasını isterdik.
Cevat Kulaksız
ckulaksizster@gmail.com

Cevat Kulaksız

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget