Bitmeyen Bir Öykü... - Hikmet Çetinkaya

Yüzlerini sabaha döndürüyor sokaklar... Sokaklar üzgün ve yaslı biraz.
Kar dinmiş, hava biraz olsun açmış...
Sis inmiş denizin üzerine.
Bir gün önce akşam saatlerinde kentin en dalgın sokaklarında yavaş adımlarla yürürken, soğuktan üşümüş çocuklar gördüm çöp bidonlarında bir şeyler arayan.
Burunları kıpkırmızı olmuştu soğuktan...
Yaşları 7-8 en fazla...
O denli istedim ki kar altında bir şafakta uyanmayı... Beyazlar giymiş bir vadiden aşağıları seyretmeyi...
Uzak ıssız ovalarda yürümeyi.
Gözlerinde giz yanan gençlerle konuşup, sorunlarını dinlemeyi...
Kar altında İstanbul... İstinye sırtları, Çamlıca’nın etekleri...
Yollar bomboş...
Yumup gözlerimi gitmek bir yerlere... İlkyazı oralarda beklemek...
Işıldayan ve titreyen bir güneşi, kırların üzerine tül gibi örtülü gelincikleri.
Özgürlüğün, birey olmanın mutluluğunu!
Beklemek...
***
Mutluluk o kadar uzak ki bizlere... Hele hele kadınlarımıza.
Kadın olmak zor benim ülkemde...
İstanbul üşürken Van donuyor... Depremin üzerinden üç ay geçmesine karşın insanlar çoluk-çocuk yazlık çadırlarda yatıp kalkıyor.
Bir yaşam savaşımı var Van’da...
Toplanan paraların ne olduğu bilinmiyor, yardımlar gelmiyor, işsizlik almış başını gidiyor.
Erkeklerin çoğu işsiz, çocuklar hasta...
Van Kadın Derneği’den sosyolog Aylin Çelik bakın ne diyor:
“Erkekler işsiz kalınca öfkelerini kadınlardan çıkarıyorlar. Eşlerinden şiddet gören kadınları çadırdan çıkarıp başka şehre gönderiyoruz. Çünkü çocuklarından ayrılmak istemiyorlar.
Bize başvuran kadınların yüzde 95’i deprem sonrası işsiz kalmış. Çocuğunu okula gönderemeyen aileler var.
Van’da ekonomi yavaş yavaş çöküyor. Her şey dışarıdan geliyor. Mağazaların çoğu kapandı.
Bu arada çadır-konteynır kentlerde taciz olaylarının yaşandığına ilişkin duyumlar alıyoruz.
Buralarda insanlar birbirlerine çok yakın yaşıyorlar. Özel alan yok. İki-üç aile aynı çadırda yaşıyor.”
***
Hava kapandı birden...
O masmavi gökyüzü yine grileşti, kar atıştırmaya başladı.
Çantasında üç yumurta bulunan genç, örgüt üyesi olmak suçundan yargılanacaktı... İstenilen ceza 11 yıldı...
Ya parasız eğitim için pankart asan, çantalarında kitap defter bulunan gençler...
Onlar da!
Bu ülkede gençler üniversite kapısı önünde silahla taranarak öldürüldü, bu ülkede katliamlar yaşandı, bu ülkede Server Tanilli yıllarca tekerlekli sandalyeye tutsak kaldı.
Ve bu ülkede 12 yaşındaki çocuğun bedeninden 13 kurşun çıkarıldı, babasıyla birlikte öldürüldü.
Bu ülkede kız çocuklarına tecavüz edenler yargıca aklandı...
Bu ülkede medya sindirildi... Gazeteciler zindanlara atıldı...
Silah değil, kalem, yumurta örgütlü suç oldu!
Öykümüz bir ışık gibi titreyen... Öykümüz ölümlerle, acılarla sürüp giden...
Bu öykü hepimizin öyküsü...
***
Yumurtalı, kalemli teröristlerin(!) zindanlarda, silahlı çetelerin dışarıda olduğu bir Türkiye...
Tecavüzcüler, dolandırıcılar, soyguncular sarmaş dolaş.
Kuşkulu bir kararsızlık, Uludere katliamı, toprak altından çıkarılan insan iskeletleri.
Yüz yüze geliyoruz güneşşiz ölülerle mutsuz bir yerde...
Sadece bakıyoruz olup bitenlere...
İçimiz yanıyor, kelimeler bitiyor o anda....

Hikmet Çetinkaya/Cumhuriyet

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget