‘Yemin ederiz ama uymayız’ diyenlere kim nasıl yanıt verecek? - Mustafa Mutlu

Yeni vekillerden Ertuğrul Kürkçü, Sırrı Süreyya Önder ve Levent Tüzel‘in, “ideolojimize aykırı” gerekçesiyle milletvekili yemini etmek istemediklerine ilişkin haber, geçen hafta gündemin birinci sırasına oturmuştu.
Devreye BDP’nin önde gelen isimleri girdi ve bu haber yalanlandı.

Daha o yalanlamanın mürekkebi bile kurumadan bu kez yine BDP’nin desteğiyle Diyarbakır Milletvekili seçilen Şerafettin Elçi dün, “Yemin edeceğiz ama gereğini yerine getirmeyeceğiz. Bu yemin metni faşizan, Türk şoven anlayışıyla hazırlanmıştır. Benimseyeceğimiz, kabulleneceğimiz, bağlı kalacağımız bir yemin değildir” dedi.



***

BDP geçen dönem de Meclis’teydi.
Onun çizgisindeki partiler de daha önceki dönemlerde...

Bugün BDP‘lilerin, “Edeceğiz ama gereğini yerine getirmeyeceğiz” dedikleri yemini, bu partilerden seçilen bütün milletvekilleri etti!

Ve hiçbiri aslında o yeminin gereğini yerine getirmedi.
Biz de köşelerimizde eleştirip durduk, “Ettiğiniz yemin ortada, nasıl böyle davranırsınız” diye...

Devlet adına ise; hiç kimse hesap sormadı, soramadı!



***

Aynı anlayış, bugün devlete rest çekiyor!
Ve biz bu kez bu tavra tepki duyuyoruz, kızıyoruz ve “Bu nasıl iştir” diyoruz...

Ama düşünün:

Bugüne kadar binlerce isim o yemini etti...

İyi de “devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü” korumak için yemin edenlerden bazıları, bu ülkeyi federasyonlara ayırmaya kalkışmadı mı?

“Hukukun üstünlüğüne” yemin edenler, hukuku altlarına almak için yasa üstüne yasa çıkarmadılar mı, anayasa değişikliği yapmadılar mı?

“Laik cumhuriyet” için söz verenlerden bazıları, devletin şeriat hükümlerine göre yönetilmesini istemedi mi?
“Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı kalacaklarına” söz verenlerin yine hatırı sayılır bir bölümü, bu ilke ve devrimleri yerle bir etmek için mücadele etmedi mi?
“Anayasa’ya sadakat” andı içenler, aynı anayasayı onlarca kez değiştirmedi mi?



***

BDP’li vekillerle kesinlikle aynı görüşte değilim. Kürt milliyetçiliği üzerine kurulu bir siyasi anlayışı kesinlikle onaylamıyor ve benimsemiyorum.

Ve BDP’nin bu yeni tavrının, siyasette büyük bir “kaos” yaratacağına inanıyorum...

Ama yiğidin hakkını verme zamanının da geldiğini düşünüyorum:

Bu tavır, çoğumuza aykırı da gelse, bugüne kadarki “kandırmacı” zihniyetin yanında daha “mertçe” bir tavırdır.



***

Çözüm nasıl bulunur, kriz nasıl aşılır; bilmiyorum...
Zaten bu benim işim de değil!

Tek bildiğim, daha düne kadar “Ettiğiniz yemine sadık kalın” diye efelendiğimiz bu insanların bugün çektikleri reste, aynı mertlikle yanıt verecek bir politikanın olmadığı!

Eğer öyle bir politika olsaydı, o vekillere “Madem bu yemine inanmıyorsunuz, inançlarınıza saygılıyız. Ama bu durumda vekillik görevini yerine getiremezsiniz” denilir ve milletvekili maaşı bağlanmazdı!

Vekil yemininin ayaklar altına düşmesi önlenirdi.
Göreceksiniz; bunların hiçbiri olmayacak.

O vekiller “uymayacaklarını” haykırdıkları yemini edecekler...

Kimse de onlara tavır koyamayacak...



***

Sorunumuz, “O yemin metnine inanmıyorum o yüzden edeceğim ama uymayacağım” diyenlerin yarattığı kaostan daha büyük...
Asıl sorunumuz, siyasetimize egemen olan bu “ikiyüzlü ve korkak anlayış...”

Umarım birileri BDP’nin bu mertçe çıkışına, mertçe yanıt verir...

Aksi halde...

Yandı gülüm, keten helva!



*****

TEŞEKKÜR!

PTT bankacılığa merak sardı, asıl işini unuttu.
Rizeli okurumuz Mevlüt Kalender, İngilizce sözlük almak için biriktirdiği kuponları 25 Nisan’da bir mektupla birlikte zarfa koyup, başyazarımızın asistanı Nükhet Hanım‘a göndermiş... Sonra haftada bir arayıp, kuponların akıbetini sormuş...

Aldığı yanıt her defasında, “Mektubunuz henüz bize ulaşmadı” olmuş...

Ve o mektup, postaya verildikten tam 56 gün sonra dün nihayet Nükhet Hanım‘ın eline ulaştı!
Bize bu “hız çağında” yüz yıl öncesini yaşattığı için, PTT yönetimine teşekkürü bir borç biliyoruz!



*****

GÜNÜN SORUSU

Terör örgütü PKK‘nın en üst karar mekanizması olan Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK), çatışmasızlık sürecinin oluşması için iki şart öne sürmüş: “Abdullah Öcalan’a demokratik anayasal çözüm sürecinde rol verilmeli ve Başbakan tarafından sorunun çözümünde diyalog ve barışçıl yolların esas alınacağı sözü verilmeli...” Sorum onlara:

Apo’ya istediğiniz rol, “eş başbakanlık” mı?

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget