Dizi gibi... Baykal-Sav entrikaları! - Ruhat Mengi

Biraz kafamı dinlendireyim, yazmayayım dedim ama gördükçe dayanamıyor insan... Baykal ve yakın adamları, seçime az bir zaman kala partilerini yangın yerine çevirdikleri, Genel Başkanlarını “seçim çalışması yerine entrika temizlemeye” mecbur bıraktıkları yetmiyor gibi seçimden sonra da “ne yapıp edip onu gönderelim, koltuğu tekrar biz kapalım” ihtirasından asla geri adım atmıyorlar.
Biri bırakıyor, sözü hemen öbürü kapıyor ve “Kılıçdaroğlu ne yaptı ki, biz daha iyiydik” teraneleriyle insana bıkkınlık getirmeyi sürdürüyorlar. Üzerinize afiyet “sakız gibi yapışmak” diye tam buna denir. Aralarında Canan Arıtman gibi “milletvekili adayı yapılmadığı için”, bunu anladığı anda başlayarak kendi partisinin aleyhinde tam seçim öncesi gazetecilere ve her yere “aleyhte iftira ve yalanlarla dolu mektuplar” döşenen isimler de var, yine bu dönem milletvekili olmayan isimler de, saman altından su yürüten “yeni milletvekilleri” de.

BAYKAL-SAV İŞBİRLİĞİ

Kavgalılardı ama mesele “yeniden koltuğu kapma ümidi” olunca barışıverdiler; omuz omuza başa döndüler. Sanki kendi dönemlerinde milyonlarca seçmenleri “Bunlar varken kerhen oy veriyorum” dememiş gibi, yıllarca aynı söylemler ve iç kavgalarla partilerini yıpratan kendileri değilmiş gibi “Biz olsak şöyle alırdık, böyle alırdık” masalları... Bugüne kadar niye alamadınız, alaydınız ya!

Aslına bakarsanız o “İklim Bayraktar olayı” da yine seçim öncesi “Kılıçdaroğlu’nu ve partilerini yıpratarak- zaman kaybettirerek alacağı oyları mümkün olduğunca engellemek, bir yandan da ‘bakın Baykal’a yine komplo kuruldu, daha önceki de komploydu’ duygusu vermek için” düzenlenmiş bir oyundu bence... Sanki bu kasetler durup dururken çıkıyormuş gibi “temize çıkarma” gayretiydi. Seçim öncesi her entrikayı deneyerek partilerinin “çalışması gereken zamanı boşa harcamasını” sağladılar.

Başka bir ülkede olsa bir daha milletvekili bile olamayacağı bir olaya rağmen pişkinlikle milletvekilliğini almış, ‘onu aday göstereni pişman ediyor’ şimdi.. Sav’la birlikte yine tek dertleri “Kurultaylar partisi haline getirdikleri” partiyi yeni bir Kurultay’a sürüklemek, böylece “Parti Meclisi ile MYK’ya kendi adamlarını sokarak her fırsatta partiyi allak bullak etmek”... “Parti içi demokrasi” ayağı ile karmaşayı sürdürmek..
Eğer partililer, delegeler bu oyunu görmez ve onların ihtiraslarının önünü “alıştıkları hizipleri yaratmaya bir daha kalkışamayacakları şekilde” tıkamazsa ana muhalefet partisinin sonu “Kılıçdaroğlu’nun tüm soğukkanlılığına ve gayretlerine rağmen” hiç iyi görünmüyor.
“Benim olmayacaksa başkasına da yar etmem” mantığıyla bitirecekler bu partiyi!



*****

Zavallı hayvanları neden öldürüyorsunuz?

Dün “başkalarını suçlamayı seven” bir okuyucu yazımın altına genel olarak hayvan severler için olmalı “hayvanları sevdiğiniz kadar fakir fukarayı da sevseniz” benzeri bir yorum yazmış. Kurulduğu köşeden ahkam kesmek kolaydır, ben hiç üstüme alınmadım zira hayatını “sıkıntıdaki insanlar için çözüm”e adamış biri olarak alınmak aklıma bile gelmez, ‘bu tür tepkileri de zaten bekliyordum’ desem yeridir.. Yaptığım yardımları, okuttuğum-üniversiteden mezun ettiğim ve kimliğimi bile bildirmediğim, hala da okutmaya devam ettiğim yardıma muhtaç (hiç tanımadığım) öğrencileri, sağlığına kavuşması için tüm kazancımı verdiğim hasta çocukları, iş bulduğum kimsesiz kadınları hiç anlatmadım. Ama bugün hayvanlar için de seferberim kusura bakmayıversinler. Hatta kendileri de katılsınlar, acaba onlar kaç insanın hayatını kurtardı bugüne kadar?
Hayvanlarla ilgili, yazılarıma devam edeceğim. Böylece (her ne kadar insanlara zarar verilmesini bile önlemeyi başaramıyorsak da) belki hiç değilse bundan sonra kendimiz dışındaki canlılara karşı da sorumluluğumuz olduğunu hatırlarız.

Geçtiğimiz aylarda Antalya’da Kaleiçi ve Konyaaltı semtlerinde onlarca kedinin bir hafta içinde öldürülerek sokağa atıldığı haberini duyduk. Güzelbağ Mahallesi Asmalı Sokak’ta 3 günde 15 köpek ve 10 kedinin öldürüldüğünü, Varsak Belediyesi sınırları içinde ormanlık alanda toplu köpek mezarları olduğu haberini okuduk. Aynı sıralarda bir ‘pet shop’ta gece çıkan yangında on larca hayvanın yanarak öldüğünü de...

Antalya’da bu kadar çok sayıda hayvanın öldürülmesi ile acaba hangi belediye ilgilendi? Yoksa, yoksa acaba onları belediyeler mi öldürdü? Aynen insanların caniler tarafından öldürülmesi gibi hayvan öldürmekten çekinmeyen caniler de mi var (Ege Üniversitesi öğrencisi iki vahşi kedi katili dışında?)

KORKUNÇ PET SHOP’LAR!

Henüz yeni doğmuş, memedeki kedi ve köpek yavrularını annelerinden ayırarak satmak üzere ya çok sıcak veya buz gibi odalarda küçücük kafeslere tıkan pet shop’ların kontrolsüzlüğü de korkunç durumda. Bir pet shop’ta çıkan yangında yanarak ölen zavallı hayvanlar bu hayvancıkların çaresizliğini ortaya koyuyor.

BİZDE PERİŞAN, BATIDA KORUNUYOR!

Medeni ülkelerde ise kedi veya köpek almak isteyenler “onlara uzmanlar tarafından en iyi şartlarda bakılan özel hayvan çiftliklerine” gidiyorlar ve bu çiftliklerde ancak belli yaşa gelmiş hayvanlar satılıyor. İşte medeniyet farkı bu.. Ve inanın kimseye zararı olmayan, insanları mutlu etmek için sahip bulmayı bekleyen bir iki aylık kedi ve köpekleri bizdeki birçok dükkanda bakımsız, küçücük kafesler içinde görünce gözyaşlarınızı tutamıyorsunuz. Sadece annelerinden doğar doğmaz sökülüp alınmış olmaları, vitrinlerde yapayalnız, geceleri de kilitli olarak karanlıkta bırakılmaları bile insanın yüreğini sızlatıyor.

Sokaklarda yaşayanları ise aç, susuz, itilip kakılarak, yağmur-çamur içinde sürünüyorlar.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget