Esirlerimiz İçin Konuşamayanlar - Emin Çölaşan

SEVGİLİ okuyucularım, geçmiş yıllarda biz gazeteciler açısından değişik bir olay vardı. Bir hata yaptığımız takdirde, ilgili kişi veya kurumdan mutlaka açıklama gelirdi.
Bir soru sorduğumuzda, mutlaka demiyorum ama çoğu zaman ilgililer yanıt verirdi. Bunların döneminde her şey gibi bu gelenek de altüst edildi.
Tahmin ediyorum, bunlar kamuoyu duyarsızlaşsın diye çok üst düzeyde bir karar aldılar:
“Bu herifler ne yazarsa yazsın, yanıt vermeyin. Bunları adam yerine koymadığımızı, iplemediğimizi bu yolla göstereceğiz. İstediklerini sorsunlar, hiç umursamayın…”
Dolayısıyla, sorduğumuz hiçbir soruya yanıt gelmiyor.
Bunun bir tek istisnası var:
“Eğer yanıt vermek işlerine geliyorsa, o zaman veriyorlar!”
Oysa ben bir gazeteci olarak sorularımı kendi adıma değil, toplum adına soruyorum. Dolayısıyla, bana yanıt veremeyenler, aslında milleti adam yerine koymayanlar. Ellerinde istediği kadar siyasi güç olsun. Bu sorular onlara her zaman sorulacak ve günü geldiğinde konuşmak, anlatmak, kendilerini savunmak zorunda kalacaklar.

***
Bunları niçin yazıyorum? 28 ocak 2012 –cumartesi- günkü yazımda, hepimiz için acı olan bir konuyu gündeme getirmiştim.
Dikkat ediniz. Bu konu uzun bir aradan sonra ilk kez yazılıyordu…Çünkü kaçırma olayları sonrasında bu iş unutulup gitmiş, tamamen karanlığa gömülmüştü. Şimdi de öyle.
PKK’nın elinde şu anda beş esirimiz var. Onları, yol keserek farklı yer ve zamanlarda, geçtiğimiz yaz aylarında kaçırdılar.
Lice’de görevli astsubay Abdullah Söpçeler.
Muş valiliğinde staj yapmakta olan kaymakam adayı Kenan Erenoğlu.
Van’ın Çatak ilçesinde görevli polisimiz Nadir Özgen.
Lice’de görevli uzman çavuş Zihni Koç.
Şırnak’ta görevli uzman çavuş Kemal Ekinci.
Dört üniformalı, bir sivil, toplam beş esir!

***
Cumartesi günkü yazımda bu isimleri açıklarken şöyle dedim:
“Yetkililer bunların ailelerine ne dedi bilir misiniz! Sakın bu konuda ağzınızı açıp konuşmayın, soranlara bilgi vermeyin. Yoksa siz zararlı çıkarsınız.”
O acılı insanları böyle korkutmaktan, tehdit etmekten de utanmıyorlardı. Çünkü konuşurlarsa konu gündeme gelir, hükümet zor durumda kalırdı.
Şimdi hiçbiri ağzını açamıyor.
Aynı yazımda şunları da söyledim:
“Sadece teröre karşı değil, her konuda afra tafra yapan bir hükümet düşünün! Bu ülkenin bir kaymakamı, üç askeri ve bir polisi kaçırılmış durumda…Ve hükümetten tık yok.”
Peki ne oldu bu insanlarımıza? Başlarına neler geldi?
Bu konuda birkaç olasılık var:
1- PKK bunları kaçırdıktan sonra öldürdü.
2- Bunları elinde pazarlık kozu olarak tutuyor.
3- Hükümetle bu konuda görüşme yapıyor.
4- Hükümet dünyadan habersiz, ne olduğunu bilmiyor. Esirlerimizden haber alamıyor ve onları unuttu! Her koyun kendi bacağından asılır sözü uyarınca esirlerimizi kaderlerine terk etmiş durumda.

***
Bana en çok koyan nedir bilir misiniz? İktidarın, muhalefet partilerinin ve kamuoyunun bu konudaki duyarsızlığı. İktidar köşeye sinmiş, bu konuda ağzını bile açamıyor.
Muhalefet partileri, iktidarı böylesine yıpratacak bir olayı ülke gündemine taşımayı akıl edemiyor.
Bugün Salı. Meclis’te partilerin grup toplantıları yapılacak.
Ne olur Kılıçdaroğlu ve Bahçeli bugün bu konuyu Meclis kürsüsünde gündeme getirip olanları hükümete sorsalar, işin üzerine gitseler…
İktidarı köşeye sıkıştıracak, yanıt alamayacakları bir konudur.
Devletin beş görevlisi terör örgütü tarafından esir alınmış, hükümet sorulara yanıt veremiyor, muhalefet işin üzerine gidemiyor ve Türkiye işte böyle yönetiliyor!
Türkiye’de yüz kızartıcı olaylar yaşıyoruz.
Güneydoğu’da görevli değerli asker, polis ve sivil kamu görevlilerimiz…Sakın ola ki PKK’nın eline esir düşmeyin. Aksi takdirde hükümet ve herkes tarafından unutulacaksınız. Hem sizler ve hem de aileleriniz çile çekecek ama hiç kimsenin umurunda bile olmayacak.

DİLİPAK “CEMAATTEN” YAKINIYOR

Abdurrahman Dilipak, şeriatçı ve AKP destekçisi gazetenin önemli bir yazarıdır.
Dünkü yazısında cemaate önemli uyarılarda bulunuyordu. Biliyorsunuz, cemaat deyince akla Fethullah’ın izinden gidenlerin hep birlikte ele geçirdiği kamu kuruluşları, iş hayatındaki inanılmaz kazançlar akla gelir. Belli ki, şeriatçı kesim bile, Fethullah ekibinin böylesine anormal yollarla güçlenmesinden rahatsızlık duymaya başlamış. Şimdi Dilipak’ın yazısını özetliyorum:
“…İyi giden işler yanında iyi gitmeyenler de var. Cemaat artık farklı anlamlar taşıyor. Cemaat gruplarının İKTİDAR ve PARA ilişkileri can sıkıcı dedikodulara sebep oluyor.
Aç olduğumuz şeylere birden kavuşunca hazımsızlık çeker olduk. Ya bu kadar büyümeyecek, ya da daha şeffaf olacaktık. Sonra bir an gelir ve her şeyinizi birden kaybedersiniz. Hem de tam zirve yapayım derken dibe vurursunuz…
Sonra yaslandığınız çınar devrilir, siz de yıkılırsınız. Sermaye, cemaat, siyaset sacayağı çok sağlam değildir.
İktidar ve servet paylaşımı, cemaat, etnik gruplar ve coğrafi bölgeler arasında RANT PAYLAŞIMINA dönmeye başlarsa, orada sıkıntı var demektir.
Başlangıçta bazı yapılar çok güçlü gözükür. Ama sonra bu yapı derin bir kara deliğe dönüşür. Hayatiyetini sürdürür ama artık o, bildik yapı değildir. Eski imaj sadece bir vitrindir. Gün gelir, çöküşleri yükselişlerinden daha hızlı olur. Dipten bir tuğla çekerler, bütün yapı çözülür.
Peşinize taktığınız kitleler bu oyunun farkında değildir ama tepede dönen işlerden haberleri olmaya başladığında, artık çözülmeyi durdurmak için çok geç kalınmıştır…
Kadrolaşma, ardından rant paylaşımını gündeme getirir ve sonra kavga başlar. Sonunda her şey yolunda gidiyor gibi gözükürken, bir anda işler altüst olabilir. Benden söylemesi.”

***
Abdurrahman Dilipak, buşeriatçı kesimin önemli isimlerinden biri. O nedenle yazdıklarını ciddiye aldım ve burada yer verdim. Yazısındaki belli uyarı ve itirafları dikkate alıyorum. Bunları biz zaten biliyoruz da, Dilipak’ın yazması ilginç.
Cemaat aşırı büyümüş, sırtını iktidara dayamış, her yeri ve özellikle iş alemini ele geçirmiş, rant kavgasını kazanmış ve oluk oluk para kazanıyor. Ancak aralarında hırgür çıkmış, birbirlerine girmişler. Şeriatçı kesimde ve cemaatte dedikodular yoğunlaşmış. Belli ki avantadan pay isteyen başkaları da devreye girmiş. Çözülme başlamak üzere, ya da başlamış.
Bilmiyorum, müritleri Dilipak’ın bu yazısını yıllardır ABD’de yaşayan ve hakkında hiçbir dava, soruşturma vesaire olmadığı halde Türkiye’ye gelme lütfunda bulunmayan, ülkeyi oradan yöneten Fethullah’ailetmişler midir!
“Aman hocaefendi, bizim kesimde de çatlak sesler çıkmaya başladı, haberin ola. Biraz frene basalım” demişler midir!

Emin Çölaşan/SÖZCÜ

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget