Atatürk’le hesaplaşma - Kurtul Altuğ

Atatürk ve arkadaşları, Cumhuriyet’i 1923’te sadece Türkiye’yi işgal eden düşman kuvvetlerine karşı değil, aynı zamanda iç isyanlara karşı da kan ve gözyaşıyla kurdu.
2002 yılına kadar hiç kimse ne Cumhuriyet’ten ne Atatürk’ten ne de O’nun devrimlerinden şikayetçi oldu. Çok partili demokratik düzen, Cumhuriyet’i Atatürk’le beraber kuranlardan İsmet İnönü’nün gayreti ile ortaya çıktı. 1950 seçimlerinde DP iktidara geldi ve 27 yıl sonra çok partili hayata geçildi. Bu 27 yıl içinde yine herkes Atatürk’ten, devrimlerinden ve ilkelerinden ödün vermeden barış içinde kardeşçe yaşadı.

Şöyle bir geriye bakalım:

1924 yılında hilafet kaldırılmıştı. Artık bu topraklarda kulluk dönemi yoktu. 3 Mart 1924’te Tevhidi Tedrisat yani eğitimin birleştirilmesi kabul edildi. Eğitim dili Türkçe olacak, “vicdanı hür, irfanı hür” nesiller yetişecekti. Cumhuriyet’in kuruluşundan 2 yıl sonra, Mustafa Kemal Kastamonu’da şapka devrimini gerçekleştirdi. O inanıyordu ki çağdaşlık giyim kuşamla da olmalıdır.

Önce suikastlar

Anadolu devrimi sadece dış düşmana karşı yapılmadı, aynı zamanda peş peşe gelen iç isyanlarla Cumhuriyet’e karşı hareketler de önleniyordu. O zamanki Meclis’in içinde Atatürk’ü istemeyenler, Atatürk’ün başta laiklik olmak üzere devrimlerini sindiremeyenler, 1926 yılının Haziran’ında Mustafa Kemal’e karşı suikast girişiminde de bulundu. Bu, tarihe İzmir suikastı olarak geçti. Suikastı hazırlayanların başında eski milletvekili Ziya Hurşit ve arkadaşları, onlarla bağlantılı olduğu iddia edilen Terakkiperver Fırka’ya mensup bazı milletvekilleri de vardı. Hatta Kazım Karabekir Paşa ile Ali Fuat Paşa bile....

Suçlular yargılandı ve değişik cezalar aldı. Kazım Karabekir’i o davanın dışında tutan ve tutukluluğunu önleyen, zamanın başbakanı İsmet Paşa’ydı. Dava İstiklal Mahkemelerinde görüldü ve eski İttihatçılardan eski Maliye Bakanı Cavit Bey’in de içinde olduğu 4 kişi idama mahkum edildi. O, olağanüstü bir mahkemeydi ve devrimin koşulları altında bu kararları almıştı. 1926’da cereyan eden bu olaylar, aslında iç ayaklanmalarla mücadele eden hükümetin sağladığı bir başarıydı.

Devrimler, toplumsal direnişin ürünüdür

23 Aralık 1931’de bazı mürteciler, halkı şeriat çağrılarıyla tahrik ettikten sonra kendilerini önlemeye çalışan Teğmen Kubilay ve 2 bekçiyi öldürdü. Anlatmak istediğim şu ki; devrimler kendi koşulları içerisinde yapılıyor ve o koşullar geçtikten sonra tarihte acı tatlı hatıralar bırakıyor. Bunlar doğaldır. Ama devrimleri hiç gerek yokken ameliyat masasına yatırıp sorgulamak, akıl alacak iş değildir. O devrimler bireylerin değil toplumsal bir direnişin ürünüdür. Örnek mi? 1789 Fransız Devrimi için şimdiki hükümet ya da başkan yargılanabilir mi? 1917 Çarlık Rusya’sında Proleterya Devrimi ve daha niceleri. Kimi yargılayacaksınız? Teorisini yazmış Karl Marx’ı mı? Devrimin önüne düşen Lenin’i mi? Savaşta ABD’nin müttefiki Stalin’i mi?

Dersim üzerinden siyaset

Şu günlerde Dersim isyanı gündemde. Tunceli, eski adıyla Dersim isyanını bu ulus ve Cumhuriyet, seyitlerin ve ağaların tahakkümü altında yürüyen isyancılar olarak algılamış ve Dersim’e müdahale etmiştir. Dersim isyanında Başbakan olan Celal Bayar, Atatürk, İsmet Paşa ve Ali Öztrak (İçişleri Bakanı) bir araya gelmiş ve isyanın bertaraf edilmesine çalışmıştı. Dersim isyanı üzerinden siyaset yapmanın zamanı mı gelmiştir? Hedefi Gazi Mustafa Kemal Atatürk seçmek ve O’nu vesikalarla yargılamak Cumhuriyet’i ve bugünkü Meclis’i yaratan iradeyi kabul etmemiş olmak anlamına gelmez mi? Muhalefet ve iktidar farkında mıdır ki; kapanmış bir yarayı kaşıyorlar. Daha önemlisi iç savaş için ortamı geriyorlar.


Kurtul Altuğ/AYDINLIK

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget