Soykırım iddialarına karşı çıkmayın, faşist ilan ederler

Soykırım iddialarına karşı çıkmayın, faşist ilan ederler
Bu konunun pek okunmadığını, ilgi çekmediğini, “Şimdi bunun sırası mı” denileceğini biliyorum, ama yine de yazmadan edemedim. Her yıl 24 Nisan öncesi, 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddiaları gündeme gelir ve “Soykırımı kabul edin” baskıları başlar. Ülkemizdeki bir kesimde, en basit ifade ile “Ermenileri kesmişiz abi” anlayışı hâkimdir. Soykırım gibi bir insanlık suçunu, 1-2 kitap ve yazı okuyarak ya da kulaktan dolma bilgilerle, enternasyonal dayanışma ve halkların kardeşliği söylemlerini kullanarak Anadolu insanına yükleme hevesindekilere ne deseniz boş. Bu konuda 3 kitap yazmış, 5 ülkenin arşivlerini incelemiş, İngiliz, Fransız, Amerikan ve Ermeni yazarların yayınladığı tüm kitapları okumuş biri olarak, gerçekleri belgeye ve bilgiye dayalı ortaya koymaya çalışırım. Ölçülü ve dikkatli tarzıma rağmen, yine de çokbilmiş cahillerin sloganı geçmeyen hakaret içerikli yorumlarına muhatap olurum.
Yaşanan acı olayları kimse yok sayamaz. Ermeniler ve Türkler karşılıklı büyük acılar çekmiştir. Anneannem 4 yaşındayken, sülalesinden 250’den fazla kişi Erzurum’dan Batıya doğru kaçarken, Ermeni Komitecileri tarafından Erzincan’ın Tercan ilçesi yakınlarında durdurulur. Kafilenin kapatıldığı samanlık ateşe verilir. Annesi, toprağı elleriyle kazarak, anneannemi o boşluğa koyar ve üstüne kapanır. Bu katliamdan sadece anneannem ve dayısının oğlu sağ kurtulur. Onlara, yüzlerce kimsesiz Ermeni ve Türk çocuğunu evlat edinen Kazım Karabekir Paşa sahip çıkar. Dedemim sülalesinden yine 250’den fazla insan, Ermeni Komitacıları tarafından Sarıkamış yakınlardaki bir derenin içinde, balta, bıçak, satırlarla katledilmiştir. Dedemin ve anneannemin gözlerine, yüzlerine sinmiş o tarifsiz acıyı hep görmeme rağmen, Ermenilere karşı asla kin beslemedim. Konuyu 25 yıldır hep objektif bir gözle araştırdım.
24 Nisan’da ne olduğunu özetleyerek başlayalım. Birinci Dünya Savaşı sırasında, Mart 1915’de Rus Ordusu’nun Van’a girmesiyle Ermenilerin büyük bir katliama başlamaları üzerine Osmanlı Hükümeti, İstanbul’daki Ermeni Patriği ve Osmanlı Meclisi’ndeki Ermeni milletvekilleri ile bir toplantı yapmıştır. Toplantıda, Ermeniler, vatandaşı oldukları Devlete karşı Rus Ordusu ile işbirliği yapmaktan ve katliamdan vazgeçmeleri, konusunda uyarılır.
Buna rağmen, saldırılar sürünce Osmanlı Hükümeti, 24 Nisan 1915’de, İstanbul’daki Ermeni komitelerinin önde gelenlerinden 235 kişiyi Ankara-Ayaş ve Çankırı’ya sürgüne gönderir. İşte bu tarih soykırım iddiacıları için sembolik gün olur.
Ermenilerin saldırılarının devam etmesi üzerine ise Hükümet, 27 Mayıs 1915’te, “Tehcir” kararı alarak, özellikle Doğu Anadolu’nun 6 vilayetindeki Ortodoks Ermenileri, İmparatorluğun güneydeki eyaletlerine zorunlu göçe tabi tutmuştur.
10 Haziran 1915 tarihli İçişleri Bakanlığı talimatnamesi, Tehcir’e tabi tutulan Ermenilere, gidecekleri yerlerde arazi ve ev verilmesini, sermaye ve araç gereç sağlanmasını, tarım bölgelerine yerleştirilmesini, uygun kasaba ve köy yoksa yeni köylerin, çiftliklerin kurulmasını istemektedir.
Tehcir sırasındaki masrafların karşılanması için 250 milyon kuruşa ulaşan bir bütçe ayrılmıştır. Bütçe, her kişi için 2 para ile 10 para arasında değişen günlük harçlık verilmesini de içermektedir. Paranın yetmediği görüldüğünde ise Adana, Konya, Urfa, Maraş, Halep gibi vilayet yönetimlerine ek ödenekler gönderilmiştir.
İçişleri Bakanlığı, Haziran ayından itibaren, Erzurum, Elazığ, Bitlis, Konya başta olmak üzere birçok vilayetin valisine gönderdiği telgraflarda, zorunlu göçe tabi tutulan Ermenileri yol boyunca koruyamayan, eşkıya baskınlarına, soygunlara, öldürülmelerine engel olamayan ve kötü davranan yetkililer hakkında işlem yapılmasını, askeri mahkemelere sevk edilmelerini emretmiştir. İşte bu süreçte, 1916 yılının sonbahar aylarına kadar mahkemeler, 67 kişiye idam, 524 kişiye hapis, 68 kişiye de para ve sürgün cezası vermiştir.
10 Haziran 1915 tarihli talimatname, Ermenilerin, ayrıldıkları yerlerde bıraktıkları malları koruma altına da almıştır. Buna göre, Ermenilerin taşınmazlar başta olmak üzere geride bıraktıkları tüm varlıkları, mühürlenerek kayıt altına alınıp korunacaktır. Ambarlarda, tarlalarda, evlerde kalan ürünleri, yiyecekleri açık artırma ile satılarak parası sahipleri adına kaydedilecektir. Bu işleri Taşınmaz Mallar Komisyonu yapacaktır. Kayıtların örnekleri vilayet ve sancak yönetimlerinin yanı sıra kiliselerde de tutulacaktır.
18 Aralık 1918’de ise Hükümet, Ermeniler için Geri Dönüş Kararnamesi çıkarmıştır. Bu kararnameye göre Ermenilere evleri, arazileri geri verilecek, kilise, okul, yetimhane vb yerlerdeki eşyaları teslim edilecek, içine göçmen yerleşmiş evlerin tasfiyesi gerçekleştirilecektir. Ayrıca dönüşlerin güvenlik içinde olması için gerekli tedbirler alınacaktır.
Yurtdışında katıldığım panellerde, bu son örneği verdiğimde, soykırım iddiacıları, “Savaşı kaybetmiş Osmanlı’nın, Tehcir’den 3,5 yıl sonra aldığı Ermenilerin geri dönüşü kararı inandırıcı değil. Zaten Ermeniler, müttefikler sayesinde dönecekti” diye tepki gösterirdi.
Buna yanıtım, “10 Haziran 1915 tarihli talimatname ile kısmen başlayan Zorunlu Göç, İstanbul’dan, tüm vilayetlere ve sancaklara gönderilen emirle, 25 Kasım 1915’te geçici olarak durdurulmuştur. Osmanlı Hükümeti, 15 Mart 1915’te ise Tehcir’i tamamen durdurmuştur. Yoldaki kafilelerin, o sırada bulundukları yerlerde iskân edilmeleri emri verilmiştir” olmuştur.
Bir başka konu ise Zorunlu Göç uygulaması dışında tutulan Ermenilerdir.
İçişleri Bakanlığı’nın vilayetlere, sancaklara gönderdiği, ilki 9 Haziran 1915’de, sonuncusu ise 3 Mayıs 1916’daki birçok telgraf ve yazıda, Katolik ve Protestan mezhebinden Ermenilerin, 5 bin civarında Ermeni askeri ailesinin, devlet memuru olarak görev yapan Ermenilerin ve ailelerinin, komitacılarla ilişkisi olmayan Ermeni tüccarları ve ailelerinin, kimsesiz Ermeni çocukların, bazı özel durumu olan Ermenilerin Tehcir kapsamı dışında tutulması emredilmiştir. O dönem, 100 binden fazla Ermeni’nin yaşadığı İstanbul’daki, ayrıca, İzmir, Aydın, Trakya ve diğer batı vilayetlerindeki Ermenilerin Tehcir’e tabi tutulmadıkları da unutulmamalıdır.
Ölü sayısı da soykırım iddiacılarının tahrif ettiği konulardandır. Onlara göre 1,5 milyon Ermeni öldürülmüştür. 1897-1903 yılları arasında Osmanlı İstatistik Umumi İdaresi Müdürü Mıgırdıc Sınabyan adlı bir Ermeni’dir. Sınabyan döneminde, 1897’de yapılan nüfus sayımında 1 milyon 42 bin 374 olan Ermeni nüfusu, 1903’de başlayıp 1906 yılında sona eren sayıma göre de 1 milyon 50 bin 513’dir. Son olarak 1914’de yapılan nüfus sayımında Ermeni nüfusu 1 milyon 299 bin 7’ye ulaşmıştır. İşte bu rakamın içinden 1,5 milyon ölü üretilmektedir. Bazı Ermeni tarihçiler ise Ermeni nüfusu için hiçbir resmiyeti olmayan 3 ya da 3,5 milyon gibi rakamlar verip, ölü sayısını dengelemeye çalışmaktadır.
Atatürk’ün saygınlığı ve inandırıcılığını bilenler, Ermeni iddialarını uluslararası kuruluşların resmi belgelerine sokmayı başarmıştır. Bu durumun en somut örneği, Avrupa Parlamentosu üyesi Per Gahrton tarafından hazırlanan Güney Kafkasya Raporu’nda yer almıştır. Avrupa Parlamentosu’nun, 28 Şubat 2002’deki Genel Kurul toplantısında oylayarak kabul edilen raporda, “Atatürk, 10 Nisan 1921'de Meclis'te yaptığı konuşmada, Ermenilere soykırım uygulandığı yönünde ifadeler kullanmıştır” denilmektedir.
Atatürk’ün yaptığı iddia edilen konuşmanın tarihine bakıldığında, 10 Nisan 1921’de Meclis’in kapalı olduğu görülecektir. Bu hatırlatıldığında, Gahrton bilgileri Ermeni kaynaklarından aldığını ve doğruluğunu araştırmadığını söylemiştir.
Birinci Dünya Savaşı sırasında Halep’i işgal eden İngiliz askerlerinin bir Osmanlı memuru olan Naim beyin odasında, Talat Paşa’nın “Kıyım” emrini içeren telgraflar ele geçirdiği iddia edilmişti. Daha sonra Aramyan isimli bir Ermeni bu telgraflardan bazılarına sahip olduğunu duyurunca, 1922’de bir açıklama yapan İngiltere Dışişleri Bakanlığı, İngiliz askerleri tarafından ele geçirilen telgraflar olmadığını bildirmiştir. Adı geçen telgraflar İngilizlerin elinde olsaydı, 44 Osmanlı yöneticisini Ermeni kıyımından mahkûm etmek için Malta’da kurdukları mahkemede kullanır, Amerikan Dışişleri Bakanlığı’na, elinizde belgeler varsa gönderin diye yalvarmazlardı. Bu telgraf gerçek olsaydı, Berlin’de Talat Paşa’yı öldüren Ermeni militanın davasında, avukatı önce mahkemeye kanıt olarak sunup sonra da geri çekmezdi. Ayrıca yapılan incelemeler, telgrafların biçim, içerik, şifreleme ve yazılış olarak Osmanlı resmi belgelerine benzemediğini, miladi takvim ile Rumi takvimin karıştırılması sonucu hatalı tarihlendirme yapıldığını, Paris’teki Ermeni Komitesi tarafından hazırlandığını, sahte olduğunu ortaya koymuştur. Buna rağmen, Ermeni ve Batılı tarihçiler, sahte telgrafları kanıt olarak kullanmaya devam etmektedirler.
1915 olaylarıyla ilgili özür dilenmesi gerektiğini kabul ediyorum. Ama hemen belirteyim ne Türkler Ermenilerden ne de Ermeniler Türklerden özür dilemeyecektir. İngiltere, Almanya, Amerika Birleşik Devletleri, Fransa ve Rusya bir araya gelerek, “Yüzyıllar boyunca iç içe sorunsuz ve barış içinde yaşamış, kardeş olmuş, sadece cami ve kiliseye giderken ayrılmış Ermeniler ile Türkleri, sömürgeci çıkarlarımız nedeniyle birbirine düşürdüğümüz için özür diliyoruz” diyeceklerdir. Beklenen özür budur.
Artık Avrupa ve Amerikan üniversitelerindeki panellere davet edilmiyorum. Soykırım iddiacısı yazar, akademisyen ve tarihçiler, “Soykırımı kabul etmeyen biri ile aynı panelde konuşmak istemiyoruz” diyorlar. Yalancının yalancıya propagandasını tercih ediyorlar. Kimileri de, “Bağırıp, sinirlenip, köpürmediği, sadece belgelerle konuşup, Ermeni Başbakanı Kaçaznuni’nin Romanya’da yaptığı açıklamayı ve itiraflarını anlatıp bizi zor duruma düşürdüğü için televizyon programlarına, panellere davet etmeyin” diyerek herkesi uyarıyor.
Bu toprakların insanlarının yapısında katliam, kıyım ya da soykırım yoktur. Kimse sömürgecilerin işlediği cinayeti Anadolu insanına yıkmaya kalkmasın. Elimizden geldiğince, gücümüz yettiğince doğru bilgi ve belge ile karşı koyarız.
Daha geniş ve ayrıntılı bilgileri, Sömürgecilik Tarihi Işığında Ermeni Sorunu” adlı kitabım ve yayınlanmış diğer kitaplarımda bulabilirsiniz.

 Gürbüz Evren /Gerçekgündem

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget